Demokrasiyi Bile Konuşamayan Ülke
Hak, hukuk ve özgürlükten her insanın düşüncesini özgürce yansıtmasından söz eden bir zihniyetin hakim olduğu sistem anlayışı. Peki madem öyle de, hala düşünen yazan, Atatürk ve
Cumhuriyeti konuşmaya çalışanlara yaşatılan bu korku neden?
Fransız Jean Jacgues Roussean ”İnsan özgür doğar” diyor. Ama benim ülkemde insan şimdi özgür değil, hak, hukuk ve özgürlük adını ağızlarına alanlar, bu değerlerin arkasında farklı düşüncelerin yansıtılması gayreti içindeler. Onlar konuşamayan anlatamayan okumayan düşünemeyen uyuyan bir topluma, milletim diyerek zamanı çalmaya çalışıyorlar. Başbakan sadece kendi hırs ve öfkesine kapılarak, tek adam olma sevdasının getireceği felaketin farkında bile değil. Sadece başkan ya da sultan olmak, koca bir ülkeye tak başına hakim olmak, tek konuşacak adam olmak. İşte yazan düşünen biri olarak bunu kabul edemiyorum.
Atatürk adını zikredemeyenlerin, bayramları iptal edenlerin, Atatürk ve Cumhuriyeti unutun diyenlerin, sanata ve sanatçıya saygı göstermeyenlerin hakim olduğu bu ülkede, yaşanan ve gelecekte yaşanacakları düşündükçe geleceğimden korkuyorum. Özgür değilim bu ülkede, düşüncelerimi ve yaşanacak felaketleri düşündükçe, bu duygularımı halkımla paylaşmaktan korkuyorum, özgürlükten ve düşünce serbestliğinden söz edenlere inanmıyorum. Kitabıma adını verdiğim gibi ”Sabahın altısında” uyanamamaktan korkuyorum, Başbakan’dan korkuyorum, onun konuşurkenki hiddetinden öfkesinden korkuyorum. Bilim kültürünün ülkedeki geleceğinden korkuyorum.
DEMOKRASİ’NİN ADI YOK…
”Bu ülke Batı’nın emperyalizminden, doğunun da vicdan sömürüsünden kurtulursa, ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur” Atatürk bu sözleri söylemiş. Peki şimdi gelinen noktada Türkiye’de halk özgür mü? Bir kenarda bu sisteme biat etmeyenler, diğer tarafta iktidarın kendi anlayış kültürünü aşıladığı biçimde hala uyuyan bir toplum. Yarın bu ülke de bir mezhepler savaşı başlarsa acaba sahne de kimler kalır? Siz hak hukuk ve özgürlüklerden bahsedemiyorsanız, düşüncelerinizi toplumla paylaşamıyorsanız, bunun adına demokrasi diyebilir misiniz?
Başbakan güdülmüş bir topluma hitap ediyor, tek başına tüm kurumların sistemin hakimi, işte beni korkutan yaklaşım bu. ”Bu ülke de gündemi ben belirlerim” diyor, bu sözler tartışma yaratacak sözler. Siz konuşamayan bir toplum yaratmışsanız, özde ve dolaysız bir demokrasiden nasıl söz edebilirsiniz, hak hukuk ve özgürlükler den nasıl söz edebilirsiniz. Bu sadece sizin anlayışınızdaki tıkanmışlığın bir ürünü olan ”Ilımlı İslam” modelinden başka ne olabilir?
Türk kimliğinden farklı bir kimliğin yerleştirilmeye çalışıldığı ülkede, Türkiye İslam Hükümeti’mi yer alacak bunu merak ediyorum. Başbakan’ın amacı tek adam olmak, tüm kurumlara siteme hakim olmak, bunun adı otoriter bir sistemin yansımaları değil mi? Başkanlık ve arkasından gelecek olan Sultanlık, başka bir deyişle Türk kimliğinin yerine yerleştirilmeye çalışılan sistem.
SAVAŞA HAZIRIZ…
Bu sözler Başbakan’ın sözleri, tehlikeli sözler, bir Başbakan’ın her fırsatta bu kadar bariz biçimde söyleyemeyecegi sözler. Kiminle neden savaşa hazırsın? Neden niçin savaşa hazırsın? İşte bunun açıklamasını yapacak birileri, doğru şeyleri anlatacak birileri yok. Suriye savaşacak bir halde değil, sen savaşa hazırız derken, senin vatandaşından kimsenin burnu kanamayacak mı? Yüzlerce günahsız savaş kurbanı olacak, ABD istiyor diye bir bataklığın ortasına ülkeyi sürüklemek neden? Uluslararası saygınlığımızın hala kazanılmadığı bir dönemde, Batı’nın çağdaş demokrasi anlayışından, ülkeyi karanlığın ve Ortadoğu bataklığının ortasında bırakmak neden?
Afrika ile 50 milyar dolar iş anlaşması yapacağız diyor bir bakan. Afrika hala açlığın ve yokluğun pençesinde çırpınıyor. Sen neyin anlaşmasını yapacaksın, Afrika’ya hangi demokrasiyi yansıtmaya çalışacaksın? Kendi ülkende hala halk demokrasinin varlığından haberi yok. Hala açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan 30 milyon insan var. Her on kişiden 7 si işsiz, kalitesiz kömürle insanları nereye kadar soğuktan koruyacaksınız? Bakan Egemen Bağış, Dublin’deki temasları sırasında, kendi ülkesinin değerlerinden, Atatürk, Cumhuriyet, çağdaş demokrasi, aydınlık, bilimsel değerlerden söz etmesi gerekirken oysa. Büyükelçi Michalis’in ”Türkiye’nin Ankara Anlaşması’nın ek protokolünden kaynaklanan sorumluluklarını” hatırlattığında, Bagış’ın yakışık olmayan saldırgan bir tutum sergilemesi kabul edilir bir davranış değil. Bagış’ın orada daha akil konuşmalar yapması gerekirken, bir büyükelçiyi azarlıyor ve ”Sen neredensin kimsin, ahmakca konuşmalar yapma” diyor, daha vahim olanı da ”benim başbakanım bu ülke de ikinci Atatürk” diyerek bir başka endişe verici sözler ediyor.
Bizim Batı’da saygınlığımız bu şekilde mi sağlanacak? Bu sözler Türkiye’nin imajını zedeliyor. The Economist ”Türkiye Ortadoğu da tehlikeli işlere giriyor” diyor, ülkeyi daha zor bir yola sürükleyenlerin, böyle bir ortamda daha akıllı ve sağduyulu konuşmalar açıklamalar yapması gerekmiyor mu? Eleştiriye bile tahammül gösteremeyen Başbakan ve AKP zihniyeti, 2013 yılında dilerim daha vahim kararlar içinde olmazlar. Zira şu dönemde Türkiye gerçekten bir siyasal tıkanmanın tam da ortasında. Düzlüğe selamete nasıl çıkar, işte bunun nasıl sağlanacağını bilmiyorum. Kendi siyasal gelecekleri adına, ülkeyi bu çarkın ortasında bırakanların, işi daha da içinden çıkılmaz bir duruma getirmeye çalıştıklarını görmek üzüyor beni.
Başbakan hırsına, öfkesine, intikam duygularına kapılıp, tek başına hakim olduğu sistemin, yine kendi anlayışıyla devam etmesini sağlamanın gayreti içinde olacak. Toplumsal çıkarlar adına siyaset üretemeyenlerin, Türkiye’yi nereye sürükledikleri ortada değil mi?