Çocuklarımıza Ne Oldu?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın ortaklaşa hazırladığı ‘Okul Sütü Programı’ kapsamında çarşamba günü başlayan süt dağıtımı birçok ilimizde yüzlerce öğrencinin rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmalarına yol açtı.
Bazı illerde sütleri içen öğrencilerde mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı gibi şikâyetler görüldü. Rahatsızlanan çocuklar ambulanslarla hastanelere taşındı, veliler büyük panik yaşadılar ama çok şükür ki tüm öğrenciler ilk tedavilerinden sonra hastanede yatmalarına gerek kalmadan evlerine gönderildi.
Yüzlerce ilkokul öğrencisinde görülen bu durum süt alerjisi, süt zehirlenmesi, süt tahammülsüzlüğü gibi sebeplere bağlandı. Hatta bu olayın psikolojik olduğu ve aç karına içildiği için ortaya çıktığı bile iddia edildi.
Sadece ilkokul çağında çocukları olan ailelerde değil tüm ülkede büyük heyecan yaratan bu olayın kesin sebebi şu anda belli değil.
Olay hakkında sadece medyada çıkan haberler sayesinde bilgi sahibiyiz. Tam olarak kaç çocukta görüldüğü, çocukların yaşları, belirtilerin tam olarak neler olduğu, ne zaman ortaya çıktığı, ne kadar sürdüğü, muayene bulguları ve yapılmışsa laboratuar tetkikleri konusunda elimizde hiçbir veri yok.
Haberlere göre olayın şu özellikleri var.
BİR: Rahatsızlanan çocukların belirli illerde toplanmış olduğunu görüyoruz. Süt tüm ülkede dağıtılmış olmasına rağmen 17 ilin adı ön plâna çıktı.
İKİ: Sütler ilkokul birden beşinci sınıfa kadar olan öğrencilere verildiğine göre yaşları da 6-12 arasında olmalıdır.
ÜÇ: Çocuklarda daha çok bulantı, kusma, karın ağrısı görüldüğü bildirildi.
DÖRT: Bu belirtiler süt içildikten kısa süre sonra (ilk yarım saatten sonra) ortaya çıktı.
BEŞ: Hiçbir öğrencide ağır bir tablo gelişmedi; serum verilen öğrencilerin tümü de aynı gün evlerine gönderildi.
Şimdi de bu olayın sebeplerini inceleyelim.
Süt alerjisi olabilir mi?
Genel manada besin alerjisi, halk hatta doktorlar tarafından çok geniş kapsamlı olarak kullanılan bir terimdir. Çoğu zaman, bir besin maddesine bağlı olarak gelişen ‘her türlü normal dışı reaksiyon’ besin alerjisi diye adlandırılır.
Oysa gerçek besin alerjisi, vücudunda o besine karşı IgE sınıfından antikorlar oluşmuş olan kişilerde görülen reaksiyonlardır. Besin alerjisi küçük çocukların %5 kadarında görülürken, erişkinlerdeki görülme sıklığı %1’den de azdır.
Süt alerjisi özellikle erken bebeklik-çocukluk çağında, daha ziyade de inek sütü ile beslenen çocuklarda görülür. Sadece anne sütü emen çocuklarda çok daha seyrek olarak rastlanır. Annenin tükettiği inek sütü veya sütten yapılan ürünler anne sütüne geçerek etkili olur.
İnek sütü alerjisi, çocuk büyüdükçe ve bağışıklık sistemi geliştikçe herhangi bir tedavi de uygulanmadığı halde giderek düzelir. Öyle ki 3 yaşından sonra çocukların yüzde 90’a yakını süte olan bu alerjilerini kaybederler.
Süt alerjisinin belirtileri süt içildikten ‘hemen sonra’ ortaya çıkar ve prensip olarak içilen sütün miktarıyla alâkalı değildir. Hedef organ deri, sindirim veya solunum sistemi olabilir fakat çoğu zaman birden fazla sistem olaya katılır.
Bu bilgilere göre bu olayın gerçek süt alerjisine uyan tek tarafı belirtilerin süt içildikten hemen sonra ortaya çıkmasıdır fakat süt alerjisinin ilkokul çağı çocuklarda son derece ender olması, belirli illerde kümelenmiş olması bu ihtimali ortadan kaldırıyor. Klinik tablo da süt alerjisi için çok tipik değil. Üstelik okul çağında süt alerjisi olan çocuklarda bu durum bebekliklerinden beri olduğu için bu çocukların sütten ‘kesinlikle’ uzak duracaklarını tahmin ediyorum.
Okul çağına gelmiş çocukların ilk defa süt içtikleri için süt alerjisinin de yeni çıktığı iddiası mesnetsizdir. En azından 6-7 yaşında olan öğrencilerin o güne kadar inek sütü içmemiş olmasını mümkün bulmuyorum.
Süt aşırı duyarlılığı olabilir mi?
Belirtileri süt alerjisine çok benzeyen bir durum da ‘süt aşırı duyarlılığı’ veya ‘süt hipersensitivitesi’ olarak bilinen tablodur. Bu tablo immünolojik mekanizmalarla ortaya çıkan ancak IgE’ nin rolünün olmadığı alerjik tepkileri kapsar.
Süt aşırı duyarlılığının süt alerjisinden temel farkı belirtilerin geç, yani ‘süt içildikten birkaç saat sonra’ bazen bir gün sonra ortaya çıkmasıdır.
Olayın belli illerde görülmesi ve belirtilerin hemen ortaya çıkmış olması süt aşırı duyarlılığı ihtimalini de zayıflatıyor.
Laktoz entoleransı olabilir mi?
Sütte bulunan laktoz adlı şekerin hazmedilebilmesi için ince bağırsaklarda bulunan lâktaz enzimi tarafından parçalanması gerekir. Bu enzimin yeteri kadar bulunmaması durumunda laktoz parçalanamaz ve kalın bağırsaklara kadar gelir. Burada bakteriler tarafından parçalanarak su ve gaz oluşumuna yol açar; karın ağrısı, şişkinlik, bulantı, köpüklü ishal gibi belirtilere yol açar.
Genetik enzim eksikliği olanlar dışında hemen hemen her insanda doğduklarında yeteri kadar lâktaz enzimi vardır ama yaş ilerledikçe enzim aktivitesi azalmaya başlar. Belirtiler buluğ çağından sonra görülür ve yaş ilerledikçe de şiddetlenir. Birçok kişi belirli miktarda sütü bir sorun olmadan içebilir.
Laktoz entoleransı olanlar her süt veya sütten üretilen bir besini tükettiklerinde şikâyetleri tekrarladığı için bunlardan uzak dururlar.
Özellikle dördüncü-beşinci sınıf öğrencilerinden bir kısmının laktoz entoleransına bağlı olarak rahatsızlanmış olmaları mümkündür. Bu enzim eksikliğinin bizim ırkımızda çok sık görülmesi da bu ihtimali destekler ama her vakayı bununla açıklamak zordur.
Rahatsızlananların çoğunun 12 yaşından küçük çocuklar olması, olayın tüm illerde görülmemesi ve bazı annelerin ‘Bizim çocuk evde süt içiyor bir şey olmuyordu’ şeklindeki sözleri de laktoz entoleransının aleyhinedir.
Laktozu sindiremeyen insanlar sütten yapılan yoğurt, ayran, kefir, peynir gibi yiyecek ve içecekleri, bunları yapmak için kullanılan bakterilerin ürettikleri lâktaz enzimi sayesinde sorunsuz tüketebilirler. Bunlara lâktaz eklenmiş veya laktozu çıkarılmış sütler de verilebilir.
Süt zehirlenmesi olabilir mi?
Genel manada besin zehirlenmesi yediğimiz veya içtiğimiz besinlerde bulunan bakteri, virüs, parazit gibi mikroorganizmalar veya bunların toksinlerinden, küflenmeden ya da çeşitli kimyasal maddelerden kaynaklanır.
Mikroplarla ilgili olan zehirlenmelerde belirtiler genellikle hemen değil süt içildikten 6 saat sonra başlar ama seyrek olarak daha erken de görülebilir.
Süt uygun şartlarda sağılıp, muhafaza edilmediği takdirde mikropların üremesine çok elverişli bir ortamdır. Sütün ineğin memesinden sağıldıktan sonra içen kişinin ağzına temas edene kadar titizlikle korunması ve taşınması gerekir. Bu sırada bilmeden, dikkatsizlik veya kasten yapılabilecek bir hata (mesela soğuk zincir kusurları, hijyen kurallarına uymama, süt saklanan kapların temiz olmaması, süt kutuları ile ilgili problemler gibi) süt kirlenebilir.
Olayın belirli illerde görülmesi, mikroplardan kaynaklanan zehirlenmelerle uyumludur ama belirtilerin tipik olarak süt içildikten ‘hemen sonra başlaması’ bu ihtimali biraz zayıflatmaktadır.
Sütün bozulması mı?
Uygun şartlarda muhafaza edilmeyen sütün bozulması, küflenmesi veya içine bazı kimyasal maddelerin karışmış olması
mide ve bağırsak mukozasını tahriş ederek süt alerjisinde olduğu gibi kısa zamanda ortaya çıkan belirtilere yol açabilir.
Bazı çocukların ‘Sütün içinden yoğurt çıktı’ , ‘Bir tuhaf kokuyordu’ ve ‘Çocuğumuz daha önce sütünü rahatlıkla içiyordu’ şeklindeki ifadeleri ve olayın bazı şehirlerde görülüp bazılarında hiç görülmemesi sütün bir şekilde ‘bozulmuş olması’ ihtimalini artırmaktadır.
Bu durumun ortaya konması için sütün ‘toksikolojik olarak’ titizlikle incelenmesi icap eder.
Sebep peynir altı suyu ve süt tozundan yapılan sütler mi?
CHP milletvekili Dr. Aytun Çıray tarafından dile getirilen ‘Bazı bölgelerde süt bulunamayınca peynir altı suyundan ve süt tozundan süt elde edilmiştir. Peynir altı suyundan üretilen sütler normal sütlere göre kat kat daha fazla süt proteini içerir. Öğrenciler bu nedenle alerjik protein zehirlenmesi yaşadı’ iddiası da zayıftır.
Sütte alerjiye yol açabilecek 20’ den fazla protein vardır. Bunların yüzde 80’inini kazein ve yüzde 20’ sini whey yani peynir altı suyundan bunan proteinler oluşturur. Peynir altı suyundaki proteinlerin çoğu beta-laktoglobulin ve alfa-laktalbumin’ dir.
Süt alerjilerinden kazein ile laktalbumin ve laktoglobulin isimli proteinler sorumlu tutulur ama genel olarak sütte esas alerjiye sebep olan proteinin ‘kazein’ olduğu kabul edilir.
Peynir altı suyu ve süt tozundan hazırlanan sütlerde daha fazla laktalbumin ve laktoglobulin vardır ama bu olayı bu sütlere bağlamak da çok zordur.
Sütle ilgili rahatsızlıkların, Dr. Çıray’ ın sözünü ettiği bölgeler dışında da meydana gelmesi; bu proteinlere bağlı alerjilerin de büyük çoğunlukla küçük çocuklarda görülmesi ve 3 yaşından sonra geçmesi bu iddiayı çürütmektedir.
Gelelim neticeye
Elimizde hastalanan çocuklarla ilgili ayrıntılı tıbbi bilgiler olmaması sağlıklı bir değerlendirme yapılmasını zorlaştırıyor. Ayrıca dağıtılan sütlerle ilgili de hiçbir bilgiye sahip değiliz.
Olayın, tespitlerime göre 17 ilde görülmesi ve diğer illerden bu tür hiçbir haber gelmemesi, olayın belirli bölgelerde dağıtılan sütlerdeki bir ‘problemden’ kaynaklandığını düşündürüyor. Bunun nasıl bir problem olduğu ancak sütlerde yapılacak incelemelerle mümkün olabilir. Özellikle büyük sınıflardaki çocuklardaki rahatsızlığın laktoz entoleransı olması mümkündür.
İyi niyetle başlanan ve bütün kesimlerden destek gören bu projenin bu tür bir olayla başlaması elbette hepimizi üzdü. İşin sevindirici tarafı, kimsenin arzu etmediği böyle beklenmedik bir olayın hiçbir çocuğumuzda ciddi bir duruma sebep olmamasıdır.
Halkın kampanyaya olan güveninin sarsılmaması için, olayın sebebinin kesin olarak belirlenmesi ve bunun bilimsel delilleriyle kamuoyuna açıklanması gerektiğini düşünüyorum.