content
EĞİTİM:
1979 Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü, 1995 Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı-Lisans tamamlama
YAZARLIK TECRÜBESİ:
Yazdığı Yayın Kuruluşu ve (varsa) köşe ismi:
1. http://sanatkop.com/index.php/siirlerin-ayak-izleri-1-serap-demirturk/
2. http://www.aktifkalem.com/yazarlar/360/serap-demirturk-.html
3. http://www.izedebiyat.com/yazar.asp?id=261
(VARSA) ESER(LER LİSTESİ:
Yirmi kadar Türkçe-Dil bilgisi alanlarında ders kitapları ve kaynak kitaplar
GÖNÜLDEN GÖNÜLE (2. Baskı): Şiir kitabı
HÜZÜN ÇİÇEĞİ: Şiir kitabı
KENDİ DİLİNDEN KISA ÖZGEÇMİŞİ:
“SERAP HOCA” mahlası ile şiirlerimi yayımladım.
Yıl 1959. Bir kış ayında, -subay olan babamın tayin için gittiği- Adapazarı'nda dünyaya gelmişim. Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden 1979'da mezun oldum, yetmedi dedim ve Anadolu Üniversitesi Türkçe Bölümünden alanımda lisans aldım. İnsanın sevdiği bir mesleği yapmasını düşüncesindeyim ve yeniden dünyaya gelsem gene aynı mesleği seçerdim.
İnsan ilişkilerinde dürüstlük tek ilkemdir, isterim ki dizelerdeki ahenk gibi uyumlu olalım... İnsanca sevelim birbirimizi, hoşgörüyle sarılalım hayata.
Emeklilik nedir bilmeyen bir emekli olarak hâlâ son hız hayat koşusunda yerimi korumaya çalışıyorum. Şiir denen dizelerin oyununda kimseye hissettirmeden yaşadıklarımla gördüklerimi, hissettiklerimle düşlerimi aralara sıkıştırıyorum.
Antalya Güllük Şiir Derneği 4. 'Şiir' ve 'Öykü' Yarışmasında (2007) , öykü dalında -şair Refika Doğan’ın yorumu ile- “Başkalarının başına gelen felaketlerin bir gün bizim başımıza da gelebileceğinin, kendi zaafları uğruna aile değerlerini hiçe sayan bir babanın düştüğü durumu, direnip savaşmak yerine başını alıp giderek çocuklarını kendi gururuna kurban eden annenin ailedeki temellin yıkılmasına doğrudan etkisini, ailedeki iletişimsizliğin o aileyi nasıl darma duman ettiğinin hazin öyküsünü” dile getiren “Buğulu Gözler” adlı öyküm, ikincilik ödülüyle onurlandırıldı.
HOBİLER
Şiir, öykü, deneme
28 Ara
Nasıl yanmıyor ki ellerin oynarken ateşle ya da nasıl bir çılgınlığın içine saldın ki bedenini, ruhun ihtiraslarıyla dans ederken sen, bilemez o da yanan varlığının acısını. Bir adım ötede, nefesi ensende hissedilecek kadar yakınken zebaniler, kör bir cesarete seni sürükleyen nedir? Bu kadar mı istenendir ki o ya da bu kadar mı bunaldı o ruh ki ağın ince yerini zorlar çıkmak için…
Bu insanı alıp duvara tablo yapmalı ki baksın başka cinsleri nasıl yer, içer, yaşar… Nasıl alt ederler insan boyunu aşan sorunları ya da nasıl yaşamayı becerirler sevgisiz, nasıl yaşarlar sahte sevgilerle, nasıl sürünürler ayaklar altında da nasıl baş tablaya bağlı sanırlar kendilerini…Öğrenir mi ki bakarak onlar gibi olmayı?
Her kim ki ateşe bir kez sokmuştur elini, alışır bedeni yanmaya bir kez ve ruhu haykırır "Nasıl yakarsan yak yeter ki gel!" der..Yeter ki gel... Ya sonra? Sonrasını düşünen, yanılır… Yaşanan an için değil mi ki bunca onurlu duruşlar ya da o anın hazzı sebebiyle değil mi ki bunca kırbaçlar…Yazılmış ki okuna, yaşanmış ki biline ve ne derseniz deyin ruhum güldü ya kime ne… Bu mudur? Belki de budur işte bütün çılgınlığı ve kudurmuşluğu beden-ruh ikileminin.
Yaşadım diyebilecek misin giderken? Diyecek vaktin olduğunda de o zaman; çünkü kimse demez ardından "Yaşamayı bildi." diye. Eleştiri okları sırtında giderken koy elini yüreğine… Dinle onu... Fırtınalar durulmuş mu, alevlerin şavkı vuruyor mu yüzüne… Gülümse hadi ve yat binlerce yıllık ölülerin yanına. Sırtını verdiğin toprağa anlat ve kahkahalar at, yaşadım de… Sevdim ve sevildiğimi sandım. Kandırıldım…