Dersim Dersleri
Başbakan Sayın Erdoğan 14 Ağustos 2010’da Sakarya’da yaptığı konuşmada: “Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? O zaman ki Cumhurbaşkanı’nın emriyle…Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı.” (15 Ağustos 2010 Milliyet Gazetesi). Başbakan’ın bu konuşması ile birlikte Tunceli / Dersim konusu yeniden gündeme gelmiştir.
Başbakan’ın Tunceli / Dersim hakkında daha önce de bu manada CHP’yi sorumlu tutan konuşmaları olmuştur. Bu günlerde Anayasa için halk oylaması öncesinde yapılan toplantılarda yine aynı konu gündeme gelmiştir.
Osmanlı döneminde Tunceli yerine “Dersim” adı kullanılırdı. Dersim bir görüşe göre Farsçadır ve gümüş kapı anlamına gelmektedir. (M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, 1992, s.1). Ancak başka bir görüşe göre ise bir aşiret . (Zilfi Selcan, Zaza Ulusal Sorunu, 2004, s.14-Cevat Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymaklar Aşiretler, 1979, s.76). Hangisinin doğru olduğu tartışmasını ise bir sonuca bağlamak hayli zordur. 25 Aralık 1935’te çıkarılan 2884 sayılı “Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun” ile eski Dersim hem il yapılmış hem de adı değiştirilerek “Tunceli” adıyla yeni bir vilayet yapılmıştır. İlk valisi ise o dönemin oldukça şöhretli olan generallerinden Abdullah Alpdoğan olmuştur. Şimdi Türkiye’nin Başbakanı niçin Tunceli yerine Dersim adını kullanmaktadır? İstemesi halinde TBMM’de beş dakika bile sürmeyecek bir oylamanın sonunda ilin adı yeniden Dersim’e çevrilebilir. Sayın Erdoğan bunu gerekli görüyorsa hemen yapmalıdır. Bunu yapmadan orta yerde 2884 sayılı bir kanunda var iken Dersim adını kullanması mevzuat açısından oldukça sorunlu bir tutuma benzemektedir.
Sayın Başbakan Tunceli/Dersim’de 1937/1938’de olup bitenleri belli ki hazmedememektedir. Tutumunun da insani açıdan doğruluğu şüphe götürmez. Harbi özelliği ile bilinen kişiliği de dikkate alındığında samimiyetine itiraz etmek için bir sebep te yoktur. Ancak CHP’yi eleştireceğim diye konuşmasını yanlış bazı bilgilere dayandırması, konuşmasının amaçları ve içeriği bakımından talihsizlik olmuştur. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kararı ile “Vergi vermediler diye Dersim’in bombalandığını” açıklamıştır. Bir defa Mustafa Kemal’in ölüm tarihi 10 Kasım 1938’dir. Onun ölümünden önce Türkiye’de Cumhurbaşkanı olmak kimin haddinedir? Yine “Dersim’in bombalanması” gibi bir kararı onun rağmına ve onun bilgisi dışında alıp uygulamak kimin haddinedir? Hal böyle iken “Dersim’in bombaladı” diye önce o tarih için İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanı yapmak sonrada onu sorumlu saymak hiçbir bakımdan doğru değildir. Sayın Erdoğan’ın harbi kişiliğine de uygun düştüğü söylenemez.
Tunceli/Dersim olaylarının başlangıcı da biraz tartışmalıdır. Dönemin önde giden isimlerinden M. Nuri Dersimi’ye göre 4 Mayıs 1937’dir (s.255). Fakat “Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları”’na göre ise (C.2, s.171) 20-21 Mayıs 1937’de Haydaranlı Aşiret mensuplarının Demenan Köprüsünü yakıp yıkmaları ile başlamıştır. Yine Dersimi’nin iddialarına göre Lider Seyit Rıza, General Alpdoğan’dan; “Dersim hakkındaki kanunun ilga edilmesini ve Dersim için hususi ve milli hakları temin eden mümtaz bir idarenin ihdasını” istemiştir (s.250). Yani Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi, yalnızca “vergi vermemekle” açıklanabilecek bir durum yoktur. Belli ki Türkiye’nin Başbakanını yakın çevresinden birileri fena halde yanlış bilgilendirmektedirler. Bu durum yalnızca Sayın Erdoğan için değil bütün Türkiye için büyük bir şanssızlıktır.
Yeniden İsmet İnönü’nün olaylardaki dahli hatırlandığında, onun Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlarını engelleyecek bir mevkisi ve iktidarı yoktur. Ancak Mustafa Kemal’in serbest bıraktığı karışmadığı alanlarda yetki ve iktidar sahibidir. Olayların başlangıcında İsmet İnönü Başbakan’dır ve alınan kararların uygulayıcısı olmak bakımından da elbette özel bir sorumluluğu bulunmaktadır. İnönü aynı zamanda CHP Genel Başkanvekili unvanını taşımaktadır. Mustafa Kemal ise doğrudan Genel Başkan sayıldığı için onun sağlığında onun yerine başka birisi elbette “genel başkan” seçilemezdi. Nitekim seçilememiştir. Ancak onun ölümünden sonra İsmet İnönü CHP’nin Umumi Reisi yani Genel Başkanı seçilebilmiştir. Başbakan İsmet İnönü 25 Ekim 1937’de Başbakanlık görevini bırakmıştır. Yerine ise Celal Bayar gelmiştir. Sayın Erdoğan’ın hayırhah ile andığı DP’nin kurucusu Bayar Tunceli/Dersim olaylarının devam ettiği son bir yılın Başbakanıdır. Elbette Bayar’ın Başbakanlıktaki iktidarı İnönü’nünkinden daha fazla değildir. Ancak bu olaylar ele alınırken Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı değilmiş gibi söze İnönü’den başlanması ve bu olaylar esnasında İnönü’den daha çok Başbakanlık yapmış olan Bayar’ın adının hiç anılmayışı önemli bir yanlış değil midir?
Nuri Dersimi değinilen kitabında bu isyana karışan on üç tane aşiret adını saymıştır ve onun açıklamalarına göre bu aşiretlerden yalnızca Aşuran Kırmanç’tır yani Kürt’tür diğerleri ise Zaza’dır. Sayın Erdoğan’ın Zazalar Kürt müdür değil midir tartışmalarına katılması ve taraf olarak görüş açıklaması elbette beklenemez. Görevi de sayılmayabilir. Ancak Dersim olayını “Kürt Sorunu” içinde ele alması üstelik olayı “vergi vermemekle” açıklaması büyük bir yanlıştır. Böylece bu açıklamaları ile Sayın Erdoğan, Zazaları Kürt sayan görüşe taraf olduğu gibi Dersim İsyan hakkında da hiç kimsenin bilmediği “vergi vermemek” gibi hem garip hem yanlış bir gerekçeyi seslendirmektedir. Sayın Erdoğan’ın bu tür açıklamaları Kürt Ulusalcılarının iddialarını ister istemez dolaylı da olsa desteklemiştir.
Eski adı Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) yeni adı Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) başkanı olan 1968 Tunceli doğumlu Özkan Tacar ile Başka bir Tunceli Derneği Başkanı (Eski DEP Genel Başkanı, doğum yerini belirtmeyen 1938 doğumlu) Yaşar Kaya “Dersim’in Çığlığı” diye ortak bir açıklama yaparak Başbakan’dan şunları istemişlerdir:
1-Dersim halkı 72 yıldır devletten bir özür bekliyor. 4 Mayıs’ı resmen Dersim’in acılarını paylaşma günü ilan edin.
2-15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim’in önderlerinden Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerini aradan geçen 73 yıl sonra açıklayın.
3-1938 tarihinde evlatlık verilen, çocuk esirgeme yurtlarına verilen ya da dönemin yetkililerince kendi üzerlerine kaydedilen Dersimli yetim çocukların tam listesini açıklayın.
4-Dersim’i yok etmenin bir parçası olarak planlanan Munzur, Harçik ve Peri Vadileri’ndeki baraj inşaatlarını durdurun, Dersim halkının çığlığına kulak verin.
5-‘Dersim 1938 Katliamını Araştırma ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurun. Dersim’de yapılan katliamın planlayıcısı ve uygulayıcısı hiç kuşku yok ki CHP’dir. CHP katliamdaki rolünü kabul etmeli ve Dersim halkından resmen özür dilemelidir.” (Aktaran: Cengiz Çandar, 17-08-2010 Radikal Gazetesi)
Şimdi Sayın Erdoğan bu taleplerin hangisini yerine getirebilir? Mevcut şartlarda hiç birini yerine getiremez. Üstelik bu taleplerin önemli bir kısmı da doğal ve insani taleplerdir. Günümüzde PKK’dan yolunu ayırmış olsa bile Yaşar Kaya görüşleri itibarı ile hala bir Kürt Ulusalcısıdır. DEP Genel Başkanı iken Bağımsız Kürdistan fikrini de aşkla şevkle savunmuştur. Dersim’de olup bitenlerin Kürt Ulusalcıları tarafından, Zazaların rağmına ve onlar yok sayılarak bir siyaset malzemesi haline getirildiği ve bunda da küçümsenemeyecek bir mesafe alındığı açıktır.
Sayın Erdoğan’ın açıklamaları CHP eleştirisini çoktan aşmıştır. Olay bir CHP eleştirisi sınırları içinde ele alınamaz. Erdoğan’ın bu söylemi ile Tunceli vb yerlerde ne kadar destek topladığı ve siyaseten bunun Erdoğan hesabına kazanca dönüşeceği de şüphelidir. Aslında Sayın Erdoğan bu konulara girmemelidir. Ancak girmeyi gerekli görmesi halinde gereğini de yapmamalıdır. Çünkü bu konuda hiçbir adım at(a)maması yalnızca Kürt Ulusalcıları için yeni bir propaganda ve istismar vesilesine dönüşmektedir. Sayın Erdoğan Kürtlerin sorunlarından söz ettiği gibi, “Kürt Sorunu benim sorunumdur” dediği gibi, “Zazaların sorunu benim sorunumdur” dese, Seyit Rıza’nın mezarını açıklasa, 1937/1938 olaylarını araştırmak için bir komisyon kurdursa ve komisyonun elde edeceği sonuçların gereğini yapsa bu arada Tunceli / Dersim Zazalarından bütün bu olup bitenler sebebiyle Türkiye Devleti adına ve Başbakan sıfatı ile özür dilese bunun Türkiye’ye bir zararı olur mu? Zarar seçeneği biraz tartışmalıdır. Ama Türkiye’ye fayda sağlayacağı akla daha yakın değil midir? Aksi halde Sayın Erdoğan’ın bazı isimleri yok sayarak, bazı tarihleri görmeyerek sırf CHP’yi eleştiriyor olmak için yaptığı bu tür açıklamaların Türkiye’nin bir sorununu çözmediği açıktır.
Yazınızı okudum.
Ağustos 19th, 2010 at 14:34Bilgilendirmeniz için teşekkür ederiz.
Çapar Kanat
Çiftçi- Çiğ Süt üreticisi
Sayın Selami Saygın Bey yazınızı okudum. Güzel bir konuya değinmişsiniz. Ben sayın başbakanı savunmayacağım. Fakat, yine de Dersim'deki katliamları yapan daha da kötüsü savunan CHP zihniyetidir. Sayın Başbakan ağzı ile kuş tutsa yine de o bölgeden yüzde otuz oy çıkaramaz. Sayın Kılıçdaroğlu bir cesaret gösterip Dersim olayının incelenmesi istesin kesin oyum ona ait. Saygılarmla
Ağustos 19th, 2010 at 18:10Mesut