Devamlı Olarak Aldatılan Toplum
Toplumumuzun davranışları, beni hayrete ve dehşete düşürmektedir.
Bir toplumun hafızası, bu kadar da zayıf olur mu? Bu kadar çok, bu kadar kolay kandırılır, aldatılır, dolandırılır mı?
Birazcık olsun, basiret ve ferasetimiz olmaz mı? Hırslarımızı, hiç mi frenleyemeyiz; çıkarcılık uğruna mantığımızı bu kadar mı köreltiriz?
1- Jet Fadıl, yine sahnede. Yine, yalanlar üzerine, insanları kandırma peşinde.
Peki, ama bu adam, nasıl oldu da, ( bu kadar kişiyi dolandırdığı halde) hemen hapisten çıkabildi? (İmkânım olsa, Uzan/ Jet Fadıl gibi kişileri; hayatları boyunca, bir maden ocağının en alt katmanına koyar, ölene kadar gün yüzü göstermezdim)
Gerçi hangi dolandırıcı / hırsız/ soyguncu, cezalandırıldı? İsmi var, cismi yok holdingleri kuranlar; yurt dışındaki camileri, banka şubesine çevirenler; bankerler; (başta İmar Bankası olmak üzere) bankaların içini boşaltanlar; vergi ve döviz kaçakçıları; Gümrük kaçakçıları (akaryakıt/ sigara/ silah/ uyuşturucu/ şeker /çay /tuz, vs.vs.) ; velhasıl tüm haramzadeler, ortada dolaşıp durmaktalar. Lüks hayatlarını da sürdürmekteler.
Yargının gücü; sadece, dershane senedini ödeyemeyen annelere, yetmektedir. Büyük hırsızlar, sahtekârlar, devamlı olarak, paçayı kurtarmaktadırlar.
2- Toplumun kalitesi, bu olunca; politika da aldatmaca üzerine inşa edilmektedir:
a- Hani, Sn. Başbakan ABD’ye gitmeyecekti? Tepki koymakta idi.
İsveç ve ABD Büyükelçileri, niçin geri dönmüşlerdir? Ne değişmiştir? Ermeni yalanlarına karşı çıkan mı olmuştur?
Bu ne biçim, ciddiyetsiz ve şahsiyetsiz dış politikadır? Ama bu toplum; NATO Genel Sekreterinin seçiminde, Rasmussen’e karşı gösterilen tepkinin, nasıl yalatıldığını; Obama istedi diye, Fransa’nın NATO’ya geri dönmesine, nasıl karşı çıkılmadığını; daha önce de, 12 Eylül döneminde, yine de ABD’nin talimatı ile Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine, sessiz kalındığını da, unutmuştur.
b- ABD/AB/ İsrail/ Rusya/ Çin vb. ülkelerin zulümleri, tüm Dünya’da devam etmektedir. Oluk oluk kan akmaktadır. (Irak’ta / Afganistan’da/ Pakistan’da/ Filistin’de / Türkistan’da / Kafkasya’da/ Afrika’nın nerede ise tümünde…) Katiller de bellidir, maktuller de. Hep Müslüman kanı akmaktadır. Ama ne yazık ki, Türk ve İslâm dünyasının tümü bağımlıdır. Emir-komuta zinciri içinde hareket ederler, bağımsız karar veremezler, işbirliğini ve dayanışmayı gerçekleştiremezler.
Zulüm devam eder. Kanlar akar. Biz de, kısa sürede, bunları unutur, zalimlere dostluk kurulabileceğine inanırız. Bol bol palavra atarız.
Bu arada, her zaman destek verdiğimiz, kardeş saydığımız, Azerbaycan bile, bize ihanet eder, kapris yapar, hesap sorar. Kendisinin, PKK’yı terörist örgüt saymamasının / Kıbrıs’ı tanımamasının/ Türkiye’ye vize uygulama saygısızlığını irtikâp etmesinin/ her türlü kötülüğün kaynağı, Ermeni zulmünün ve Karabağ katliamlarının mimarı Rusya’nın her isteğine boyun eğmesinin, hesabı sorulmaz.
c- Şu partilerimizin, içler acısı haline bakınız. Genel Başkanları devamlı kavga etmekteler, lâf salatası yapmaktalar. Halkı kandıracaklarını zannetmekteler.
Nedir, bu BDP’nin tahrikçi, tahripçi, bölücü tavırları? Devlete kafa tutmaları? Her türlü anarşiye destek vermeleri?
Nerede yargı? Nerede hukuk düzeni? (Yüksek yargı, mevcut statükosunu korumanın, avantajlarını sürdürmenin, kavgasını vermekten; asli görevlerini iyice unutmuştur)
Nedir, bu CHP’nin, halkı hiçe sayan/ yüksek yargıyı yan kuruluşu gibi gören/ halkın referandumda “ evet” demesi halinde bile, konuyu Anayasa Mahkemesine götüreceğini ifade eden, anti demokratik /baskıcı/ darbeci/ şantajcı/ halka uzak tutumu?
Nedir, bu MHP’nin; hiçbir şey üretmeyen, kavgacı tavrı?
Laiklik, Atatürkçülük, çağdaşlık, yargı bağımsızlığı, vb. kavramların tümü; gerçek demokrasiye engel olmanın, mevcut çağ dışı/ oligarşik/ baskıcı/ faşist düzeni devam ettirmenin araçları olarak kullanılmaktadır. Darbe gerekçeleridir. Tayinle gelenlerin, seçimle gelenleri yönetme metotlarıdır. Halkı ezmenin dayanaklarıdır.
Bu, anti-demokratik yapının oluşmasında, taraflı tutumu/ hatalı davranışları/ tarafgir tayinleri ile, büyük vebali olan Sn. A. Necdet Sezer bile (halkın hafızasının zayıflığına güvenerek) tenkitlerini sergilemektedir. (Bu arada, hemen her gün, kendisince- güya hasta olduğu için- serbest bırakılan teröristler, çarpışmalarda yakalanmaktadır)
3- Toplum hasta olunca, halkı aldatma hastalığı da yaygınlaşmaktadır:
a) Tekel işçileri, hâlâ (terör örgütlerinin de desteği ile) gündemi işgal etmektedirler. Milyonlarca işsiz evlâdımızla, alay etmektedirler.
b) Demokrasi adına, her türlü iğrençlik sergilenmektedir.
Farklı düşünebilirsiniz. Ama kimseye hakaret edemez/ taş atamaz/ yumurta fırlatamazsınız. Polise, askere, sivile; kurşun sıkamaz, Molotof kokteyli atamaz, saldıramazsınız.
Devletin görevi, bu iğrenç ve şerefsizce davranışları önlemektir. Kurşun ve Molotof kokteyli atanların da, kafasını kırmaktır. Peki, nerede, bu basiretli ve güçlü Devlet? Acizliği, “açılım” masalı ile perdeleyemezsiniz.
c) Eğitimle ilgili, bol bol yaldızlı lâflar edilmektedir. Halbuki, eğitim dökülmektedir. Okulların bir fonksiyonu kalmamış, iş tamamen dershanelerin inisiyatifine geçmiştir.
Okullarda, (başta paralı okullar olmak üzere) kalite/ disiplin/ ciddiyet kalmamıştır. Ne sınıfta kalmak vardır, ne de ceza vermek. Öğrenciler şımarmış, öğretmenlere saygı kalmamıştır. Veliler, (kartel medyasının da desteği ile) iyice şirretleşmişlerdir.
Neticede; hiçbir işe yaramayan diplomalar ve cahil bir toplum.
d) Bu dejenerasyondan, elbette, spor kulüpleri de nasibini almıştır. Kulüpler, belirli kişilerin tapulu malı haline gelmiştir. İşte, Galatasaray;
- Göreve geldiğinden bu yana, tesadüfi de olsa, tek bir başarısı olmayan bir Başkan. Batırılmış bir mali yapı: astronomik bir borç yükü. Sürünen, FB’nin şamar oğlanı bir takım.
- Bunalıma sokulmuş, milyonlarca taraftar. Herkese yenilen bir ekip. Kazanılamayan hiçbir derbi. “ Bir zamanlar kartaldım” masalı ile; ilgisiz, heyecansız, başarısız, beceriksiz, bir antrenör olarak, alınan milyon Avrolar. Tümü dökülen futbolcular. Tam anlamı ile kova bir kaleci. Ve hala, “kupayı biz alacağız” diyebilen, bir başkan. İstifayı bilmeyen bir zihniyet.
İşte, Türkiye’nin hâl-i/pür-melâli…