Deprem Oldu, Sesimiz Duyulmadı
Köşemi tam yazmaya oturdum; bina sağa sola gidip gelmeye başladı. Şiddetli bir deprem oldu. Saat şu anda 21.18. Gazete merkezinde çalışan ona yakın arkadaşımız telaşa kapıldılar. Bir kez daha şunu anladım. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Resmen deprem karşısında çaresiziz.
Kaderin kollarına bırakıyoruz kendimizi. Sözde belediye başkanları çok şey yapmışlardı deprem için; bir kez daha gördüm ki, bir şey yapmamışlar. Çürük binalarda oturuyoruz, çürük binalarda yaşıyoruz.
Oturduğumuz konutlar sağlam olsa ne olacak ki? Çalıştığımız işyerleri, misafirliğe gittiğimiz binalar, yemek yediğimiz mekanlar, iş görüşmesine gittiğimiz işyerleri sağlam mı, biliyor muyuz?
Anlayacağınız aradan geçen onca zamandır bir şey yapılmamasının acısını, telaşını bir kez daha hissettim. Hangimiz oturduğumuz binaların, çalıştığımız mekanların kimlik kartlarını görüyoruz, biliyoruz? Oturduğumuz binaların ne durumda olduğundan haberimiz var.
Deprem olduğunda on binlerce insanımızın öleceği, yaralanacağı bir felaket karşısında oy verdiğimiz, yerel ve genel yönetici olarak seçtiklerimiz ne yapıyorlar? Laf salatalığından başka. 'Yapıyoruz' demesinler, yapılanların tamamı deprem olduğunda insan kurtarmaya yönelik.
Deprem olduğunda enkaz altında insan aramaya yönelik. Yapılanların tümü deprem sonrasında açıkta kalan insanların nerede, nasıl kalacağı ve ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına yönelik.
Tabi deprem sonrasında ve anında yapılacaklar da önemli. Daha önemlisi yaşadığımız mekanların güvenilir olması. Depreme dayanıklı olması. Deprem sonrasında binalarımız sağlamsa, zaten sonrası için problem yok ki? Yapılan yatırımlar, alınan malzemeler birilerine yeni kaynaklara yaratıyor.
Zor olan tercih edilmiyor. Kolay olanları tercih ediyoruz. Bir gün felaket olacak ve biz yine sorunu konuşmaya başlayacağız. Şunlar yapılsaydı, şöyle olsaydı, böyle olsaydı diye timsah gözyaşları dökeceğiz.
İnanın ciddi bir deprem olsaydı, bulunduğumuz on beş katlı bina çökerdi. Bizi de dokuzuncu katta arayın ki bulasınız. Kim sorumlu olacaktı? Kim yargılanacaktı? Kimler aramızda olmayacaktı?
Maddi kaybımızın boyutu ne olacaktı?
Neyse çok şey var söylenecek. Ama bir tek şey var. Sorumlu ve yetkili olanlar, halen sorumsuz ve yetkisiz gibi davranıyorlar. Yerel yönetimlerin başındakiler iş yapmadan iş yapmış ki, tatbikatlar yaparak, deprem anı ve sonrası için bilinçlendirme, önlem alma için girişimler yapıyorlar.
Ya deprem öncesi binalarımızın durumu ile ilgili ne yapıyorlar sorusunu bir kez daha sorduğumuzda karşımıza kocaman hiç sorusu geliyor.
Yerel yönetimlerin başları, sorumlulukları ve yetkileri olanlar sesimizi duyun. Sesimizi enkaz yığınları arasında "Sesimi duyan var mı?" diye bağırırken duymayın, olur mu?
SESİMİ DUYAN VAR MI?
..........
Acıya gömdüler güzel vatanımı
Mezarımda adım yok
Kaybettiler oy bedenimi
Viranemde feryadım yok
Sesimi duyan var mı?
........
Deprem olmuş yıkım olmuş of
Yüreğim göçük altında
Haykırıyorlar yetiş diyorlar
Koşup gelenler dayan diyorlar
Kazma ile kürek ile
Diş ile tırnak ile
Dostça bir yürekle
Umutla arıyorlar
Ben buradayım sesimi duyan var mı?
Sesini duyan var mı?
Sesini duyanlar bizimkiler,
Bak yaşatmak için sana koşuyorlar,
Ak sakalına, çocuk yaşına bakmadan
Tırnaklarıyla kazıyorlar enkazı
Betonu tırnaklarıyla deliyorlar
Çıkarsız hesapsız,
Yüreklerinin susturamadığı sesini
Elleri gibi kavuşturuyorlar birbirine.
Gurup Yorum
Ne böyle şarkılar olsun, ne böyle şiirler. İnsanlarımız yitmesin doğal afetlerde. Mışlı, muşlu sözler verenler, sözlerini yerine getirsinler. Sorumluluklarını üstlensinler, yetkilerini kullansınlar... Bunları yapmayanlar cezalarını görsünler...
Bizlere bir kez verilen hayat şansı yapılması gerekeni yapmayanlar yüzünden zamansız yitmesin. Sesimiz yıkıntılar arasından değil, zaman varken şimdiden duyulsun…
*Not: Deprem içerikli olan bu yazımı yıllar önce yazarken depremi yaşamış olmamız, benim açımdan ayrı bir önem kazandırıyor...