Dağdaki İleti-Şim-in Sırrı Yada Hangi Kuran!..
“Oku! Yaratan Rabbinin adıyla. / İnsanı alâkadan/sevgiden yarattı.
Oku! Senin Rabbin çok cömerttir. / Kalemle yazmayı öğretti. / İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”
Tarihin akışını değiştiren “ilk mesajlar” işte bunlardı…”
İnsanlardan bir “İNSAN” olan Muhammed (avs) ı kent merkezindeki adaletsizliklerden, sömürüden her türlü fuhuş ve haksızlıklardan, içtinap ederek dağların (hıra) zirve noktasına götürüp derin düşüncelere daldıran dürtü neydi?
Sahi, yukarıdaki birlikte okuduğumuz ayetlerin kendisine geleceğini bekliyor muydu?
İşte “bin aydan hayırlı” böylesi bir gecenin şafağında vicdanının derinliklerinde yankılanan o ilk sesleri duydu:
Peki, verilen ilk mesajlar neydi?
Bugün için ne anlama geliyor?
Aslında “ıqra”, “halq”, “Rabb”, “insan”, “alaq”, “kerem”, “kalem” ve “ilm” kavramları her şeyi anlatıyor.
Ancak bu makale çerçevesinde bunlardan sadece “ıqra” ve “alaq” üzerinde durmak istiyorum.
Demek ki bunun için bir “okuma” yapılması gerekiyor. Öyle ki bu okuma insanı, toplumu, dünyayı, yaşamı, geçmişi, geleceği, iyiyi, kötüyü, varlığı, oluşu, akışı içine alan ve varoluşun özünden gelen derin bir “sesleniş, çağrı ve dillendirme” şeklinde bir okuma olmalıdır.
Eşyanın manasını ve yaşamın anlamını gösteren ve örnekleyen bir okuma olmalıdır. Bu anlamda ayetteki okuma “yazılı bir metni yüzünden okumak, tilâvet etmek”ten ziyade bir eylem çağrısı olup Türkçedeki “ezan okumak (yükses sesle çağırmak), meydan okumak, gözlerinden okumak, yüzüne yüzüne okumak, hayatı okumak, rahmet okumak” deyimlerindeki “okuma”nın kullanılışı gibidir…
Şu halde “Oku” ile şu denmek istenmiş oluyor: “ Düşündüğün sorumluluğu yüklen, onu şehre/insanlığa taşı, insanları buna çağır, zulme meydan oku, haydi uyanışı başlat ve harekete geç… İnsanı sevgi ve merhametinden yaratan, kalemi öğreten ve daha bilmediği nice şeyleri öğreterek onu varlık ve oluş alemine çıkaran cömert Rabbin seninledir…”
Şu halde İslam’ın ilk emri “Düşün, sorumluluk yüklen, mesajı taşı, ona çağır, harekete geç ve zulme meydan oku” olmak icabeder…
Bunun böyle olduğunu Hz. Peygamber’in “Oku” emrini aldıktan sonra ne yaptığına bakarak anlamamız da mümkündür. O, bu ilk ayetlerden sonra aynen yukarıdaki işleri yapmıştır. Örneğin “Oku” dendi diye Mekke’de okuma yazma seferberliği başlattığı veya kendisine kitaplarla dolu kütüphane aradığı görülmemiştir. Çünkü “okuma” yı böyle anlamamıştı. Zaten Hz. Peygamber okuma yazma da biliyordu
Öyle bir “okuma” başlatmıştır ki bu tam 23 yıl sürmüş ve sonunda okunanlar toplanarak bir araya getirilmiş ve adına okunanların; düşünülenlerin, yüklenilenlerin, taşınanların, çağırılanların, harekete geçip meydan okunanların bir araya getirilip toplanması anlamında “Kur’an” denmiştir.
İşte bu Kur’an o Kur’an’dır.
Açıp baktığınızda onları bulursunuz. Düşünmeyi, yüklenmeyi, taşımayı, çağırmayı, harekete geçmeyi, meydana okumayı bulursunuz. Bu esnada yaşanan olayları: yürüyüşleri, acıları, çığlıkları, göçü, savaşı, barışı, sevinç gözyaşlarını, toz bulutlarını, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını, şehit feryatlarını, gazi çığlıklarını duyarsınız. Duymuyorsanız zaten okumuyorsunuz, hatmediyorsunuz demektir…
Değerli fikirdaşım İhsan Eliaçık Bey’in O-NUR-lu düşüncelerinden müstefit,(esinlenerek) kaleme aldığım bu muhteşem yazıyı önemine binaen siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim