Çok Üzüldüm…
Dün yazacaktım ama bende çok rahatsızdım.
Üzerinize afiyet, bu sıralar durumum beni kızdırıyor, gidip geliyorum.
Neyse…
ÇYDD ile ilgili bir gözaltı olayı yaşadık.
Hiç birini tanımam.
Bir ilişkimde yok.
Fakat ülkemin kızları okusun diye onların açtığı kampanyalara sayısız iştirak ettim.
Çünkü ben ülkemi ve insanlarını seviyorum.
Onların eğitimi, yaşam kalitesi, sosyal barışın tahsisinde önemli rol oynayacağını bildiğimden elimden geldiğince yardımcı olmaya gayret ettim.
Beni üzen olay şu…
Türkan Saylan’ın evine apar topar gidilmesi ve arama yapılması..
Severiz sevmeyiz, aynı görüşü paylaşırız paylaşmayız…
Ama olaylara önce işin insani boyutu ile bakmak zorundayız.
70 küsur yaşta.
Bir ömrünü Topluma fayda vermek için geçirmiş.
Yaşamı boyunca ÖDÜLE doymamış ve bir DÜNYA KLASİĞİ olmuş insan.
Üstelik çok hasta…
Ve TV de arama tarama yapıldığı anda izlerken görüyorum ki, o sevecenliğini, insancıl yönünü yine bırakmıyor.
Protestoculara yapmayın etmeyin onlar görevlerini yapıyor, onlarda emir kulu gibi laflar ediyor. Susun çağrısı yapıyor. Eli ile mola verin ara verin der gibi işaretler yapıyor. Ve gerçekten canı ile uğraşıyor.
O ki, bir ömrü CÜZZAMLI hastaları tedavi ile geçmiş, onunla ilgili kaynakları okudukça, üzüntüm kat be kat artıyor.
Bu olay beni çok üzdü.
Çok derinden sarstı.
Bu işin ne sağı, ne solu, ne başka yolu beni ilgilendirmiyor, Annem yaşında ve annem kadar sevgi duyabileceğim bir insana o halde iken yapılmamalı idi diye düşünüyorum.
Ben işin insani boyutuna bakıyorum.
İşin başka faslı beni ilgilendirmiyor.
Yani suçlu, yâda suçlu değiller, yok şöyle böyle işlerine girmiyorum, girmemde.
Beni, o yaşlı ve hasta insanın hali perişan etti.
Gelelim ikinci çok üzgünlüğüme…
Zaman gazetesi yazarı Bilici’nin yazması ile kamuoyunun öğrendiği bir konu.
BBP lideri merhum Yazıcıoglu’nun kazası olayında yaşandığı iddia edilen olay.
Lütfi isimli gazete ve ajans muhabiri, kendi imkânları ile o gün o soğukta dağa çıkıyor ve görevini yapıyor. Ama hava şartları iyi değil. Neredeyse donacak çocuk. O sıra orada helikopter var ve aşağı inecekmiş. Üstelik Askeri helikopter ve içinde bir başka sivil gazetecide var. Çocuk beni de alın diyor. Komutanca Hangi ajanstan- gazeteden olduğu sorulup cevap alınınca hayır olmaz deniliyor. O soğukta kendi haline, dağın başında bırakılıyor. Diğer gazeteciyi alıp indiriyorlar.
Şimdi bu oldu mu?
Bu hangi insaf ve merhamete sığdı ve şerefimizle gidip hizmet yaptığımız o ocağa ve o ocağın mensuplarına yakıştı mı?
O çocuğumuz insan değil mi?
Hakkı yok mu?
Yaşam hakkı kutsaldır ve herkesin en tabi eşit hakkıdır.
Bu nasıl bir iştir?
Nasıl bir anlayış ve uygulamadır?
Sevin sevmeyin.
Bu olacak iş mi?
Bunun insani yanı var mı?
Çok çirkin.
Çok ayıp ve üzücü…
İşte beni, bu durumda, bu gün çok üzdü.
Bilesiniz, bu günlerde böyle eftik, guttik işler ve uygulamalar yüzünden çok üzülüyorum.
Üzülünce rahatsızlığım azıyor.
Ama diyorum ki kendi kendime, sık dişini, mücadeleyi elden bırakma, sen memlekete lazımsın, millete ve devlete hizmet etmelisin.
İşte o azimle yeniden sarılıyorum hayata.
Ama bilin ki bu iki olaya çok üzüldüm.
Başka söyleyecek söz bulamıyorum.
Hoşça kalın.
MUSTAFA GÖKTAŞ