Çok Uluslu Tekeller ve ABD/Türkiye İlişkisi
1950’den 1980’lere kadar, Amerika Türkiye ilişkisi; Türkiye’nin komünizme karşı ön cephesi olarak işlev görmüştür.
Amerika bizi komünizmden koruyacak, buna karşı Türkiye, iç dünyasını, Amerika’nın isteğine göre belirleyecekti.
1980’lere kadar devletler düzeyinden çok, ilişkiler askeri ilişkiler şeklinde sürdü.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1981 askeri müdahaleleri, tamamen Amerika’nın taleplerine göre gelişti.
İşbirlikçi çevrelerin ekonomik olarak sıkıştığı, sosyal taleplerin yükseldiği dönemlerde, işbirlikçilerin talepleri doğrultusunda, kararlar çıkartılması ihtiyacı hâsıl oldukça darbeler oldu.
Ulus devlet emperyalizm çatışması, ya da çok uluslu şirketlerin Türk ulus devletine ilk müdahaleleri, askeri darbeler şeklinde gerçekleşmiştir.
Amerika’nın ve Avrupa’nın çok uluslu şirketleri, Türk ulusal pazarlarından yerli işbirlikçi devşirdikçe, ilişkiler; zengin egemen çevreler ve onların milli görünümlü gayri milli siyasi çevrelerince yürütülmüştür.
Çalışanların ekonomik talepleri genişleyip, iç sermaye guruplarının sermaye birikim modelleri bu taleplere karşılık veremez konuma gelince, darbe ihtiyacı da ortaya çıkmıştır.
Sermaye birikim modellerinin değiştiği her dönemde, ulus devletimiz bir ABD destekli darbe ile karşılaşmıştır.
Türkiye ABD ilişkileri hiçbir zaman, egemen iki devletin ilişkisi şeklinde olmamıştır.
Buna ABD/Türkiye ilişkisi demekten ziyade, Amerika’nın tek taraflı talimatları doğrultusunda, iç yapılanma süreci demek daha doğrudur.
Çok uluslu Batılı şirketler büyüdükçe, ulus-devlet büyük devlet (ABD) ilişkileri, çok uluslu şirketlerin bayileri ile olan ilişkiye dönüşmüştür.
Çok uluslu şirketlerle kurulan bu yeni ilişkiler düzeyinde, milli ordu, milli eğitim ve milli olan her ilişki çok uluslu şirketlerin sorunu haline gelmiştir.
Çok uluslu şirketler ve onların ortakları yerli firmaların siyasi ilişkileri ulus devletin üniter yapısı le çelişkili hale gelmişilerdir.
Çok uluslu şirketlerin banka ve sanayi sermayesi ile birleşmesi, yani finans kapital dediğimiz sürece girilmesi; ulus devlerin üniter yapısı ile tekellerin çatışması üst düzeye çıkmıştır.
Çok uluslu şirketler, ya da emperyalizmin ulus devletin tepesine kendi valisini bile koysa, üniter yapı içinde, artık yol alamayacağı kanaatine varmıştır.
Bu sebepten ulus devlet, çok uluslu şirket çelişkisi en üst düzeye çıkmıştır. Ulus devletin şehir devletlere dönüştürülmesi aşaması tekellerin önünde duran önemli bir sorundur. Bunu Amerikan devletinden ve NATO’dan istemektedirler.
Küçük ulus devletleri (Irak, Afganistan, Yugoslavya, Libya, Tunus, Katar, vs…) zaten baştan denetim altına aldılar.
Çok uluslu şirketler, Türkiye, İran, Arjantin gibi büyük ulus devletleri önce şehir devletlere (federasyonlara) dönüştürerek denetlemek istemektedirler. Çok uluslu şirket, şehir devletteki bayisi vasıtasıyla, şehir devleti denetlemesinin bedelinin az olacağını biliyorlar.
Rusya ve Çin gibi büyük ulus devletlerin çok uluslu şirketlere karşı direnci, hatta karşı koyması Batılı sermaye düzenini tehdit eder hale gelmiştir.
Türkiye Amerika ilişkilerinde, artık tek tayin edicinin Amerika olmayacağı ortadadır.
Türkiye’de kim iktidarda olursa olsun, hatta ABD tarafından belirlenmiş bir yönetici bile olsa, Türkiye’nin bölünmesini gerçekleştiremez. Ve bu istek, bu ülkede ve bu bölgede artık çıkmazdadır.
Türkiye’nin parçalanması sadece Amerikan çok uluslu şirketlerinin isteği olarak kalacaktır. Bölgede şehir devletler inşası ne Çin’in ne de Rusya’nın işine gelir.
Suriye’nin bölünmesi de bir Amerikan planı olması sebebiyle Rusya’nı da işine gelmez. Bölgede Rusya’nın varlığı, blgede iç savaşların yayılmasının önünde bir engeldir.
ABD veya çok uluslu şirketlerin sahipleri, kurdukları finans sisteminin tehlikeye gireceği bir ABD Rusya/Çin savaşını göze alamazlar.
Bu sebepten ABD Türkiye ilişkileri artık hiçbir şekilde, eskisi gibi olamaz. Yani “onlar emredecek Türkiye yapacak” düzenin sonuna gelinmiştir. Siyasi iktidarlar hala Amerika’dan yana olsalar da…
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr