Değişmek
Sözler, sesler, duygular, umutlar, hayaller ve beklentiler. Bir anda hepsinden yoksun kalıyoruz. Bunu elbet isteyerek yapmıyoruz. Bir şeyleri, birilerini kaybediyoruz. Kaybettiklerimiz bizlere bir çok şey öğretiyor. Mesela; hayattan ve insanlardan çok fazla beklentimiz olmayacak. Umudumuz olacak ama kendimizi çok fazla bu umuda kaptırmayacağız. Olmama olasılığını hep aklımızda bulunduracağız. Hayal elbette kuracağız ama öyle imkansız hayaller artık zihnimizde barınmayacak. Duygularımız bile kaybettiklerimiz yüzünden eski sıcaklığını yitirip soğuyacak. Buna halk arasında ayakları yere sağlam basmak da deniyor. Yani duygularımızla hareket etmeyi bırakıp mantığımızla yola devam ettiğimiz için haliyle ayaklarımız da yere sağlam basacak. Sesler bir müddet sonra sıkıntı verecek, sessizliği isteyeceğiz. Sözler ise eski anlamlarını yitirecek.
Oysa birilerini ya da bir şeyleri kaybetmeden önce tüm bunların hepsi bizlere ne kadar uzaktı. Hayatın anlamı sevdiğimiz insanlardı. Onları kaybetmemek için elimizden geleni yapardık. Varlığımızı hep hissettirmek için uğraşır, en zor anlarında hep yanlarında olmak isterdik. İyilik meleği, sevgi böcüğü halinde dolaşırdık. Ama kişi en sevdiğini kaybedince öylece kalıveriyor. Sanki bir boşluğun içine atılmış gibi etrafına bakıyor. Önce kaybettiğini anlamıyor, anlamak istemiyor. Baktı olmuyor, sonra kaybettiğinin yerine yenisini koymaya çalışıyor. Sonuç ise yine hayal kırıklığı ve şaşkınlık oluyor. Kabullenmek istemiyor ama gücünün ve de sabrının da kalmadığının farkına varıyor. Bir şey daha fark ediyor; en sevdiğini kaybettikten sonra diğerleri acı vermiyor. Tam tersi bir anda silip hayatından çıkartabiliyor herkesi ve her şeyi.... Kaybettiğinin yerine yenisini koymaya çalışmanın anlamsız olduğunu anlıyor.
Ama bir öz güven gelip için yerleşiyor. Öyle bir yerleşme ki, çevresine ilgisiz ve de tepkisiz kalıyor. Bir zamanlar anlamlı gördüğü her şey ya da herkes tüm anlamını yitiriyor. Anlam yitirilince haliyle tepkisiz ve ilgisiz kalınıyor. Bu çevreyi rahatsız ediyor. Çevredeki kişiler dikkat çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sırf bu yüzdende çok komik durumlara düşüyorlar. İşte kişi bu durumda içine yerleşen öz güvene daha sıkı sarılıyor. Demek ki kimse farklı değil hepsi aynı; basit ve sıradan. Diye düşünmeye başlıyor. Haklılığını görünce mutlu oluyor.
Öz güven hepimiz de olması gereken. Sevdiklerimiz ise hep yanımızda. Belki bedenen ayrılsalar da anıları bile yetmekte. Kaybetmek ise sadece lafta. Kaybetme sözü bencilliğin sözü. Oysa insan içinde yaşattığı müddetçe kimseyi kaybetmiyor. Özlüyor ama kaybetmiyor. Bir gün bir araya geleceğinin ümidi ile yaşıyor ve hayata sıkı sarılıyor. Keşke her daim böyle olabilseydim diye düşünüyor. Hiçbir şey için geç değil.
O zaman ne yapmak gerekiyor, fazla beklentilerden uzak durmak, gerçekleşmesi güç hayaller kurmayı bırakmak, sevdiklerimize sıkı sarılmak ama bir gün gitseler bile bunun ebedi bir son olmadığını idrak etmek gerekiyor. Kendine güvenmek gerekiyor. Kendinden emin olmak gerekiyor. Ne demişler sen kendinden emin oldukta sonra gerisini boş ver. Biraz vurdum duymaz olmanın da kimseye zararı olmaz.