Cumhurbaşkanı’na Son Mektup – Devam (Bölüm II)
Sayın Cumhurbaşkanı;
Hizmetin çok yolları olduğundan bahisle, türünü açık etmemekle birlikte; hizmete devam kararınızı açıkladınız…
Biz de dedik ki;
“Evet; hizmetin pek çok yolu vardır da; bütün kapılarını bir tek kişinin icazet anahtarı açıyorsa; hizmet yollarının çokluğunun kaç paralık değeri olur ki!?... Bu sizi bireysel olarak tatmin etse bile; TC’nin en yüksek makamını sevgi ile dolduramamış olmanızın eksiklerini telafi etmeye yetmez ki!... Böyle bir icazetli makam; sizin yüreğinizi soğutsa da bizim yüreğimize su serpmez ki!... Zira gölgede kalmış birisinin, olmayan gölgesinin resmini koyamaz tarih kitapları sayfalarına… Aslı, astarı olmaz öylesi bir hizmetin.” Ve eklemiştik: “Gölgelerin ömrü, üzerine düşen ışıkla sınırlıdır”
Geçmişteki “hizmetlerinize” bakarak gelecekteki “hizmetleriniz” için umut besleyemiyoruz. Her ne kadar, 76 Milyonun tamamının cumhurbaşkanı olmanızı gönül istiyor idiyse de; bu kadarını beklemiyorduk ama, %50 ile sınırlı kalmış olmasını da hazmedemiyoruz. İşte bu nedenle, yeni hizmet “kararınız” umut vaadetmiyor bize.
Cumhurbaşkanının görevi, (Anayasa Mahkemesince iptal edilen bunca yasaya rağmen) iptaline kesin gözüyle bakılan gece yarısı kanunlarını bile bekletmeden imzalamak değildi. İptaline kadar, atı alanın Üsküdar’ı aşmasını sağlamak değildi. Anayasaya aykırı kanunların önünü kesmekti. Anayasa mahkemesinin Türk Milleti adına karar verdiğini hatırlatmak ve onu karalamaya kalkanlara fırsat vermemekti. Bu hem kurumlar arası uyumu sağlamanın, hem de o kurumların, işlerlik yönünden onurlarını korumanın gereğiydi.
Ayni durum, başta TSK olmak üzere, Devlet’i devlet yapan tüm kurumlar için de geçerliydi. Cezai sorumluluktan muafiyet; daha ağır bir vicdani sorumluluğu yüklemaz mi omuzlara!?..
“Güzel şeyler olacak!” deyip ucu açık açılımların ilk mesajını vermede kendisini görevli sayan cumhurbaşkanı, asıl çare bulmada görevli olduğunu bilmeliydi!.. Olacak o güzel şeylerin, gelecek o güzel günlerin takipçisi olmalıydı!.. Bayrak indi, yol kesildi… Şimdi de petrolden pay isteniyor!... Hani teröristle; müzakere edilmez; mücadele edilirdi!...?.. Hani teröristle görüşenlerin sıfatlarını “çukur” düzeyinin de altına indirmiştik, meydanların öfkeli nutuklarında!?... Bırakın müzakereyi; o duvarlar çoktan aşıldı; yasalarla korumaya aldık!...Ve son icraatlarınızdan birisi olarak kapınızda o yasa!.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Halefinizin seçimi var gündemde… Bu seçim, T.C. tarihinin en önemli seçimi… Türkiye Cumhuriyeti; kuruluş ilkelerine sadık kalarak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmada bu güne kadar yakalayamadığı hedefe doğru yeni bir koşunun adımlarını mı sıklaştıracak, yoksa, bir tarafta açılım safsataları ile, özerklik çığlıklarıyla, yeşile dönmüş kırmızı çizgileriyle, “önemli konuk” adıyla karşılanan aşiret reislerine açılan kucaklarla, yalan ve iftiralarla dolu, din ile aldatma, hurilerle avutma bağnazlık çamurunda, komşuları ile binbir sorunlar yumağında boğuşan tek adam sultasında yoluna devam kararı mı verecek!?...
Bunca olanları görüp dururken, bizlerin taşıdığı bunca endişeler karşısında bir kerecik empati yapmadınız!... Empati yapar gibi olduğunuz durumlarda da üzerinizdeki vesayet, sahip olduğunuz makamın saygınlığına gölge düşürme pahasına, kesti yolunuzu… Sindirdiniz!..
Ne tesadüftür ki; halefiniz olmayı yıllardan beri kafasına koymuş kişinin vizyon belgesini açıkladığı gün ile; sizin “hizmete devam” kararınızı açıkladığın gün arasında 24 saatten az bir zaman var…
Halefiniz olmayı kafaya takmış kişinin vizyon belgesine 4 ana hedef açıklanmış:
--Demokrasiyi geliştirmek…
– Refahı yükseltmek…
– Toplumda normalleşme…
– Öncü ülke olmak...
Gülelim mi; kahrımızdan ölelim mi!?...Yoksa; bir lahavle çekip, edep yahu deyip susalım da dilsiz şeytan mı olalım!?.. 12 yıldır yapılamayanları, yine havanda su dövmek sayıp; yapılamayacakların garantisi sayıp; dövünelim mi!?...
Hani derler ya!... Boğalar kızmazmış kırmızıya… İnekler kızarmış!... Boğaların da alınganlıkları inek yerine konulmuşluklarınaymış!...
Yemin; billah!... Bizlerin de alınganlığımız; ortaya konan vizyona değil, 12 yıldır aptal yerine konulmuşlumuza!... 12 yıldır zaten yapılması gerekenler bunlar değil miydi demeyecek mi aklı başındaki bir vatandaş!?.... Örneğin; siz Sayın Cumhurbaşkanı!?...!?.. Kim bağladı elinizi, kolunuzu!... Bunun 7 yılında, kalfalık ve ustalık döneminde siz tepede değil miydiniz!?.. Niçin kimin engel olduğunu sormadınız!?... Kim bağladı dilinizi!?..
Bari giderayak; deyiniz ki; “Yeni hizmet alanımda; 12 yıldır; geliştirilememiş demokrasiden, yükseltilememiş refahtan, normalleşememiş toplumdan, bırakın öncü olmayı, esamesi bile okunmaz hale gelen Ülke’nin geleceğinden; artık sorumlu değilim. Onunla ayni kulvarda olmayacağım… Bundan; bu ülkeye Cumhurbaşkanı olmaz…” deyiverin!... Yücelirsiniz inanın!...
Gönül işte!... Hayal eder. Olmayacak duaya amin demek doğasında var onun... Umut demişler ona da!...
Bi-şey daha; Sayın Cumhurbaşkanı;
Bir yazarımız; bir isyanını dile getiriyor… Bir empati yapın da; bu isyanı, “biraderinize” karşı dillendiremeseniz bile; kendi vicdanınızda sorgulayıp verin kararınızı…
“Yıllardır her konuşmasında en az bin kez dini içerikli sözcük kullanan, vatandaşı Allah’la kandıran Başbakan, cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibi Ekmeleddin Bey’den yakınmış: “Çatı aday din pazarlıyor!” İsyanım kendisine:
Eğer bu yasaksa, suçsa, ayıpsa, günahsa… (Ki; öyle!) Yıllardır senin yaptığın ne? (M.Mutlu)
*
Ama şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Vebal ortakları listesindeki sayıya dahilsiniz
19 Temmuz.2014 (DEVAM EDECEK)
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com