content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
03 Oca

Demokrasi Peşinde Koşan Bir CHP!..

Hayatın gerçekleri arasında yer alan bir özlü sözümüz vardır; “Bunları göreceğime ölseydim daha iyiydi...” diye...

İnsanımızın, yaşadığı bir kötü olayı yaşamak istememesini en iyi anlatan sözlerden biridir. Bir olay karşısında ölmenin dahi tercih edilmesi, yaşanan olayın ne kadar acı bir boyutun da olduğunu gösteren, üzerinde düşünülmesi gereken bir söz.

Çok kısa bir süre önce geride bıraktığımız eski yılın sonlarına doğru CHP içerisindeki değişimci ve muhalif kanadın en önde gelen ismi olan Haluk Koç, üç günlük bir Balıkesir ziyaretinde bulundu.

Bu üç günün de bir gününü bölgemizde geçirdi. Tanışmak kısmet olmadı, ama tanışanlardan öğrendiğim kadarı ile son derece samimi, son derece cana yakın ve son derece de sempatik biriymiş.

Malum Haluk Koç, CHP’nin ölene kadar genel başkanlığını yapmaya kararlı olan Deniz Baykal’a geçtiğimiz yılın ortalarında bayrak açtı.

CHP içerisinde değişimci kanadın da temsilciliğini götürüyor.

Mart ayı içerisinde yapılması beklenen büyük kurultayda, büyük bir ihtimalle Deniz Baykal’ın karşısına rakip olarak çıkacak.

Uzun süre Deniz Baykal ile aynı yönetimde yer alan ve grup başkan vekilliği de yapan Haluk Koç’un şansının, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’den daha fazla olduğu da konuşuluyor.

Yalnız, yarım yüzyıllık bir siyasi geçmişi olan Deniz Baykal’ın da, Mustafa Sarıgül gibi Haluk Koç’u da harcayacağı, yine siyasi kulislerde konuşulan bir başka olay.

Öyle ya, siyasi entrikalarla bu zamana kadar ayakta kalmayı başaran, CHP’nin genel başkanlığı koltuğunu bırakın işgal etmeyi, artık resmen gasp etmeye vardıran Deniz Baykal’ın da, böylesine şaaşalı bir ortamı bırakıp da gitmeye hiç mi hiç niyetinin olduğunu sanmıyorum.

Bu debdebeyi devam ettirebilmek için elinden gelen her türlü siyasi entrikayı da çevireceği kuşkusuz. Zaten bugüne kadar 51 il 540 ilçe yönetimini sorgusuz sualsiz görevden alarak, entrikalarının boyutunu da ortaya koymuyor mu?

Her halükârda, siyasi rakiplerine karşı, sahaya birkaç sıfır önde çıkan Deniz Baykal’ın kolay kolay geriye düşeceği de pek sanılmıyor.

Çevresindeki bir takım yıllanmış şarap gibi olup da sirke tadındaki isimlerin birer-ikişer kaçıp da, Haluk Koç’un etrafına çöreklenmesine de aldanmamak lazım.

Bunlar bile Deniz Baykal’ın siyasi bir entrikası olabilir.

Baksanıza, sol parti olarak bilinen CHP’de, ikinci adam olarak İlhan Kesici’yi hazırlaması bile, CHP’nin nereden nereye geldiğinin en güzel göstergesi değil mi?

Geçtiğimiz yılın ortalarında, Bandırma’da CHP’nin önde gelen bir ismi ile Deniz Baykal’ın son durumunu tartışıyorduk. Doğrusu Baykal’ın, tüm başarısızlıklara rağmen, partililerinin gözünü boyamak için CHP’nin 22 Temmuz seçimlerinden son derece büyük bir başarı elde ederek çıkmasını söylemesi, komiğin de ötesinde bir değerlendirmeydi aslında...

Öyle ya, neredeyse Türkiye’deki bütün sol elele vermiş, Cumhuriyet mitingleri düzenlenmiş, CHP arkasına çok büyük bir rüzgar almış, DSP’nin de katkıları ile iktidara yürüyordu!..

Sonunda ala ala yüzde 19 oy alıp, bir önceki seçimlere göre tüm olumlu şartlara rağmen yüzde 1 gibi korkunç büyüklükte bir oy patlaması yapmıştı!..

Hatta, bu büyük başarıyı(!) bile halkın sırtına yükleyip, neredeyse “Türk milleti nankördür... Türk milleti haindir... Türk milleti bir halttan anlamazdır...” diyerek vatandaşın sırtına yükleyen CHP ileri gelenleri, halkın kendilerini anlamadığını dahi savunmuştu. Ne acıydı aslında...

İşte tüm bunlar arasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, sanki Amerika’nın bir rol biçtiği muhalefet lideri olduğu iddiasında bulunmuştum.

Benim bu iddiam üzerine CHP’li arkadaş son derece sert bir tavır almış ve “CHP politikaları icabı Amerika’ya karşı bir partidir. Nasıl böyle bir değerlendirmede bulunabilirsin!..” diyerek, bana bir hayli sitem etmişti.

Haluk Koç’un, Bandırma Ticaret Odası’nda yaptığı toplantıda, benzer bir takım değerlendirmelerde bulunması ve “Acaba bize de birileri böylesine bir rol mü biçiyor” tanımlamasını dile getirmesi üzerine, aynı arkadaş, bu kez bana hak verir bir duruma geldi.

Yıllar önce bir yerlerde okumuştum. Amerikalılar, dünyanın değişik ülkelerinde, sırf kendilerine karşı politika üretmeleri için bir takım kulüpler oluşturuyorlardı. Düşünce kulübü şeklinde kurulan bu kulüplere korkunç parasal desteklerde bulunarak, sadece kendilerine karşı politika üretmeleri isteniyordu.

Düşündüğünüzde çok garip gelecek bir durum aslında. Ama böylesine bir oluşumları kurturup da desteklemelerindeki amaç, kendi akıllarına gelmeyen bir takım tezlere karşı, kendi bünyeleri içerisinde karşı tezler, yani stratejiler oluşturmak.

Direkt olarak hükümetlerin, partilerin, sivil toplum örgütlerinin kendilerini desteklemesi, bir anlamda dünya üzerindeki prestijlerini zedeleyeceği için, böylesine bir taktik anlayış içerisinde, sırf kendilerine karşı fikirler üretilmesi için kulüpler oluşturulması safhasına getirmişti ABD’yi.

Eh, CHP’nin değişmez doğal lideri konumundaki Deniz Baykal’ın da, tüm başarısızlıklara rağmen, kendisini başarılı gösterip, aynı zamanda ABD’ye karşıymış gibi bir politika izleyip, hala koltuğuna sıkı sıkı yapışması karşısında siz olsanız ne düşünürsünüz?

Ben, Deniz Baykal’ın ne bu ülkeyi, ne de CHP’yi sevdiğine inanmıyorum. Hiç kimse de kusura bakmasın, bana da inandıramazlar. Ülkesini seven, partisini seven biri olsaydı, zaten çoktan köşesine çekilip ağabeylik yapardı. Kendinden 20 yaş genç olan Tony Blair’den de mi hiç ders almadı.

Diğer taraftan, başta Haluk Koç olmak üzere, CHP’nin Bandırma ilçe kongresinde dile getirilen konuşmalarda dikkatimi çeken bir şey de, CHP içerisinde demokrasiye işlerlik verilmek istenmesiydi.

Düşünebiliyor musunuz, Atatürk’ün kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, bugün ne kadar parti varsa, bir anlamda bağrından çıkaran CHP içerisinde demokrasi tartışmaları yaşanıyordu.

Sosyal demokrat olduğu iddiası ile siyasi platformda yer alan CHP’nin içerisinde demokrasinin olmaması demek, bu partinin iktidara gelmesi durumunda Türkiye’de de demokrasinin olmayacağı anlamına gelmiyor mu?

Allah işini biliyor da, CHP’nin iktidara gelmesini engelliyor. Düşünebiliyor musunuz, kendi içerisinde demokrasi mücadelesi veren bir partinin, Türkiye’de uygulayacağı demokrasinin ne kadar kuş bir durum olacağını!..

CHP’nin kendi içindeki yönetime bakarsanız, iktidara geldiklerinde, yıllardır söyledikleri “kahrolsun faşizm”in, bizzat kendileri uygulayıcısı olacaklar anlamı çıkmıyor mu?

Rahmetli Erdal İnönü’nün, Türk siyasi literatürüne kazandırdığı bir söz vardı, hatırlarsanız; “Aslan sosyal demokratlar...” diye.

Meğerse, rahmetli farklı bir söylemde bulunmuş da bizler anlayamamışız.

Aslan sosyal demokratları kısaltarak söylerseniz ne oluyor? A sosyal demokratlar olmuyor mu?

Evet, CHP merkez yönetiminin şu an içinde bulunduğu durum tam anlamıyla a-sosyal demokratlık anlayışından başka hiçbir şey değildir.

Sosyal demokratlık kavramını bilmeyen, bilmediği için de uygulamayan bir genel merkez yönetiminin uygulamaya koyduğu tek şey a-sosyal demokratlıktır.

Gerçi bu durumdan partililerin de hiç suçu günahı yok değil!.. Kabahatin büyüğü aslında onlarda bence.

Bir gaflet anında kendini başarısız bulup, partiyi Meclis dışında bırakıp, çekip giden Deniz Baykal’a, öylesine bir bulunmaz Hint kumaşı gibi yapıştılar ki... O da, işte böylesine bir tavır sergilemeyi kendinde en doğal hak olarak görmeye başladı.

Gerçi partililer de o geri çağırmalarından dolayı bin pişmanlar ama artık kurtuluşu da yok bu işin!..

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank