Dejavu, Müslüm Gündüz ve Jamais vu
İnsanoğlu hayatı boyunca o kadar çok enteresanlıklar yaşamak zorunda kalıyor ki bunu yaşamayanlara anlatmanız imkânsız gibi. Anlatsanız bile ya anlaşılmaz bir duruma neden olur ya da inandırıcılık sorunu doğar.
Bunu neden söylüyorum?
Bazen ilk kez gördüğünüz bir yeri daha önce gördüğünüze yemin billâh edebilirsiniz. Size o kadar tanıdık, o denli yakın ki ancak daha önce defalarca görmenizle mümkün olabilecek bir durum…
Bu yaşamı boyunca her insan için birden fazla kez söz konusu olabilmekte.
Bunu anlamak mümkün.
İnsanlar gıyabında aşina oldukları bazı olayları, yerleri, şahsiyetleri ilk defa gördüklerinde sanki daha önce görmüş gibi olabiliyorlar.
Ama tam tersi de mümkün.
Sizin sık gördüğünüz mekânlar,
Hep gezdiğiniz yerler,
İçinde yaşadığınız toplumla o kadar yabancılaşabiliyorusunuz ki… ilk kez karşılaştığınız bir yer, olay ve durummuş gibi tepki verirsiniz.
Aynı olayla defalarca karşılaşsanız bile her gördüğünüzde ilk kez görmüş gibi davranırsınız.
Bu jamais-vu'dur. Fransızca bir sözcük/terim olan jamais-vu zaman ve mekâna yabancılaşma olarak tanımlansa eksik kalır. Bu sebeple cümlelerle ifade etmek gerekir.
Anlayacağınız jamais-vu dejavu denilen zihinsel yanılsamanın zıddıdır.
Dejavu hayatı boyunca görmediği bir kişi ya da mekanı daha önce gördüğünü zannetmesidir. Bu zihinsel bir yanılgı halidir. Jamais-vu ise tam tersi durumdur. Yani defalarca gördüğünüz, karşılaştığınız bir kişi ya da yeri hiç görmediğinizi sanıp ilk kez görür gibi davranmanızdır. (Bakın sabahtandır aynı cümleleri sanki bu yazıda ilk kez kuruyor gibi gereksizce tekrarlayıp durmaktayım)
İşte bende de son haftalarda jamais-vu denen durum gelişti. Çevreme ortama, her zaman karşılaştığım olaylara yabancılık çekmekteyim. Her sabah kapıyı açıp abonesi olduğum gazeteleri görünce “bunların ne işi var burada” der gibi bir durum yaşıyorum. İşe geç kaldığımı gören şoför ağabeymiz telefonu çaldırınca sanki ilk kez arıyormuş gibi tepki gösteriyorum ve daha benzer pek çok olay.
Asıl beni bu yazıyı yazmaya sevk eden şey şu;
Az önce NTV’de 28 Şubat’ın GDO’lu şeyhi Müslüm GÜNDÜZ’ü izledim. Aklıma (şeytandan! olsa gerek) Fransız üretimi dejavu geliverdi. Dejavu hatırlanınca jamais-vu’yu hatırlamamak mümkün mü?
Fadime’nin şeyhi Müslüm bunca zaman işlediği haltları, 28 Şubat’ın kendisini hormonlatıp piyasaya sürdüğünü, inançlı insanların haysiyetiyle oynamak isteyenlere nasıl malzeme olduğunu unutmuş gibi konuşuyordu. Pişkin, ukala, utanmaz bir tavır içindeydi. Zira o ve gibilerinin (hayâ damarı olmadığı için çatlamış diyemiyorum. Onun için yüzsüz ve hayâdan yoksun kişi diyorum.) Bize bu filmi defalarca izlettikleri halde sanki ilk kez piyasaya sürüyorlar ve sanki bizler de ilk kez karşılaşıyoruz gibi davranıyoruz (jamais-vu).
Müslüm sahte şeyhi Elazığ’dan kalkıp Ankara ve nihayetinde İstanbul gibi kentlerde arz-ı endam ederken bu imkânların kendisine nasıl tanındığını bilmeden davranıyordu. 28 Şubat hazırlığında olanların kendisini nasıl imkânlarla donattığını unutmuş gibi konuşuyordu. Şimdilerde aramız çok iyi olmasa da dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olan sayın başbakan, Müslüm GÜNDÜZ’ün haberlerini ilk gördüğünde;
“Bu adam özellikle bu günler için hazır bir şekilde bekletilip piyasaya sürüldü” mealinde bir tespitte bulunduğunu duymuştum. Ve;
“Bu adama neler neler yaptırıp bunun üzerinden inançlı insanları sıkıntıya sokup rencide edecekler” diye bir ön tespitte bulunmuştu.
Nitekim öyle de oldu. Anıtkabir, cübbe şov, Atatürk ve demokrasiyle ilgili tuhaf ve kasıtlı hakaretler… Sonra genç, alımlı, maviş, allı-pullu Fadime Şahin ile koyun koyuna kameralara çıkmalar...
Çok iyi hatırlıyorum, o bir iki yıl boyunca pek çok kötü niyetli soytarı örtülü hanım görünce Fadime soytarısını düşünüyordu. Hem de yüksek sesle…
Şimdi Müslüm Fadimesiz kameralarda boy gösteriyor.
Sorası gelir insanın;
Ssende hiç utanmak, sıkılmak yok mu?
Müslümanlıktan dem vuruyorsun,
İman ile hayâsızlık aynı insanda nasıl durur?
Bunca zaman insanlara yüz, hatta beş yüz karası olması ona bir şey öğretmediğini gördüm.
Fadime ile ilişkisini savunuyor. Dinen nikahlı olduğunu iddia ederek işin içinden çıkmaya çalıştı. Mirgün CABAS’ın “20 yıldır nikahlıyım ifadene ne diyorsun” sorusunu “onu karıştırma” diyerek savuşturdu. Fadime’nin bar ve pavyon kadını olduğunu, bunun özellikle size “sunulduğunu” sorunca “karıştırma” gibi cevaplar vererek işin içinden çıkmaya çalıştı. Fadime’nin bir tuzak olup olmadığını soran Ruşen ÇAKIR’a “laikleri adam/insan saymıyorum” dedikten sonra sözüm ona lafını düzeltmek için “laikler bizi adam saymıyorlar, biz de onları insan saymıyoruz” diyerek daha da battı.
Bu hayâsız adam;
Kalkmış başörtüsünü savunuyor. Hanımların başörtüsü sorununa çare bulana bakın!
zaten yıllardır sorunu bu hale getirenler bunlar değilmiydi? ülkenin gündemini sürekli müslümanlar a atılan çirkef dolu sayfaları insanların zihin dağarcığına sokan bu ahmak lar değilmiydi ? bu zihniyetler bir sorunu kangren haline sokanlar değilmiydi ? tarih boyunca bu tür kuklalar olmuştur olmaya da devam edeceklerdir . yanlız unuttukları bir şey var artık ümmet uyanmışlığa doğru gidiyor. ve bunlara pabuç bırakmayacağa benziyor umut ediyoruz ki artık bu tür kuklaların sadece kendi hokkabazlıkları ancak kendilerini aldatacaktır. KENDİSİNDE SORUN GÖRMEYENLE4R SORUNLAR KARŞISINDA KONUŞMAYA HAK KAZANMAMIŞTIR....
Ekim 28th, 2010 at 11:52SAYGILARIMLA.....
Provakatör ajan vazifesi gören biridir o. sağolun güzel yazı olmuş.
Kasım 2nd, 2010 at 09:48