Dersim İsyanı ve Gerçekler (I)
Evet, Dersim isyanı askeri bir harekâtla bastırılmıştır, ancak bu harekâtta iddia edildiği gibi büyük katliamlar falan yaşanmamıştır. Kriptoların “90 bin kişi öldürüldü, 100 bin kişi zorla göç ettirildi” iddiaları bir hayalden başka bir şey değildir. Yalnızca nüfus rakamlarına bakmak bile bu yalanı ortaya koymak için yeterlidir.
İsyan öncesi Tunceli nüfusu 1935 rakamlarına göre 100 bindir. İsyan sonrasındaki 1940 sayımındaysa 95 bindir. Aradaki 5 bin fark da isyan sonrası zorunlu göçe tabi tutulan aşiretlerin nüfusudur. Hangi aşiretten kaç kişinin zorunlu iskana tabi tutulduğu belgelerde de sabittir ve bunun toplamı da 3470'tir! Üstelik, 1940 yılı sayımındaki 95 bin nüfus o dönem için çok büyük bir rakamdır. Tunceli'de bugün bile, 2008 rakamlarına göre, 87 bin kişinin yaşadığını düşünürsek, iddia edildiği gibi bir katliamın yaşanmadığı kolaylıkla ortaya çıkar.
Atatürk isyana hazırlıklıydı.
Müfteriler Dersim'de sistemli bir katliam yaşandığını iddia ediyor. Halbuki durum böyle değil. Dersim isyanı için Kürt aşiretleri yıllarca hazırlık yapmış, Atatürk liderliğindeki Türk devleti de isyan başlayana kadar askeri hiçbir harekâta girişmemiştir. Kemalist iktidarın 30'lu yıllarda Tunceli'de yaptıklarını incelersek gerçeği görebiliriz. 1930'daki Ağrı isyanının bastırılmasının ardından Doğu Anadolu'daki gücüne büyük darbe vurulan hainlerin Dersim dışında tutunabilecek bir yeri kalmamıştı. Dersim'deki Kürt aşiretlerinin bir ayaklanmaya hazırlandığı daha 30'ların başlarında tespit edilmiş; Pek çok resmi raporun yanı sıra Başbakan İnönü ve Ekonomi Bakanı Bayar'ın Şark Raporları da, bu konuda uyarılarla dolu. Atatürk de isyanı elleri kolları bağlı beklemez. 1935'te “Tunceli Vilayetinin Kurulmasına İlişkin Kanun” kabul edilir. O zamana kadar Dersim olarak bilinen yöreye Tunceli ismi verilir.
Ancak Atatürk Tunceli'de yalnızca askeri önlemler almaz, Tunceli'ye “medeniyet” götürülür. Yüzlerce yıldır şehir merkezlerinden kopuk yaşamış Tunceli köyleri yapılan yol ve köprülerle “medeniyet”le tanışır. Hastane yapılır, doktor götürülür. Okul yapılır, öğretmen götürülür. Mahkeme yapılır, adalet götürülür... Zalim aşiret reislerinin silahlarına el konulur... Tabii tüm bu “medenileşme” hareketi gerici aşiretlerinin direnişiyle karşılaşır. Ve... 1937 yılının 21 Martında, yani, bugün asala’dan dönme eşkıyanın ayaklanma günü olarak kutladığı Nevruz da, Seyit Rıza liderliğinde Abasan Aşireti, Harçik Köprüsü'nü yakarak isyanı başlatır.
Aynı gece bir karakolumuzu basarak 33 askerimizi şehit edilir. 1920 Koçgiri isyanını liderlerinden ve Ağrı isyanına da katılmış Alişer ile Nuri Dersimi de isyancılar arasındadır.
Ertesi gün Pah Hükümet Konağı, ilçede yeni kurulmuş ilkokul ve hastane de ateşe verilir. İsyanın hedefi açıktır: Atatürk Cumhuriyeti'nin götürdüğü “medeniyet”in bütün simgeleri...
Tabii Atatürk, isyanın hemen bastırılmasını emreder. Ve dönemin Tunceli Valisi Korg. Abdullah Alpdoğan'ın komutasındaki 20 bin kişilik bir kuvvetle isyan bastırılır. Elebaşları idam edilir. “Dersim Harekâtı” olarak bilinen bu isyan bastırma operasyonu, bölgedeki aşiretlerin gücü tamamen kırılana kadar sürer. Aşiretlerin önde gelenleri, Tunceli dışına sürülür ve bölgede Cumhuriyet rejimi tam anlamıyla temin ve tesis edilir.
Müfterileri, dönme- devşirme ve kriptoların yalanları ve gerçeğin belgeler!
Varan 1: İsyanın lideri Seyit Rıza bir tarikat şeyhi ve aşiret reisiydi. Kendini solcu, ilerici ve sosyalist olarak tanıtan bir insanın Dersim isyanını savunması kadar komik bir şey olamaz. Çünkü Dersim isyanı kesinlikle bir halk hareketi ya da ilerici bir ayaklanma değildir.
İsyanın lideri Seyit Rıza, Dersimli bir aşiret reisidir. Ve Atatürk, Dersim’deki aşiret yapısını ortadan kaldırmak istediği için ayaklanmıştır. Seyit de zaten bir isim değil, sözde Peygamber soyundan gelen Şeyh anlamında yerel bir dini unvan, Müslümanlara iftira ve iğrenç yalandır.
Anlayacağınız, Dersim isyanı, aslı Ermeni olan bir derebeyinin, sözde bir dini liderin, bir şeytan tarikatı şeyhinin, zalim ve ceberut bir aşiret reisinin Atatürk Cumhuriyeti’ne ve Türk İnkılâbına karşı, düşman devletlerin yardım ve yataklığı ile “alçakça ayaklanmasından” başka bir şey değildir. Bu anlamda Menemen ayaklanmasından hiçbir farkı yoktur.