Daha Çok Öldürün ve Daha Çok Anneleri Ağlatın(!)
Savaş istiyoruz. Terör istiyoruz. Çocuklarımız daha çok öldürülsün. Annelerimiz daha çok ağlasın.
Vatan bölünmesin diye, bu ülkenin eşit yurttaşı olması gerekenlerin haklarını görmeyin. Yok sayın. Bok yedirin, köylerinden sürün… Köylerini bombalayın… Yunan mezaliminde dinlediğimiz hikayelerin aynılarını, bu ülkenin farklı etnik yapılarında olanlara uygulayın. Hatta farklı inananların inançlarını yok sayın. Hepsinin ibadetlerini yapma yerinin cami olduğunu açıklayın.
Türk Ahmet ve Kürt Ahmet
birbirine kurşun sıkmaya devam etsin
Savaş istiyoruz, terör istiyoruz.
Çocuklarımız öldürülsün, vatan bölünmesin. Annelerimiz ve dul kalan eşler ağlasın.
Yetim kalan çocuklar daha ne olduğunu bilmeden, asker kıyafetleri giydirin. Yeminler ettirin. Düşmanlık büyüsün. Türk Ahmet ile Kürt Ahmet birbirlerine kurşun sıksın. Birilerinin çocukları dağa çıkmak için sıra beklesin, diğerleri asker olma çağında ölmeye gitsin. Asker uğurlarken arkadaşları sloganlar atsın. "Bizim asker gidecek, geri gelecek." Babalar ise, şehit çocuklarının arkasından, "erkekler ağlamaz" diyerek ağlamasınlar. "Vatana feda olsun" diye vakur tavırlar sergilesinler.
Devletin memuru olanlar, başbakanlar gibi konuşmasın
Savaş dursun. Terör bitsin. Çocuklarımız öldürülmesin. Analar ağlamasın. Eşler dul çocuklar yetim kalmasın. Babaların içleri ağlarken, vakur tavırlar sergilemesin. Savaşa ve teröre ayrılan pay; eğitime, sağlığa, yatırıma dönüşsün. Yoksulluk ve yoksunluk yenilsin. Çocuklarımız birbirine düşman büyümesin. Siyasetçi sorumluluğunu yerine getirsin. Sorun çözmek için, yurttaşından oy aldı. Gereğini yapsın. İktidarın, devletin bir memuru olanlar başbakanlar gibi konuşmasın. Fetva vermesin.
70'ini aşmış, ölümün kapısını aralamış olanlar ölümsever olmasın. Daha çok ölüm istemesinler. Ölüyoruz diye kendilerinden sonra gelenlerin ölmesini istemesinler. Hayatı savunsunlar. 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde etkinlik düzenleyen siyasi partilerin sözcüleri, barış için inisiyatif alsınlar.
Eşit yurttaşlar isek!
Üç gündür gazetemizde AK Parti İstanbul Milletvekili Dr. Mehmet Müezzinoğlu ile yaptığımız söyleşiyi iyi okuyun. Dr. Müezzinoğlu'nun şu sözlerinin altını çizin. "Şimdi Türkiye'nin ekonomik anlamda sorunları var ise; siyaset ve siyasi irade çözecek. Türkiye'nin eğitimde sorunları varsa, bunu siyaset ve siyasetçi çözecek. Hangi alanda 70 milyonun, her kesiminin hangi sorunu varsa, ister insan hakları anlamında ister demokratikleşme anlamında, ister hak ve özgürlükler anlamında, isterse ekonomik anlamda…"
Bu sürece baktığımızda, ben hep kendimi karşı tarafın yerine koyabilmem, empati yapabilmem gerekir. Ben diyorum ki, bana yapılmasını istemediğim hiçbir yanlışı ve haksızlığı; ötekini de, diğerini de, hele bu 70 milyon insanı öteki diye tarif etmeye de hakkım yok yapmam. Netice de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, eşit vatandaşlar isek hak ve özgürlükler anlamında da, ben ne kadar istifade ediyorsam o da, onlarda o kadar istifade edebilme hakkına sahiptir. Dolayısıyla onun yerine koyduğumda, bana ait ne varsa onda da olmalı.
"Bu ülke 70 milyonun tamamının… Ama bir kesimin ülkesi veya bir kesiminin hak ve hukukunun korunduğu, diğer kesimlerin de hak ve hukuku karşısında, "Ya ne gereği var. Bak işte burada senin de her türlü hakkın var" demekte haklı olduğumuza inanıyorsak, evet onda da ısrar edelim. 30 yıldır ısrar ediyoruz ,sorun çözülüyor mu? Anaların gözyaşı diniyor mu? Yitirdiğimiz çocuklarımız geri geliyor mu?”
Bana ait ne varsa, onda da olmalı
“Şimdi bizim bu sürece baktığımızda, ben hep kendimi karşı tarafın yerine koyabilmem, empati yapabilmem gerekir. Ben diyorum ki, bana yapılmasını istemediğim hiçbir yanlışı ve haksızlığı; ötekini de, diğerini de, hele bu 70 milyon insanı öteki diye tarif etmeye de hakkım yok yapmam.
Netice de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, eşit vatandaşlar isek hak ve özgürlükler anlamında da, ben ne kadar istifade ediyorsam o da, onlarda o kadar istifade edebilme hakkına sahiptir. Dolayısıyla onun yerine koyduğumda, bana ait ne varsa onda da olmalı. Bana ait neler varsa, o da istiyorsa ona da ait olmalı ve onları verebilmeliyiz. Demokrasi, hukuk, adalet bu.
"Şimdi kendi çocuklarımız, asker şehitlerimiz arasında o bölgedeki annelerimizde yine şehit veriyor ve o da bizim annemiz, bizim annelerimiz. Dolayısıyla burada bizim son derece samimi, samimiyet çok önemli bugün gündelik tahriklerle kinimizi, nefretimizi arttırarak değil tam aksine vicdanlarımızı ortaya koyarak, "70 milyonun vicdanı bu işin üzerinden gelir" diyeceğiz. 70 milyonun vicdanı kamu vicdanıdır. Kamu vicdanı bu olayın bitmesidir. Kamu vicdanı hiçbir annenin gözyaşından mutlu olamaz."
Ben bu ülke için ne kadar tehlike değil isem, benim partililerim bu ülke için ne kadar tehlike değil ise MHP'lilerde bu ülke için o kadar tehlike değildir.
CHP bu ülke için ne kadar tehlike değil ise diğer siyasi partilere destek veren vatandaşlarımızda bu ülke için tehlike değillerdir. Ama onları geri iterek, tehlike zeminlerinin kucağına atmak gibi bir yanlışı da yapmamalıyız. Dün hata varsaydığımız ne yaptıysak, bugün yapmamalıyız."
Varolan politikalarla asıl,
kim ülkeyi bozuyor?
Ve sonra sorun. Kim ülkesini seviyor? Kim ülkesinin büyük olmasını istiyor? Kim demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri istiyor? Kim, bu ülkenin toprakları üzerinde yaşayan yurttaşları arasında, ayrımsız eşit hukuka dayanan bir sistemi istiyor? Ve kimler bölünme korkusuyla, zaten ülkeyi bölüyor? Ve kimler, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ayrımsız eşit yurttaşlar olmasını, herkesin hakkını anayasal çerçevede arayabildiği ve yapabildiği koşulları oluşturarak büyük Türkiye'yi yaratmaya çalışıyor?
Son söz: Ülkenin bölünmesinden korkanlara asıl soru şu: Siz Avrupa Birliğini istiyor musunuz? Siz gelişmiş demokrasinin koşullarının ve ilkelerinin ülkemizde olmasını istiyor musunuz? Sahi Avrupa'da sınırlar var mı? Ortak bayrak, ortak parlamento, ortak para birimini kim kullanıyor? Sahi siz biliyor musunuz? Milli zannettiğiniz ulusal devletin, bir emperyalist kültürü olduğunu biliyor musunuz? Fransa'da mı ne ilk çıkmıştı? Siz hala 200 yıl önceyi mi yaşıyorsunuz? Ne demişti adamın biri? Değişmeyenler ya ölüler ya da delilerdir.
NOT: Bu yazı 28 Ağustos 2009 tarihinde Gerçek Gazetesi'nde yayınlanmıştır.