Devleri Uyandırmak…
Bu kadar kavga, gürültü, politik çekişmelerle içimizi karatan ortamda iç açıcı bilgiler vermek istiyorum. 1- 2011 yılında, 34 milyon tonluk demir-çelik üretimi ile Avrupa'da(Almanya'dan sonra) ikinci ve dünyada 10'uncu sırada yer aldık. -İnşallah; 2012'de yüzde 11'lik artışla 38 milyon tona ulaşacağız. -Sektörde, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 141'e ulaşmıştır.
Bu yıl oranın yüzde 150'ye yükselmesi beklenmektedir. -Yassı çelik üretiminde de, kapisite tüketimin üzerine çıkmıştır. Nasipse bu konuda da net ihracatçı durumuna geleceğiz. 2- Bu güzel gelişmelerde en büyük pay Karabük ve İskenderun Demir Çelik Fabrikaları'na aittir. Bu iki fabrika 1990'lı yılların ortalarında, problemlerle boğuşan/astronomik zararlar eden/üretimi düşük ve pahalı/aşırı istihdam deposu/kamunun ve sendika ağalarının çiftliği/teknolojisi eski ve pahalı birer kuruluştu. 3- Karabük'ün yıllık zararı, 250 milyor doları bulmakta idi. Kapatılması düşünülmekte idi. Sayın. Çiller'in cesur bir kararı ile fabrika, çalışanlara ve Karabük esnafına 1 TL fiyatla devredildi. Devirden sonra da, büyük sıkıntı ve problemler yaşandı. Ama bugün iyi bir duruma gelindi. Üretim 550-600 bin tondan 1,3 milyon tona çıktı. (2012 hedefi 1,7 milyon ton; 2013 hedefi de 3 milyon tondur.) Tesisler yenilendi, üretim çeşitlendirildi. Ray üretimine tekrar başlandı.
Yakın bir gelecekte vagon üretimi planlanmaktadır. Bu arada, devam eden iki enerji yatırımı da tamamlanacak ve tesis kendi enerji ihtiyacını karşılar duruma gelecektir. Bu sayede, 2011 yılı cirosu 1,5 milyar TL olmuştur. (2012 yılı hedefi de 2,2 milyar TL'dir.) Konsolide kar da 185 milyon TL'dir. 4- İskenderun Demir Çelik Fabrikası da, kamunun elindeyken çok problemli bir işletmeydi. Büyük zararlar söz konusuydu. İşçi sayısı anhormal, üretim düşük, birim üretim maliyetleri çok yüksekti. Rekabet şansı sıfırdı. İşletme, önce 1 TL'ye Ereğli Demir Çelik Fabrikaları'na devredildi. 2004 yılında da özelleştirildi. Özelleştirmeden sonra çok ciddi yatırımlar yapıldı. Ülkenin tüm yassı çelik ihtiyacını karşılar düzeye gelindi. Ereğli ve İskenderun Fabrikaları'nın toplak üretim kapasitesi 9 milyon tona yükseldi. (İngiltere'nin 2011 yılı tüm çelik üretimi 9,5 milyon tondur. Fransa'nın da 15,8 milyon tondur.) Toplam ciro (2011 yılında) 9 milyar TL, kar da 1 milyar TL oldu. Siyasilerin ve sendika ağalarının çiftliği olmaktan çıkan işletmeler, kurtulmaktadır. Rekabetçi bir anlayışa kavuşmaktadırlar.
Kararlarını piyasa şartlarına göre almaktadırlar. Tesis ve teknolojilerini yenilmekte, birim maliyetlerini düşürmekte, kapasitelerini artırmakta, sektörün önemli oyuncuları haline gelmektedirler. Kamunun sırtına kambur olmak yerine; ihracat yapan/istihdam sağlayan/vergi ödeyen/ekonomiye katkıda bulunan düzeye gelmektedirler. 5-Peki kamu çiftliklerinin tümü kurtulmuş mudur? Malesef, hayır... Hala, çok sayıda; verimsiz/hedefsiz/sırtta kambur kurum mevcuttur. Ekonomiyi sömürmeye devam etmektedirler. Mesela: -Merkezi hükümet ve mahalli yönetimler, çok büyük tutarda raylı sistem yatırımı yapmaktadır. (Son 10 yıl içinde, raylı sisteme harcanan para 25 milyar TL'dir. Önümüzdeki 10 yıl planlanan tutar da 30 milyar dolardır.
Komşu ülkeleri de hesaba katarsak, yatırım tutarı 150 milyar doları bulmaktadır.) Peki, Türkiye niçin bu fırsatı değerlendirmesin? Raylı sistem ve araçların üretiminde başa güreşmesin? Niçin başka ülkelere (Çin dahil) muazzam kaynaklar aktarsın? Biz, dizel ve elektrikli tüm araçları yapabilecek altyapı ve kapasiteye sahibiz. Tülomsaş/Tüvesaş/Tüdemsaş niçin verimli hale getirilmemekte; yeniden yapılandırılmamakta ve doğru ellere teslim edilmemektedir? Rekabetçi ve gelişmeye açık bir yapıya kavuşturulmamaktadır? Bu tesislerin toplam cirosu, (2010 yılında) 440 milyon TL'dir. Bu cironun büyük bölümü de TCDD'ye verilen bakım-onarım hizmetlerinden gelmektedir. Hizmete alınan raylı sistemlerimiz içinde bu üç firmanın payı, yüzde 10'u bile bulmamaktadır. Yapılması gereken; dev haline gelebilecek bu işletmeleri de asalak olmaktan kurtarmaktır. Uyandırıp, ayağa kaldırmaktır.