Davete İcâbet Etmek Ve Âdâbı (I)
İki günlük yazımda, çeşitli kaynak kitap ve bilgilere göre; davete icâbet etmenin âdâbı üzerinde durmak istiyorum.
Günümüz hastalıklarından biri de budur. Davet edilen yere gitmemek veya türlü türlü bahaneler bulmak. Veya; davet edilen yerde ikbal, menfaat varsa gitmek, tehlike, zarar, siyasi sakınca varsa gitmemek
Sağlam kaynaklardan aldığımız davet ve âdâbını sıralayalım:
1. Fakir zengin ayırımı yapılmamalıdır. Eğer fakirinkine değil de sadece zenginin davetine icabet edilirse, böyle bir hareket yasaklanmış olan kibir ve gurur sınıfına girer. Bu sır ve hikmete binâen, seleften bazı kimseler icabetin aslından vazgeçerek nedenini şöyle izah etmişlerdir: 'Çorbayı beklemek zillettir'. Başka biri 'Elimi başkasının çanağına uzattığım zaman, boynum ona karşı bükük ve zelil olur' demiştir.
Bir kısım mütekebbir vardır ki, zenginlerin dâvetine icabet edip fakirlerin davetine gitmekten imtina ederler! Bu hareket, sünnetin tam tersidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) köle ve fakir ayırmaksızın herkesin dâvetine icâbet etmiştir.51
Hz. Peygamber (s.a) davetlerin tümüne icâbet ederdi. Çünkü bilirdi ki, o davette hazır bulunmasından dolayı yemek sahibi büyük bir minnet yükünü kabul edip, teşriflerini kendisi için dünya ve âhiret azığı olarak görür. Bu nedenle bu durum, hâllerin değişmesiyle değişen bir durumdur. Şöyle ki: Şayet yedirmenin da-vet edene ağır geldiğini, ancak böbürlenmek ve zoraki bir durum için yedirdiğini bilirse, böyle bir davete icabet edilmesi sünnete uygun değildir. Aksine böyle bir dâvete icabet etmemesi için bahaneler uydurması daha uygun bir harekettir. Bundan dolayı seleften biri şöyle demiştir: 'Ancak senin kendinde olan rızkını yediğini ve sana ait olup onun yanında bulunan bir emaneti sana teslim ettiğini, o emanetini kabul ettiğin için de kendisine büyük bir iyilikte bulunduğunu gören ve bilenin yemeğini ye..'.
2.Dâvet edenin fakirliği ve rütbece yüksek olmaması, icâbete engel teşkil etmediği gibi, gidilecek mesafenin uzaklığı da engel teşkil etmemelidir. Normal olan her mesafenin icâbete engel olmaması gerekir. Bunun için Tevrat'ta veya semavî kitapların birinde şunlar vardır: 'Hastanın ziyareti için bir millik mesafeye; cenâze teşyii için iki mil; dâvete icabet etmek için üç mil ve Allah için bir arkadaşını ziyaret etmek için de dört mil yol gitmelisin'. Dâvete icâbet ile Allah için ziyaretin daha önemli tutulması, şu hikmetten dolayıdır: Bu iki husus da diriler hakkında yerine getirilmesi gereken hususlardır. Dirinin hakkına öncelik vermek, ölünün hakkına öncelik vermekten daha evlâdır.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:
Eğer Gamim denilen mevkide bulunan kürâ'a dâvet edilirsem, şüphesiz icabet ederim.52
Hadîste adı geçen Gamim Medine-i Münevvere'den birkaç mil uzaklıkta bulunan bir yerin adıdır. Hz. Peygamber Ramazan'da Medine'den çıkıp oraya vardığında, orucunu bozar ve her sefere çıkışında oraya vardığında namazını seferî olarak kılardı.53
3.Oruçludur diye davete icabetten kaçınmamalıdır. Aksine dâvete icabet etmesi gerekmektedir. Davete icabet edip hazır olduktan sonra, eğer orucunu bozmak arkadaşını sevindiriyorsa, orucunu hemen bozmalıdır. Orucunu bozup din kardeşine bahşettiği sevinçten elde ettiği sevap, nafile oruçtan elde ettiği sevaptan kat kat üstündürBütün bu hükümler nafile oruç hakkındadır. (Farz oruçta ise böyle birşey sözkonusu değildir).
Eğer davet sahibinin kalbî sevinci kesinlikle sabit olmamışsa, onun zahirî sevincini tasdik ederek orucu bozmalıdır. Eğer kesinlikle dâvet sahibinin samimiyetine inanmayıp, ancak zorakî dâvet ettiğine karar verirse, o zaman orucunu bozmamak için bahaneler uydurup yemekten kaçınmalıdır. Orucunu özür olarak gösterip yemekten kaçınan bir kimse için Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir.
Kardeşin senin için zorluklara katlanmış ve yemek hazırlamıştır, sen de 'Ben oruçluyum' diyerek yemekten kaçınıyorsun.54
İbn Abbas şöyle der: 'Nâfile orucunu, arkadaşlarının kalbini hoş etmek için bozmak, iyiliklerin en faziletlilerindendir'.
Öyleyse bu niyetle nâfile orucu bozmak, bir ibâdettir. Güzel bir ahlâktır. Öyleyse böyle yapmanın sevabı, nâfile oruca devam etmenin sevabından daha üstündür. Eğer nâfile oruç tutan zat, orucunu bütün ısrarlara rağmen bozmazsa onun ziyafeti güzel koku sürmek, buhur yakmak ve tatlı konuşmaktır. Göze sürme çekme nin ve kokulu yağlarla yağlanmanın bir çeşit ziyafet olduğu da söylenmektedir. .
4.Yemekte şüphe varsa, yayılan sergiler helâlden değilse, davet yerinde ipekli sergiler serilmişse, gümüş kaplar kullanılıyorsa, dâvet yerinin duvar veya tavanlarında canlıların boy resimleri bulunuyorsa, dinen münker olan çalgılar çalınıyorsa, haram oyunlarla meşgul olunuyorsa, gıybet, yalan şahitlik, iftira, yalan ve benzeri şeyler yapılıyor ve dinletiliyorsa, böyle bir dâvete icabet etmekten şiddetle kaçınılmalıdır.
Bütün bu durumlar, icâbete mânî oldukları gibi, müstehab olmasını ortadan kaldırıp haram ve mekruh hâle getirir. Dâvet eden, zâlim, bid'atçı, fâsık, şerir veya gösteriş meraklısı bir zorba ise, böyle bir kimsenin dâvetine icabet etmemek gerekir.
5.Dâvete icabet etmenin gayesi, karın doyurmak olmamalıdır. Böyle bir durum, dünya için çalışıldığını gösterir. Aksine, âhiret için çalışmak niyetiyle icâbet edip,bunu ispatlamak için çalışmalıdır. Şöyle ki: Dâvete icabet etmekle Hz. Peygamber'in 'Eğer Kur'a bile davet edilsem icabet ederim sözüne uymaya niyet
etmelidir. Davete icâbet etmekle, Allah'a masiyetten korunmaya niyet etmelidir.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Çağırana (eğer dinî mahzur yoksa) icâbet etmeyen muhak-kak Allah ve Rasûlü'ne isyân etmiştir.55
İcabet etmekle mü'min kardeşine ikrâm etmeyi niyet etmelidir. Böylece Hz. Peygamber'in yolunda yürümüş olur,
Nitekim Hz. Peygamber şöyle demiştir:
Kim mü'min kardeşine ikramda bulunursa sanki o kimse Allah'a ikram etmiştir.56
Bir mü'mini sevindiren, muhakkak Allah'ı sevindirmiş olur.57
Daha geniş olarak kaynaklardan, kitaplardan okumak mümkündür.
Gelenek haline getirdiğimiz Ramazan iftar sofralarının ikincisinde, gazete olarak bizde belirli kişileri davet ettik.
Siyasi özellik taşıyan yerleri kaçırmayan, oralara gitmekle bir menfaat kazanılacağına inananlardan bazıları davetimize gelmediler.
Mülki amir validen, belediye başkanlarından, kaymakamdan, müftüye kadar herkesi özellikle davet ettik. Mütevazi bir iftar yemeğinden sonra, sohbetlerimiz ve tanıtımlarımız oldu, güzel bir ağırlama idi.Gelmeyenlerin büyük kayıpları odu sanırım. (YARIN BİTİRECEĞİZ)