Dağdan İndi Şehire de! Ya Sonra?
Hükümet, bir yandan terör belası ile uğraşırken, diğer yandan da teröre kesin ve kalıcı bir çözüm bulmanın formüllerini arıyor.
Her kış aylarında, sanki gizli bir ateşkes anlaşmasının maddelerinin devreye girmesi gibi, sonbahar ile ilkbahar sonu arası çatışmaya ara verilirken, bu yıl hiç de beklenilmeyen, bir durum, PKK eşkiyasını şaşkına çevirdi.
Nasıl olsa Türk Ordusu kış aylarında bize saldırmaz düşüncesi içerisinde rehavete giren eşkiya, ummadığı bir ders ile karşı karşıya kaldı.
Gerçi, Ramazan Bayramı öncesi hepimizi gözyaşına boğan çok büyük bir talihsizliği ve üzüntüyü milletçe bize yaşatan bu kahpelere, bu kış aylarında saklandıkları mağaraları, mezraları cehenneme çeviren Mehmetçik’e hepimiz büyük bir şükran borçluyuz. Ama, kayıplarımız da yüreklerimizi dağlamaya devam ediyor.
İşte, hükümetin eşkiyayı dağdan indirme çalışmalarına formüller araması, beraberinde akıllara bir takım soruları da getiriyor.
Aslolan, başta yöre insanımızı dağa çıkartmamak tabii ki.
Bunun için de, etnik kimlikten, ekonomik değerlere kadar bir takım sosyal ve iktisadi yatırımlarım bölgeye yapılması kaçınılmaz.
Tüm bunlar aslında yıllar yıllar önce planlanıp, programlanım, bugüne kadar da çoktan gerçekleştirilmesi gereken, olmazsa olmazlardandı.
Fakat, bizler kendi iç siyaset çatışmalarımızı, herşeyin üzerinde tutup, kısır döngüler içerisinde yuvarlanırken, ülke gerçeklerini unutup, bu gerçeklerin dış mihraklar tarafından farklı şekilde şekillendirilmesini de maalesef göremedik.
Hem de yıllar yılı... Ama her zamanki kolaycılığımıza kaçıp, topu hep dış mihraklara attık.
Artık aklımız başımıza geldi ve kalıcı çözümler aramanın yoluna gitmeye başladık.
Bu da bir gelişmedir aslında.
Fakat, dağdakini indirirken, şehirdekini de küstürmemek gerekir.
Şimdilerde, basından hep beraber takip ediyoruz, kimilerinin birer ikişer, hatta onarlı gruplar halinde teslim olduğunu...
Tabii ki, bunlar son derece önemli gelişmeler.
Yalnız, yapılan açıklamalarda, teröre bulaşmamış, askere kurşun atmamış olanlar, sorgularından sonra serbest bırakılacak ve ailelerinin yanlarına dönmesi sağlanacakmış.
Bu nasıl anlaşılacak peki?
Teslim olan hangisi “Ben şu eylemlere katıldım” der ki...
Zaten yakalananlar bile yaptıklarını inkar ederken, teslim olanlar arasında böyle bir ayrım nasıl sağlanacak?
Doğal olarak, bunları dağda tek tek takip etme şansı olmadığı için, belki de birçok eyleme katılanlar da bir şekilde, yeni hazırlanan ve kimilerine göre “gizli af” olarak nitelendirilen bu çalışmanın sonucunda serbest kalacak.
Böylesine bir çabanın ardından, bugüne kadar, bu ülke için canını verenlerin, kanını dökenlerin vebali ne olacak?
Ne giden canlar geri gelecek, ne de akan kanlar?
Tüm bunların yanı sıra, anaların, babaların, eşlerin, çocukların, yakınların çektiği acılar ne olacak?
Böylesine bir serbestliğin ardından, onların acıları daha da katmerlenmeyecek mi?
Bu ülkenin birliğine, dirliğine kurşun sıkanlar, can alanlar, kan dökenler serbest olarak kalırken, onlar analarına babalarına, sevdiklerine kavuşurken, geride kalanların durumu ne olacak?
İnşallah, hükümet bu çalışmayı yaparken, bunları da göz ardı etmeyecektir.
Yoksa, hükümetin, daha doğrusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, başta Diyarbakır olmak üzere, güneydoğuda belediyeleri elde etmek için yaptığı bu çalışma, Türk insanının bağrına saplanan bir hançer olmaktan öteye bir anlam taşımayacaktır.