Demokratikleşme Paketi İçin Son Hatırlatmalar
Uzun bir süreden beri hazırlıkları yapılan Demokratikleşme Paketi, 30 Eylül Pazar günü açıklanıyor. Hemen arkasından 1 Ekim'de de Meclis yeni yasama yılına başlayacak. Daha önce Demokratikleşme Paketi'nde bulunması gereken ve hiçbir şekilde yer almaması gereken hususlar hakkında çeşitli yazılarla halkın büyük çoğunluğuna tercüman olduğumdan emin bir şekilde görüşlerimi ifade etmiştim. Bugünkü yazımda, Demokratikleşme Paketi açıklanmadan önce son vazifemi ifa ederek önemli gördüğüm hususlarda hatırlatmalarda bulunacağım.
1. Ana dilde eğitim sadece 'azınlık statüsündeki' vatandaşlar için söz konusu edilebilir. 'Millî ve üniter' bir devlette milletin bir parçasını oluşturan unsurlar eğitimlerini ana dilde değil, resmî dilde yaparlar. Esasen, Kürtçenin ve lehçelerinin mevcut durumuyla 'eğitim dili' olması teknik olarak mümkün değildir. Ayrıca bu uygulama, Kuzey Irak'ta olduğu gibi, çok çeşitli imkânsızlıklar yüzünden yürütülemeyecek; bunun sonucunda da Kürt kardeşlerimizin çocuklarının eğitimi ve istihdamı konusunda fırsat eşitliği uygulanamayacaktır. Ayrıca, ana dilde eğitimin toplumda ayrışmaya sebep olacağı, halk kitlelerini birbirinden uzaklaştıracağı ve ülkeyi parçalanmaya götüreceği inkâr edilmez bir gerçektir.
ABD gibi, demokrasinin beşiği, çok çeşitli etnik gruplardan meydana gelmiş federatif devlette dahi bu gerekçelerle ana dilde eğitime izin verilmemiştir. Diğer taraftan, özel okullarda buna izin verilmesi de sonunda ana dilde eğitime götüren bir taviz olacaktır. 2. Hiçbir şekilde 'özerk yönetimler' teşkiline gidilemez. Millî ve üniter bir devlette özerk yönetimlerin kurulmasına izin verilmesi, kısa bir süre sonra o devletin bölünmesine ve parçalanmasına sebep olur. Mahallî idarelerdeki özerkliğin, demokratikleşme adı altında bölünme için kullanılmaması lâzımdır. 'Mahallî İdareler Özerklik Şartı' da bu cümledendir. 3. Şiddete bulaşmayan örgüt mensupları için af ve genişletilmiş pişmanlık hükümleri uygulanırken, PKK'dan daha önemli bir çatı örgütü olan KCK teröristlerinin serbest bırakılması fevkalâde yanlış bir uygulama olacaktır.
Başbakan Erdoğan'ın kararlı tutumu ve güvenlik güçlerimizin yıllarca süren mücadeleleri neticesinde çökertilen KCK terör örgütü mensuplarının serbest bırakılması, telâfisi mümkün olmayan bir hata olur. 4. Cemevlerinin bir inanç ve kültür merkezi olarak hizmet verebilmesi için gerekli her türlü imkân sağlanması olumludur. Ancak bu yapılırken Alevî canlarımızı İslâm dışı bir statü içerisinde düşünmek ve bunu çağrıştıran düzenlemeler yapmak mümkün değildir. 5. Türkiye'deki ve Balkanlar'daki bir kısım kardeşimiz
Çingene' şeklinde adlandırılmakta ve kimliğini Müslüman ve Türk olarak ifade etmektedir. Bütün dillerde Çingene (gipsy) deyimi kullanmakta ve bu deyim hiçbir şekilde Amerika'daki 'Zenci' deyimi gibi küçültücü anlamda kullanılmamaktadır.
Türk Çingenelerinin 'Roman' olarak adlandırılması son derece saçma bir uygulamadır. Çünkü bizim Çingenelerimizin Romen menşeli oldukların söylenemez. Ancak, bir çok sorunları ve ihtiyaçlarımızı olan bu kardeşlerimize destek vermek elbette boynumuzun borcudur.
6. Süryani vatandaşlarımıza 'azınlık' statüsü verilirse -ki, bu Lozan'ın çiğnenmesi demektir, ana dilde eğitim yapılabilir. Aksi takdirde, Süryaniler de resmî eğitim dili olan Türkçe ile eğitim yapacaklardır. 7. Rum Vakıf Üniversitesi'nin kurulması ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun bu çatı altında açılması mümkündür. Ancak, Yunanistan'la olan ilişkilerimizde, mütekabiliyet ve nısfet çerçevesinde, iki bin nüfuslu İstanbul Rumları için üniversite açılırken, 400 bin Türk'ün yaşadığı Batı Trakya'da da mutlaka bir Türk vakıf üniversitesi kurulmalı ve din eğitimi ihtiyacı giderilmelidir. Aksi takdirde Rum Vakıf Üniversitesi kurulmasına ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına izin verilemez.