content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Ara

Dersim!

Son haftaların “moda” tartışma konusu Dersim. Bin dokuz yüz otuz beş yılında şimdiki Tunceli ve havalisinde çıkan isyanın oldukça kanlı bastırılması olayıdır. Başbakan Erdoğan devlet adına özür diledi. O zamanın iktidar partisi (başka parti yoktu zaten) CHP’yesuçu yükledi. Bu arada Atatürk’ün bu işte ne kadar sorumlu ve suçlu(!) olduğu tartışmaya açıldı.

Benim Dersin olaylarının taraflarını analiz etmek, müsebbiplerini yargılamak gibi bir derdim yok. Zaten uzmanlık alanım da değil. Benim derdim Dersim olayı ve buna benzer olayların aradan neredeyse yüzyıl geçmiş olmasına rağmen gün yüzüne çıkarılması ve altının üfürülerek ateşin yeniden alevlendirilmesidir.

Bu tür olaylar zaman-zaman neden alevlendirilir, bir başka ifade ile gün yüzüne çıkarılarak gündem oluşturulur? Dünya da bu tür olayları ve gündemleri incelediğimiz de şunu görürüz; Birincisi devletler eğer yanlış kodlanarak kurulmuşlarsa, ikincisi bir bölgenin veya coğrafyanın devamlı problemli tutulmasında fayda umuluyorsa ve üçüncü olarak ise devletler güçlerini yitirmeye başladıkları zaman. Yukarıda saydığım üç nedenin izahatına geçmeden evvel şunu belirteyim ki dünyada(ve tabiî ki Anadolu da) bu tür bir olay sadece ve tek olarak Dersim değildir. Geçmişte yüzlercesi olmuştur ve (gönül arzu etmez tabiî ki) gelecekte de olacaktır. Bunlar şu veya bu nedenle olmuştur ve dediğimiz gibi olacaktır.

Tersinden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti öğünerek belirtelim ki bugün dünden daha güçlü, yarın da bu günden güçlü olacaktır, eğer gördüklerimiz bizi yanıltmaz ise. İkincisi ise bir bölgenin sorunlu bırakılmasıdır. Bunu bölgede işgalci ve emperyal (güçler) devletler yapar ki Türkiye burada ne işgalci ne de emperyaldır.

Birincisi ise Türkiye’nin kurulurken yanlış kodlanmasıdır. Gerçekten devletimiz kurulurken yanlış mı kodlanmıştır? Bunun cevabını tarihçiler, sosyologlar ve siyaset bilimcileri kendilerine göre vereceklerdir. Kolay bir soru da değildir. Ben ise ne tarihçiyim ne sosyolog ve siyaset bilimci. Sadece meraklı bir yazarım. Bu sorunun cevabını ancak komplo teorisi kokan “düz mantıkla” verebilirim. Ben de öyle yapacağım.
Soruya kendime göre cevap vermeden önce devletimizin ana topraklarını oluşturan Anadolu’nun dokuz yirmilerde ki durumuna bir göz atalım isterseniz; Altı milyon civarında ki nüfusun yarısı Balkanlar’dan, Kafkasya’dan ve Ortadoğu’dan göçmen olarak gelmiş çeşitli etnik gruptan insanlarla, ülke içinde yani Anadolu’nun yerlisi yine çeşitli etnik gruplardan oluşan halk.

Sosyoekonomik duruma gelince; Avrupa’nın gelişmiş bütün devletleri (çağının gereği) milletleşmelerini ve birliklerini tamamlamış sanayi devrimini yapmış ve sosyal sınıflarını oluşturmuşken Osmanlı yıkılma sürecinde bunların hiçbirini yapamamıştı. Yani Anadolu’da toprak ağaları, aşiretler, çalışan köylü sınıfı ile askerden oluşmuş bir toplum vardı. Ticareti ve bürokrasinin üst kademeleri yabancıların elinde idi…

Yine çağını yakalayamamış ve ekonomik, sosyal ve eğitim alanlarında geri kalmış bir toplumun siyaseti de bir o kadar geri olacaktır. Ülke bir dönüşüm yaşamaktadır, savaş yeni bitmiştir, ülke siyaseten karmaşa içerisindedir. Belli ki kapanın elinde kalacaktır.

Şu bir gerçektir ki sosyal sınıflarını oluşturamamış, sınıfsal mutabakat sağlanamamış toplumlarda huzur ve güvenlikten söz edilemez. Yapılan bütün müdahaleler polisiyedir. Bunun eğitim ve hele ekonomik yönleri düşünülemez, zaten devletin gücü de buna yetmez.
Anadolu’nun siyaseten yirmilerde ki haline değinmedik. Yukarı da şu cümleyi kullandım “…belli ki kapanın elinde kalacaktır”.Bana göre Anadolu’da siyasetin özeti bu cümledir.

Savaş kazanıldıktan sonra görüyoruz ki Atatürk ve arkadaşları arasında devletin kurulması ve birtakım sosyal politikalar konusunda farklı görüşler var. Ayrıntılara girmeyeceğim, lakin Kazım Karabekir gibi Kurtuluş Savaşının bel kemiği bir asker eğer İstiklal Mahkemelerinde “Vatan Hainliği” ile yargılanıyorsa bu konuda başka delil aramak gereksiz derim. Yani, ben bir anlamda bu gibi olaylardan şu sonuçları çıkarıyorum; İngilizler İstanbul’u işgal edince kurtuluş savaşını Anadolu’dan idare etmek isteyen Osmanlı derin devleti, savaşın sonunda yeni devletin şekli ve kimliği ne olacağı ile ilgili net bir karara varmış değillerdi. Kararları vardı da birilerinin niyetleri başka mı idi? Ya da devletin şekli belli idi fakat kimliği üzerinde mutabakat yok-muydu?. Velhasıl “hele bir devleti kurtaralım da gerisi Allah kerim” demiş olabilirler.

Sonun da emene oturanlar öyle bir devlet kurdular ve içeriğini öyle bir doldurdular ki istisnasız Anadolu da hiçbir etnik grubun hiçbir mezhebin ve kesimin hoşnut olmadığı bir devlet çıktı ortaya.

Çünkü ;
Devletin kırmızı kitabını yazanlar devletin lokomotifi olarak hiçbir sosyal sınıfı, etnik grubu ve ideolojiyi benimsemediler. Kendinden menkul öyle bir toplum oluşturmak istediler ki gelenek, görenek, din, mezhep onlar için çağ dışı şeylerdi. Tarih ve geçmiş halkın(!)düşmanları ile doluydu, itibar edilmemeliydi. Hatta her gün lanet okumak farzdı.“leylek” misali “aha işte şimdi bir kuşa benzediniz” demek istediler.
Başardılar da “gerçekten şimdi kuşa döndük”.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank