Deprem Acısı ve Deprem Sancısı
Türkiye; dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp- Himalaya Deprem Kuşağı’nda yer almaktadır. Ülkemizin yüz ölçümünün yüzde kırk ikisi birinci derecede deprem kuşağı üzerindedir. Yirminci yüz yılın başlarında yapılan istatistiklere göre Türkiye’de her iki yılda bir yıkıcı deprem ve her üç yılda bir de aşırı yıkıcı deprem olduğu saptanmıştır.
Gölcük Depremi, İzmit Depremi veya Marmara Depremi hangi adı koyarsak koyalım 17 Ağustos 1999 depremi yaşadığımız en büyük felaketlerden biri… Herkes uykunun en derin yerindeyken yerel saatle gece 03.02’de 7,5 şiddetinde gerçekleşen bu deprem Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan en büyük afettir. Hatta gerek büyüklüğü, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir diyebiliriz. Resmi raporlara göre, 17.480 ölü, 23.781 yaralı ile asla unutamayacağımız en büyük depremlerin başında geliyor. Depremin Türkiye'nin önemli sanayi merkezlerinden Marmara Bölgesi'nde meydana gelmesi ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması ülkede büyük sıkıntılara neden olmuştur. Yaralarımızı sarmak hiç de kolay olmamıştır. Hepimizin kalbi orada atmıştır. Bir kişinin dahi kurtarılması ülkede bayram sevinci yaşatmıştır. Yaşanan bu elim olay Türkiye'de deprem bilincinin yeterli seviyede olmadığını da ispatlamıştır.
12 Kasım 1999’da yaşanan Düzce depremi de 7,2 şiddetinde olmuştur. 845 ölü ve 4.948 yaralı ile yüreğimizi yakmıştır. Aynı yıl yaşanan ikinci büyük depremimizdir.
Yakın zamandaki en büyük depremlerimizden biri de Van Depremidir. 23 Ekim 2011 Van depremi 7,2 şiddetinde olmuştur. 600 kişi hayatını kaybetmiştir. Özellikle doğuda kışların çok çetin geçmesi yöre halkını perişan etmiştir. Her gün gazetelerden, televizyon kanallarından, internetten üzüntüyle ve heyecanla takip etmiştim.
Ülkemin her yerini, her ilini, ilçesini, köyünü görsem de görmesem de çok severim ama İlk görev yerim olduğundan Van yüreğimde özel bir yere sahiptir. Öğretmenlik yaptığım iki yıl
süresince o zamanlar çocuk yaşta olmama rağmen onlardan çok büyük saygı görmüştüm. Yardımseverliklerini, misafirperverliklerini asla unutamam.
Gediz- Kütahya, Bingöl, Lice- Diyarbakır, Muradiye- Van, Elazığ, Simav-Kütahya, Dinar-Afyonkarahisar depremleri de usumuzdaki canlılığını korumakta…
27 Haziran 1998’de yerel saatle 16.55’te 6,4 büyüklüğünde gerçekleşen Adana veya Adana- Ceyhan depremi de Çukurova bölgesini vurmuştur. Ceyhan köylerinde 145 kişi ölmüş, 1500 kişi de yaralanmıştır. Bu depremde Adana’da 128, Osmaniye’de 7, Mersin’de 4, Hatay’da beş kişi hayatını kaybetmiştir. Ekonomik kayıp da bir milyar dolardan fazladır. Bu depremi yaşayan biri olarak size o günü anlatmak isterim.
27 Haziran 1998’de Adana Kız Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktaydım. Hafta sonu Açık Lise Sınavlarında gözetmen olarak görevliydim. O gün sınav görevim bittiği halde okuldan bir türlü ayrılamamıştım. Arkadaşlarla ziyaretçilerin beklediği bölmede oturarak bol bol sohbet etmiştim. Sanki bir daha o okul binasında derse giremeyeceğimi hissetmiş gibi binadan ayrılmak istemiyordum.
Eve geldiğimde o yıl ortaokulu bitiren büyük kızım Sena ve orta son sınıfa geçen küçük kızım Seda beni bekliyorlardı. Günlük giysilerimi giymek üzere yatak odasına geçtim. O esnada korkunç bir ses duydum, sarsıldım. Balkon koptu sandım. Hemen çocuklarıma seslendim, beraber olmak istedim. Kelime-i şahadet getirdim. Dua etmeye başladım Rabbime çocuklarımı ve beni koruması için… O arada iki apartmanın birbirine yaklaşıp ayrıldığını gördüm. Gökyüzü toz duman içindeydi. Ufku o güne kadar hiç görmediğim bir kızıllık sarmıştı. Sakinleşince kendimizi dışarı attık. Ama açlık susuzluk banyo ihtiyacı gibi nedenlerle evimize girmek zorundaydık. Bir süre konu komşu hep birlikte dışarda bekledik. Arabası olanlar eşlerini, çocuklarını, yükte hafif pahada ağır eşyalarını alarak yaylalara veya başka ilde bulunan yakınlarının yanına gittiler.
Babamı 7 Ocak 1989’un ilk saatlerinde, annemi de 12 Temmuz 1996’da bir akşamüstü kaybettiğim için gidecek yerim de yoktu evimden başka… Çaresiz iki kızımla birlikte eve geçtim. Komşular da evlerine geçmişlerdi. Sabah artçı depremle gözümüzü açıp dışarı fırladık. Bu artçı depremler azalana kadar bir içeri bir dışarı mekik gibi gidip geldik. En son apartmanda birkaç aile kalmıştık. O zor günleri atlattık, kişisel olarak maddi kaybım da olmadı ama çok
Müteahhidimize buradan teşekkürü borç biliyorum. Binamızda önemli bir hasar olmadı. Bu şiddette bir depremde bir tek bardağım dahi kırılmadı. Bizim apartmanın yapıldığı günleri bilenler zeminin kayalık olduğunu, müteahhidin binadan çok temele, sağlamlığa önem verdiğini anlattılar. Keşke bütün binalar sağlam olsa… Birkaç torba çimentodan, birkaç kilo demirden kar etmek için malzemeden çalanlara, insanların ölümlerine sebep olanlara da yazıklar olsun.
Son günlerde Antakya’nın ve Marmara’nın deprem sinyalleri verdiğini üzülerek öğrendim. Selleri de, yangınları da, depremleri de, maden ocaklarındaki göçmeleri de hafızamıza kaydettik. Zonguldak’ı da, Soma’yı da hiç unutmadık, unutmayacağız,
unutturmayacağız. Dilerim ki hiçbir zaman hangi afet olursa olsun yaşamayalım. Önlemlerimizi almayı ihmal etmeyelim. Herkese felaketlerden uzak, sağlıklı, huzur dolu, güzel bir yaşam dilerim.
HARİKA UFUK
ADANA
17 AĞUSTOS 2014
SAAT:13.00