Çocuklar Gülüyordu Biz Kente El Sallarken
Altın rengi saçlarınızda memleketimden esen rüzgarların kokusu vardı çocuklar. Ne de mutluydunuz adına ev dediğiniz barakanın yağmuru yavaşlatmaktan başka bir işe yaramayan çatısının altında.
Atlarınız vardı eyersiz, oyuncaklarınız vardı zeytin yağı tenekesinden…
Ama hayalsiz bir şehrin taş yolları olan uzak bir dağ köyünde yaşıyordunuz. Gurbetten dönen babanızı karşılar gibi sarıldınız boynumuza, bakışlarınız samimiydi, dokunuşlarınız yürekten oysa yaşadığınız şehir acıyla anılır olalı yaşınızdan çok zaman geçmişti.
Srebrenica’da ağaçlara ve çiçeklere sinmiş kasvetin kokusunu siz bilmezsiniz çocuklar.Kelebeklerin kanatlarından damlayan kana hiç şahit olmadınız.Siz Sırp okullarında Sırp öğretmenlerin pis Türkler!!!
Diye hakaretlerini bilirsiniz, tarih kitaplarında barbar Müslümanlar! diye okutulan yalan bir tarih öğretilir size.
Yaşadığınız şehrin bir Sırp şehri olduğunun çok az insan tarafından bilindiği bir ülkeden gelmiştim. 8372 mahsum insanın katlini ve Sırp kasabı Mladiç’i tanıyordum sadece.Bahçesinde oynarken evine düşen top mermisiyle anne ve babasını kaybeden sekiz yaşında ki bir çocuğu ne kadar anlayabilirdim ki.
Anlaşılması ve anlatılması o kadar zor acılara şahit olmuştum ki bu ülkede 15 yıldır kendisine tecavüz eden çetnikle aynı otobüs durağından işe gidip gelen bir kadının yaşadıklarını sizlere hangi kelimelerle anlatabilirim.Potoçari’de bastığım heryer de yankılanan çığlıkları nasıl ifade edebilirim.
Visoko’da Gradska Groblja da (katledilip toplu mezarlara gömülen insanların DNA testiyle kimliklerinin tespit edildiği merkez) kemik parçalarının arasında dolaşırken öğrendiğim gerçekle 20 yıl sonra nasıl yüzleşebilirim ki.
Katledilip toplu mezarlara gömülen insanların cesetlerini kimlikleri tespit edilemesin diye parçalara ayıran zihniyetin Müslümanlara olan öfkesini neyle ifade edebilirim.
Savaş öncesi ikiyüze yakın hanesi olan ama şimdi otuzaltı insanın yaşadığı Lyeskovik köyünü anlatsam anlayabilirmisiniz?
Sırbistan’a 200 mt mesafede ki bu köy katliamdan sonra Sırp entitesi sınırlarına dahil edilmiş yolları berbat, kurşun değmemiş binası olmayan bir köy. Kurulduğundan beri bu köye ayak basan ilk Türklerdik ama 9 yaşında ki Leyla bizimle Türkçe konuşacak kadar çok seviyordu bizleri.
Her gidişimde biraz daha yükümün ağırlaştığı bu ülke, insan kalabilmenin erdemlerini barındırıyor içinde.Kendime yardım ediyorum sizi bahane ederek.
Altın renkli saçlarını umutsuzluğa bağlayan çocuklar gülüyordu ben kente el sallarken.
Ve birgün ben de güleceğim bu kent bana el sallarken. O zaman saçlarınızda umutsuzluk değil yıldızlar olacak çocuklar...
Dokunmadık yer bırakmadınız yüreğimde.
Haziran 17th, 2011 at 02:53Hiç haberdar olmadığımız konular bunlar abi Bosnada savaş biteli 20 yıl oldu herşey güllük gülistanlık diye biliyoruz biz.
Haziran 19th, 2011 at 01:23