Cumhuriyet Gülümsemesi
Çocuğu olan ailelerin çoğu gibi dünden başladık 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamaya. Özel kıyafetler giyildi, okula heyecanla gidildi. Okul törenleri bir gün önceydi, bugünkü törenler ise stadyumda.
Bizimki 12 yaşında. Bu kez bir başka heyecanlıydı.
Günlerdir odalarda yüksek sesle ezberlediklerini arabada giderken tekrarlayıp durdu.
Aklımdaki bin konuyu birden unuttuğumu, onu gururla keyifle izlediğimi fark ettim dikiz aynasından.
Okula girdik.
Her yer renk. Her yer cıvıltılı. Etraftan bir toz bulaşıyor, üzerindeki takım elbisesine.
İlk krizimizi yaşıyoruz. Olmaz Atatürk, kıyafetlerine çok özen gösterirmiş. Herşey gerçeğine uygun olmalıymış. Titizlikle derleniyor, toparlanıyor.
* * *
Bir süre sonra sahneye Atatürk ve üç yakın arkadaşı Rauf Paşa, Refet Paşa, Ali Fuat Paşa geliyor. Meclis kurulmuş, Cumhuriyet henüz ilan edilmemiş.
En yakın silah arkadaşları Atatürk’ün Cumhuriyet’i kurmaya niyetlenmesinden endişeliler. Hilafet özlemi içinde Atatürk’ü Meclis’e almayacak yasalar tasarlıyorlar. Ve misak-ı milli sınırları dışında doğmamak, beş yıl boyunca bir vilayette ikamet etmek gibi şartlar getirmeyi tartışıyorlar.
En yakın arkadaşlarının tavırlarını fark eden Atatürk kısa bir hayal kırıklığının ardından Meclis kürsüsüne çıkarak, o tarihi konuşmalarından birini yapıyor;
“Beyler” diyor, “Selanik’i devlet tek kurşun atmadan düşmana verip misak-ı milli sınırları dışına çıkarırken, ben yurdumun başka köşesinde savaşıyordum. Ve haklısınız hiçbir yerde beş yıl oturmadım, eğer otursaydım sizlerin de doğum yerleriniz Misak-ı Milli dışında kalırdı”
Müthiş bir alkış geliyor. Bize mi öyle geliyor bilmiyorum ama bizim Atatürk gerçekten iyi oynuyor. * * *
Bazen ürküyoruz. Sonra ‘Cumhuriyet rejimini bir ulus içselleştirdiyse, hangi güç sarsabilir’ diyerek ürküntülerimizden ürküyoruz.