Devlet Adamı ve Devlet Yönetimi
Türkiye'nin şansızlığı, halka rağmen her iktidara gelenin, meşruiyet ve güç kaynağı olarak ya ABD'yi ya AB'yi ya da İsrail'i görmesidir. Derin güçlerin eğitiminden geçmeyi onursuzluk değil onur sayar. Kimi İslam'ı, kimi çağdaşlığı, kimi özgürlüğü istismar ederek kendine yol haritası yapar.
Milletine, inancına ihanet etmeyi kişisel çıkarları için mübah görür.
Öylesine ki; Amerikancı, Avrupacı, İsrailci olmak uygar dünyanın parçası olmayla eşdeğer görülmekte. Tabi bir de bunun alternatifi olarak da Avrasyacılar var. Geçmişte Sovyetler birliği yanlısı Çin yanlısı gruplar da var. Buna ilave olarak Arapçı dediğimiz İslamcılarda Ortadoğucu olmayı amaçlayan ümmetçi yaklaşım var.
Ama nedense Türkiyeci olmak isteyenler son derece sınırlıdır.
Oysa bakın; Bu son küresel krizde hisseleri tepetaklak olan stratejik firmaların, fırsattan istifade yabancı ellere geçmesini her koşulda engelleyeceğini bildiriyor Sarkozy. Bu, onu sosyalist yaparsa, Almanya'nın federal ve eyalet hükümetlerindeki tutucu bakanlar ve etkili politikacılar epeydir komünist oldular demektir.
Alman firmalarının düşman ellere geçmemesi için yasal önlemler alınmasını öneriyorlar. Alman firmalarına talip olabilecek yabancıları aynen böyle düşman gözüyle görüyorlar.
Türkiye; bu krizde de babalar gibi satma kararlılığını gösterirken, şeker fabrikaları da yok pahasına satıldı. Kamuoyunda hiç gündeme getirilmediği gibi medyada da yer bulmadı. Almanya çok önceleri, ulusal piyangonun özelleştirilemeyeceğine karar verdi. Bu altın yumurtlayan tavuk, aynı zamanda Alman sporuna ve kültürüne sponsor.
Devletçiliği, devlet desteğini, özellikle Türkiye gibi ülkelere müdahale söz konusu olduğu zaman, çağdışı olarak ilan ederek yasaklayan ABD ve AB, devleti her zaman sermayenin ve kapitalizmin hizmetine sunmuştur.
Liberal ya da serbest piyasa ekonomisi dediği zaman da yalnızca bunu anlamıştır. Almanya'da geçmişte İskandinav ülkelerinde sosyal demokrat iktidarların uyguladıkları sosyal Pazar ekonomisi belki biraz farklıdır. Yine ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda, devlet müdahalesi ve devlet desteği Batı'da mubahtır.
Size, her şeyini yok pahasına sat, özelleştir, kurtul diye dayatırken, kendisi çıkarları gereği kıvırtan, piyasaya müdahale etme diyerek sana müdahale ederken, şimdi devlet hazinesini, ki vergi mükelleflerinin parasıdır, trilyon dolarlık ve Avroluk kurtarma girişimlerine koşan ABD ve Avrupa, bununla elbette ne sosyalist, ne liberal bir eğilime girmiştir. Tam tersine, vahşi kapitalizmin sömürüsüne devletin bütün olanaklarıyla yardım etmektedir.
Yaklaşık iki trilyon dolar buhar olmuştur. Şimdi bu para bir yandan küresellik adına bütün dünyadan, özellikle Türkiye gibi ülkelerden çekilirken, bir yandan da devlet alımları, destek ve güvenceleriyle tsunami şiddetinde tabandan tepeye, halktan iki trilyon doları iç eden zengine aktarılmaktadır. Bunun adı elbette vatanseverlik olamaz.
Halkın, yani geniş tabanın geçimi için, özel sektörün yapamadığı ya da yapmak istemediği yatırımları devlet eliyle gerçekleştirmektir. Bu, zamanında şeker fabrikası, basma ve ayakkabı fabrikası olmuştur; günümüzde yüksek teknoloji yatırımları olabilir. Ama devletin her dönemde asıl yükümlülüğü, eğitim, sağlık, güvenlik ve istihdam alanlarını kapsar.
Eğitimi, sağlığı, enerjiyi ve güvenliği özelleştiren bir devlet, kendi varoluş gerekçesinin altını oyar. Bu, özellikle doksan sonrası milli devlet karşıtlığıyla da zaten ifadesini bulmaktadır.
Ülkeyi yönetmek, lafla peynir gemisi yürütmeye benzemez. Dengeli bir bütçe; eğitim, sağlık, güvenlik ve istihdam alanlarında yolsuzluğa şans tanımayan bir yatırım gerektirir.
Yaşadıkları dönemde ülkeye hiçbir katkı yapmamış olanlar kahraman edası ile anılmakta övülmekte.
Ne bilimde, ne sanatta, ne üretimde, ne iş dünyasında varlığı olmayanlar, hizmetkarlığının karşılığında takdir edilebilmekte, bürokrasinin tepe noktalarına getirilebilmektedir.
Türkiye'nin temel sorunu; fikre değil kişiye tapınma yaklaşımı, insani değerleri de tersyüz eden düşüncedir.
Unutmayım ki; vatanseverlik erdem, akıl, mantık ve yürek ister.
Günün Sözü: Sakın kapıyı aralık bırakmayın farkına varmadan ardına kadar açılır.