Değişimin Dışında Bırakılan Kadın…
İnsan yaşamını oluşturan üç kader vardır, işte kadın bu kaderin üçüncü noktasındadır. Yani doğmanın büyümenin oluşturduğu iki kaderin sonunda, hayatın en önemli noktasında değer kazanan Kadın kadınlarımız. Kadın dalından koparılmaya kıyılmayan çiçek gibidir, kadın aşkın bir meyvesidir, kadın bir anadır, yani ana ciğerden yana deriz, âmâ ne yazık ki bizim için her zaman yüreği yanan onlar, peki biz onlar için ne yapıyoruz? Kimi tek kurşunla, kimi onlarca bıçak darbesiyle, kimi de boğazı kesilerek çocuklarının gözlerinin önünde hunharca katlediliyor.
Aylarca tuvalette esir edilen kapatılan, araların da yaşarken ölenler, her biri de kadındı anneydi, âmâ hepsinin de ortak kaderi aynıydı, hepsi şiddet kurbanıydı. Ne hazindir ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, BM'de Türkiye'de kadına şiddetin önlenmesinde '' Türkiye'nin rol modeli '' olacağını söylerken, Türkiye'de kadına şiddeti protesto eden kadınlara hala işkence yapılıyordu.(KAGİDER) Türkiye'de kadın kendi haklarını anlatamıyor, konuşamıyor açıklamasını yapıyor, BM Kadın özel direktörü Michelle Bach elet,''sevgi toplumu yaratmalıyız, kadına sevginin anlamını bilmeli toplumlar'' diyor. İnandırıcılıktan uzak, hâlâ yapılması gereken alınması gereken önlemlerin alınamaması. Türkiye'nin nasıl bir model olacağını söylemek inandırıcılığın ötesinde bir sorumsuzluk değil mi, bunun başka bir açıklaması var mıdır acaba?
DÜNYADA KADIN...
Türkiye'de kadını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum, merhum Duygu Asena ne güzel anlatmış ''kadının adı yok'' ve bu anlayış böyle kaldığı sürece kadın hep adı olmadan yaşayacak bu ülke de, Değer görmeyecek, hep arka planda yürüyecek, vekil olamayacak olsa da söz hakkı olmayacak konuşamayacak. Âmâ Dünyada kadın bize nazaran kendini anlatabiliyor, konuşabiliyor sorgulayabiliyor sitemi ve kendi haklarını arayabiliyor. Ünlü yazar edebiyatçı Engels ve Fourter ''Bir toplumda çöküş varsa, bunu ilk önce okuyacak duyacak olan kadınlar olmalıdır''Fourter Bir ülke de kadını değişimin dışında tutarsanız, onu zincire vurmuşsunuz demektir'' Kadınlar her zaman değişimde çağdaş demokrasiler de ön planda tutulmalı derim. İşte 8 Mart dünya kadınlar gününün anlamı bu zincirlenmeyi kabul etmediği için yaşandı. Yüzlerce kadının esaretten kurtulmak ve hak arayışlarını almak için ayaklandıkların da diri diri yakıldı.
Biz şunu unuttuk galiba, dolaysız özde demokrasiler de kadının hala yeri yok. Türkiye bu konu da Batı ile kendisini koparıp, şimdi Ortadoğu'nun karanlık demokrasilerine sokmaya çalışıyor kadını, inançlara olan sadakatin bile siyasi çıkarlar adına kullanıldığı ülkemizde, biz kadını iyice başını bağlatıp kapatıp dünyaya öyle sunuyoruz. Batı Türk kadınını tanımıyor bilmiyor. Dünyada birçok yerde söz sahibi olan kadın, bizde hala evinden çıkamıyor dışarı. Uluslararası alanda Batı kadınının başarısı orta da, politika ve yönetim alanlarında söz sahibi, tıpkı erkeklerle bile aynı alanlarda söz söyleme ve karar verme ayrıcalığına sahip. Batı'da kadın özgür olmanın tadını çıkarıyor.
ALMANYA'DA DURUM DEĞİŞMİYOR...
Almanya da yaşayan Türk kadını çaresiz yalınız tek başına, bunun tek sorumlusu kendilerini Türk toplumunu temsil yetkisinde görenler. Özellikle yaşadığı ülke de her türlü değişimden uzakta kalmanın sorumluluğunu kim alacak üstüne acaba? Almanya da Türk kadını kitap okumuyor, gazete okumuyor, edebiyat sanat ve eğitimden kültürel paylaşımlardan uzak kalıyor, sözde yapılanların da bir etkileşimi yok. Hala Anadolu kültürünün etkisinden kurtulamıyor, bu güne kadar akil görünenler acaba daha farklı neler yapabiliriz diye arayışlar içine girmediler. Bir eğitimsel sanatsal konulu toplandı da salonlar dolmuyor. Dedikodu ve sen ben çekişmesinden farklı bir yaşanmışlık yok, iki düşman toplum, ya da iki farklı kültürel resim çıkıyor ortaya. Almanya da Türk kadını ve geleceği konulu paneller düzenlenmeli, Türk kadını artık daha etkin ve söz sahibi olmalı, çok az sayıda politika yapan, ya da kendi dalında başarılı olmuş sayının daha çok artması gerekiyor bana göre. Bunun için de sorumluluk alacak kişiler daha duyarlı olmalı. Kadını her yıl sadece 8 Mart günü anmak değil, her gün ona saygı duymalıyız baş tacı yapmalıyız, onlar bunu çoktan hak ediyorlar, ama biz bunun için malum kafalarımızı değiştirelim yeter. Kadının adını koyacak olursak, öncelikle Halide Edip gelmeli aklımıza.
Yeni Dünyanın kendisine yön aradığı yıllarda, Halide Edip hep kadını savundu yazdı, âmâ o zamanın densizleri yobazları, kadını tıpkı simsiyah bir bez parçasına sarmanın verdiği hazla Halide Edip'e saldırdı, daha fazla dayanamayan Halide edip 1909 yılında ailesiyle birlikte Mısıra kaçtı. Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk bile Halide Edip ten son derece etkilenmiş ve onunla zaman zaman devrimsel değişimlerde bir arada olmuştur. İşte Türk kadını dediğimizde Halide Edip tüm dünyaya bir modeldir bana göre. Bu duygularla tüm dünya ve Türk kadınlarının 8 Mart gününü yürekten kutluyorum. Öncelikle Türkiye'de sisteme hakim olanların, kadını artık layık olduğu yerde çağdaş bir noktada, akıl ve bilimde buluşmasını dünyaya göstermesini bekliyorum.