Cumhuriyetle Türkleşen İzmir…
-1071 de, Kutalmışoğlu Süleyman Bey komutasındaki birlikler, Marmara ve Ege Denizlerine kadar gelmişti Çaka Bey 1401 yılında, İzmir’i ele geçirdi. (Ne yazık ki, bu değerli komutana karşı vefa borcumuzu ödemiyoruz. Benim dönemimde, Çaka Bey meydanına konan büstü bile kaldırdılar.)
-Şehir, 1425 yılında Osmanlı İmparatorluğuna katıldı. Önce “Sığla Sancağı “ olarak anıldı. 1811’de, Aydın Vilayetinin merkezi oldu.
-14. Asırda, İbni Batuta Seyahatnamesinde “deniz kıyısında büyük bir kent ise, halen çok yeri yıkıntılıdır. Yüksek yerinde bir kalesi vardır” denilmektedir.
(Görülüyor ki, şehrin kaderinde, devamlı olarak, yıkıntıları onarmak, çirkinlikleri düzeltmek vardır)
-Ne yazık ki; Limanı ve bölgenin zenginlikleri (inciri, üzümü, tütünü, zeytini, pamuğu, palamutu, buğdayı, meyan balı, vb. ürünleri ile) Türk halkına pek yarar sağlamamıştır. Özellikle 17. Asırdan –Cumhuriyete kadar tam bir sömürge olmuştur. 9 Eylül tarihi, İzmir için, gerçek anlamda bir kurtuluş olmuştur. Gavurluktan çıkmış, zenginleşmeye ve imar görmeye başlamıştır.
*****
Nedense, bazıları; İzmir’in geçmişine hasret çektiklerini ifade etmektedir. Nedir, hasret çektikleri tablo;
1- 1873 yılında, şehrin nüfusu 155 bin idi. Türk nüfus, sadece 45 bin kişiye ulaşmaktaydı. (75bin Rum/ 15 bin Yahudi/ 10 bin Katolik/ 6 bin Ermeni/ 4 bin de diğer yabancılar) (Bkz. Soner Yalçın’ın “Efendi” kitabı)
2- Mevcut zenginlikten ve döneme göre muazzam ticaretten, Türklerin hiç nasibi olmuyordu. Tüm ticaret yabancıların elinde idi. Türk halkı fakir/ sefil/ cahil ve perişandı. (Yabancılarla iş ve kan bağı olanlar dışında)
Türk mahalleleri, tam bir sefalet tablosu içindeydi. Kendi ülkelerinde parya olmuşlardı. Yabancılara hizmet ediyorlardı.
Bakımlı yerler; Levantenlerin ve yabancıların, köşk ve yalılarının bulunduğu, Buca/ Bornova/ Karşıyaka/ Göztepe gibi bölgelerdi.
O dönemin kartpostallarına bakanlar; Forbes/ Giraud/ Whittal vb. ailelerin köşk ve yalılarını; Kraemer Otelini-Tiyatrosunu-Lokantasını/ Cafe Loukus’ı/ Sporting Kulübü’nü/ Konsolosluk binalarını-17 konsolosluk vardı, yabancı taba’nın yargılama yetkisi bunlara aitti- /Banko Di Roma Binası’nı/ Cafe de Paris/ Bella Vista Caddesi/ Punta( Alsancak) ve Kordelya ‘ya (Karşıyaka) Fransız- İngiliz- Alman- Avusturya- Yunan- İtalyan- Rus- Mısır PTT’lerini/ Patho Sineması’nı ve tümü yabancılara ait tiyatroları, velhasıl hiçbiri Türklere ait olmayan ve Türk izi taşımayan yapıları göreceklerdir.
3- Yabancılar vergiden muaftı. Tanzimat ile birlikte, ithalat vergisi de %3 den %1’e indirildi. Tam anlamı ile korundular. Halkımız ise perişan oldu.
4- Ne eğitimde, ne sanatta, ne de sosyal aktivitelerde (yabancılarla iş ve kan bağı olanlar dışında) Türk adı yoktur. Sinemalar, Tiyatrolar, okullar, gazeteler, matbaalar velhasıl her şey yabancılara aittir. (Bkz. Bülent Şenocak “ Levant’in yıldızı İzmir” kitabı)
5- Belediye kurulması teklifini, İstanbul’a sunanlar da; Levantenler/ Rumlar/ Ermeniler/ Yahudiler ve iş ortakları olan birkaç Türk’tü.
İlk Meclis’in 24 üyesinin; 6 sı Müslüman, 5’i Rum, 3’ü Ermeni, biri de Yahudi idi. Ayrıca, 2 yunanlı, 2 avusturyalı, 1 rus, 2 Fransız, 1 Amerikalı, bir de İtalyan bulunuyordu. (Tam bir sömürge yönetimi) Bunların 8 tanesi (4 yabancı, 2 müslüman, 1 Hıristiyan, 1 Yahudi) icra görevine getirildiler.
Ve bu iğrenç, bu haksız düzen, 9 Eylül 1922 de sona erdi. Ermeni ve Rum kesimi(yıllardır sömürdükleri) İzmir’i bir yangın harabesi haline getirerek, defolup gittiler. Harabe de olsa, İzmir Türklüğüne kavuştu.
İzmir’e ne yapılmışsa, Cumhuriyet döneminde yapılmıştır. Hizmeti geçen herkese(hatası ve sevabı ile) teşekkür etmemiz gerekir. (Görev yapan, 33 başkana)
Samimi bir işbirliği ve dayanışma ile, İzmir’in çok daha üst seviyelere ulaşacağına gönülden inanıyorum