Derin Orduya Operasyon
Türkiye iyiye gidiyor. Hiç umulmadığı kadar bir iyiye gidiş…
Bugüne kadar ‘derin bürokrasi’, ‘derin ordu’ ve ‘derin yargı’ hariç, herkes hesap vermişti. Şimdi sıra onlarda…Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başsavcı ve generaller darbe girişimi iddiasıyla tutuklanıyorlar.
2 Mahmut’tan bu yana, ordunun alıştığı kronik sistemi sarsıcı bir operasyonlar yapılıyor.
Artık iyice netleşti ki, devlet içinde ‘derin devlet’, yargı içinde ‘derin yargı’ ve ordu içinde ‘derin bir ordu’ var.
Yanşan tedirginlik ve telaşta deşifre olunmaktan kaynaklanıyor.
Halkın oylarıyla gelmiş bir siyasi iktidar var. Kimi çevreler sevse de sevmese de, beğense de beğenmese de ‘meşru bir iktidar’.
Zaten sorun da buradan kaynaklanıyor. 1889 yılında, İtalyan ve Selanik Masonlarının katkı ve destekleriyle kurulan ‘İttihat ve Terakki’nin iktidarı ilk kez bu kadar sarsıldı.
Tam yüzyıl süren iktidarı bırakmak kolay değil. Her yere nüfuz etmişlerdi. Onlara yönelik ilk hamle, Özal’ın iktidarında başladı. Özal’ın şanssızlığı, Mesut Yılmaz gibi bir başbakana sahip olmasıydı.
Giriştiği hamleye karşılık, İttihatçılar ‘şah’ dedi ve canından oldu.
Ardından yeniden ‘fetret dönemi’. 8. gidişinden sonra 9.’ya dair tüm hayalleri sona eren zat; fetret dönemi, yeniden yapılanma ve nüfuz hareketleri için büyük bir şanstı. Görülüyor ki, o dönem çok iyi değerlendirilmiş. Her yere nüfuz edilmiş, yeni kadrolar yetiştirilmiş. Kilit noktalara kritik atamalar yapılmış.
Tayyip beyin şansı ise Gül gibi bir Cumhurbaşkanı’na ve Özkök ve Başbuğ Paşalar gibi bir Genelkurmay Başkanı’na sahip olması. İktidarına yönelik girişimleri bildiği halde, acele edip deşifre etmemiş olması, kendinden emin olana dek harekete geçmemiş olması da siyasi bir başarı.
Elbette bu işler için, yürekli savcılar ve kolluk gücüde gerekiyor. İmkânlar çerçevesinde önemli ölçüde bu da sağlanmış. Bu ülke, Hilmi Özkök Paşa’yı hiçbir zaman unutmayacak. İlker Başbuğ Paşa’yı da elbette…
Özkök Paşa’yı insanlık ve tarih hayırla yâd edecek. Bugünlere gelmemizde çok ama çok büyük katkısı var.
Hakikaten, Türkiye tarihi günlerden geçiyor. Şu günlerde bir kredi kartı reklâmında ‘aklını alırım ama taksitle’ diyor ya, şimdi tam da bu yaşanıyor. Darbecilerin akılları alınıyor üstelik taksitle.
Bütün güvenlerini kaybettiler. Tüm hayalleri ve planları suya düştü. Hiç bitmeyecek sandıkları iktidarları sona eriyor. Kimsenin bilmeyeceğini sandıkları darbe planlarını, ‘sağır sultan’ bile duydu. Bırakınız bir deniz kenarında resim yapmayı, piknik yapacak cesaretleri bile kalmadı.
O, emirin demiri kestiği günler çok ama çok geride kaldı. Bürokratları, yargıçları, gazetecileri ve işadamlarını velhasıl emir erliğine hazır herkim varsa solanlara toplayıp, dağları ben yarattım edâsıyla emir yağdırdıkları günler mâzide kaldı.
Artık genç subaylardan değil, genç yargıçlardan söz ediyoruz. Milletin his ve arzularına tercüman yürekli savcılardan…
Bir kısım yüksek yargı bürokrasisi hariç, olup biteni herkes görebiliyor. Çok geçmez onlarda uyanırlar.
İlk darbe günlüklerini yayınlayan Alper Görmüş, bugün yaşananlar için “Bu bir eşiktir. Sadece darbe, yaşanan süreci engelleyebilir” diyor. Haklı, bu bir eşik… Fakat haksız, bu süreci darbe bile engelleyemez. Kaldı ki bu ülke de artık asla darbe olmaz. Buna ne Rusya izin verir, ne de Amerika. Belki İngiltere. Ama nerede o eski İngiliz kurtluğu.
Almanya ve İsrail’in, Türkiye’de bir darbe olması için derinden çalıştığını herkes biliyor. Lakin onların da buna gücü yetmez. Hele bugünkü ‘böğelek’ sokmuş, boğaya dönmüş bir İsrail’in bunu yapması imkânsız. Ardında iz bırakmadan bir suikasti bile beceremez duruma düşmüş, Nasrullah’ın bir sözünden tırsan, Ayalon ve Liberman gibilerin yönettiği İsrail mi darbe yapacak?
Türkiye iyi yolda, önü açık!
Türkiye iyi yolda, üstelik bir asırdır ilk kez!
Türkiye iyi yolda, ilk kez İttihatçılardan arınıyor!
Bugünküne benzemese de İttihatçılar, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybedince de geri çekilmişlerdi. İttihatçılardan çok çekmiş olan ünlü edebiyatçı Refik Halit (Karay) o günün Zaman Gazetesi’nin, 5 Kasım 1918 günkü nüshasında “Efendiler nereye?” diye seslenir İttihatçılara.
Önemi ve tazeliği nedeniyle kısa bir kesitini dikkatlerinize sunalım:
“Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?
Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar...
Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?
Kedisiz evlerde fareler vardır, kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu bunu kemirip, sağa sola koşuşup başköşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler...
Galiba koku aldınız, kedi geliyor, koca fareler nereye?
Dul anaların haylaz çocukları vardır, sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp eskiciye satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar...
Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye?
Efelere taş çıkardınız, zorbalara parmak ısırttınız Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti?
Efendiler, hesabı ödemeden nereye?”
Usta şair ve yazar Refik Halid, bugünleri görseydi tarihin tekerrür edişini galiba yine böyle tasvir ederdi.
Gözün aydın Türkiye! Artık kim kimdir çok iyi biliyorsun! Seni bu hallere kim düşürdü gördün!
Biliyoruz artık seni kimse tutamaz.
“Kalk ayağa! Dimdik doğrul ve sevin”
1- Komuta kademesinde kimse kalmadığına göre şu derin olmayan ordunun tarifini bir yapmanızı rica edeceğim.
2- Özal'ın ölümünü getirip İttihatçılarla ilişkilendirmeniz mesnetsizliğinin ötesinde yazı içinde epey sırıtmış. Neden bu gereksiz ve mesnetsiz illiyet e ihtiyaç duydunuz ki, yazı iyi gidiyordu aslında.
3- Kim kimi niye fişliyor, kim kanı bozuk kim kanı temiz bunlara da bir el atıverin o zaman. Memleket meselelerinin altında ardında hep ittihatçı arayacağınıza bir de bugüne gelin o zaman?
4- Cemaatçiler hakkındaki düşüncelerinizi de bilmek isterim yazılarınız dolayısıyla.
Baki Selamlar
Şubat 24th, 2010 at 13:27