content

25 Ağu

Cizvit’le Mücadeleyi Davutoğlu Sürdürecek

Malum Başbakan Erdoğan’ın halefi Ahmet Davutoğlu oldu. Bu tercih birçok açıdan önemli… Köşke çıkan Erdoğan’ın gözünün arkada kalmaması için, halefin akçeli işlerle ilgili şaibesi, kadın zafiyeti gibi konularda tepki
alacak zayıflıkları olmaması gerekirdi. 

Hitabet becerisi ve lidere sadakati olmalı, devleti ve partiyi tanımalıydı. Öte yandan paralel yapı ile mücadelede kararlı olması şarttı.

Erdoğan’ın da belirttiği üzere, parti içinde pek çok kişi kendinde lider olma potansiyeli görmekte idi. Ama kimisi üç dönem, kimi paralel yapı konusundaki inanç zayıflığı ve gevşeklik, kimisi hakkındaki parti içi tepkiler, kiminin başka sorunları vardı.
Bu nedenle, Davutoğlu yaklaşık bir yıldır hazır ediliyordu. 30 Mart seçimlerinde Erdoğan’ın gidemediği yüzlerce önemli yerlerdeki mitinglerde konuşturularak hitabeti geliştirildi.
Zaten dış işlerindeki performansı nedeniyle hem iç, hem de dış kamuoylarınca namzet olarak gösterilmekteydi.
Erdoğan’ın her fırsatta vurguladığı paralel hassasiyet, Davutoğlu’nu alternatifler arasında en güçlülerden biri yapmaktaydı. Zira O da, paralelin en büyük hedeflerinden biriydi aynı zamanda.
Erdoğan böyle bir tercihte kendi açısından son derece haklıydı. Çünkü çok olmasa da güvendiği paralel oluşum, Erdoğan ameliyata gireceği anda MİT müsteşarını almaya kalkmıştı.
Daha ileri gitmiş, en mahremlerini dinlemişti. Darbe yapmaya kalkışmış ve hatta tutuklamaya bile yeltenmişti. Devletin sırları düşmanlarına satılmıştı.
Bütün bunlarda yetmezmiş gibi beddua seanslarına başlamıştı. Dahası suikast girişimlerinde dahi bulunarak canına kast etmişti.
Bütün bunlar başına gelmiş biri, bu hususta hassas olmasında kim olsun? Cumhurbaşkanı olurken gözü arkada kalsın ister mi? Elbette istemez.
Bu nedenle her fırsatta bunu vurguluyor ve aynı hassasiyeti gösterecek kimseleri tercih etmeye çalışıyordu.
Paralel yapı denilen oluşum, yola Cizvit modeliyle çıkmıştı. Daha da ileri giderek akıl hocaları olan batının elde ettiği her türlü gayri meşru ve tehlikeli metodu denemekten de geri durmamaktaydı.
Hem devlet, hem de hükümet, herkesi tehdit eden bu oluşum konusunda tüm uyarıları gözardı etmişti. Ama artık gerçek niyetini görmüş ve mücadele etme kararı almıştı.
Bu mücadeleyi sürdürmeyip, ‘acaba mı’ diye bir soruyu aklından geçirerek savsaklayacak, dünle ilgili iyimserliklere kapılabilecek birinin, Erdoğan’a halef olması düşünülemezdi.
Aksi durum hem parti, hem de iktidar için intihar olurdu. Bu tehdit unsurlarına karşı cehdin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde sürmesi isteniyordu ve bunu biri sürdürmeliydi. Diğer isimlerin pek çoğu bilinmeyen nedenler yüzünden suskundu. En gür ses Ahmet Davutoğlu, Efkan Âlâ, Yalçın Akdoğan, Süleyman Soylu gibi birkaç kişiden çıkıyordu.
Bunlar arasında da olabilecek en güçlü isim Ahmet Davutoğlu idi. Efkan Âlâ zaten mücadele amacıyla İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Yalçın Akdoğan ve Süleyman Soylu'da muhtemelen yeni kabinede yahut 2015 kabinrsinde görev alacak isimlerden olacaklar.
Ahmet Davutoğlu ismini ilk kez liseyi bitirdiğim yıllarda duydum. Kendisi Konya Alâddin Tepesi Kültür Merkezi’nde bir konferans için davet edilmiş. Sanırım doktorasını yeni bitirmiş bir gençti. Kendisini dinlemeye gittiğimde, fizikî olarak oldukça zayıf biri ile karşılaştım. Ama verdiği bilgilerden etkilenmiş olmalıydım ki, çok not almıştım.
Yeni Başbakan Davutoğlu, arkadaşımız Konya Milletvekili Kerim Özkul’un yakın akrabası idi. Kerim bey sayesinde, Müsiad’a gelirdi. Taşkentli olan rahmetli kayınvalidem, babası Mehmet amca ile akrabalıklarından ve de çok seçkin bir aile olduklarından söz ederdi. Ahmet beyi pek tanımasa da, özellikle aileden sitayişle bahsederdi.
Son zamanlarda ekranlarda ‘Evangelizm’ ve ‘nörofinans’ gibi başlıklarda gördüğümüz ve yalan yanlış ezberletildiği anlaşılan birkaç meseleyi tekrarlayıp duran bir doçent, bir haber kanalının kulisinde otururken yanıma geldi.
Meğer programa birlikte çıkacakmışız. Tanışmanın ardından konuyu güncel siyasete getirdi ve Gül, Erdoğan ve Davutoğlu’ndan bahisle, bunların -sümme hâşâ- Musevi olduğundan söz etti. Bununla da yetinmeyip, bazı işadamları ve bir takım medya patronlarına kadar herkesi Yahudi yapıp çıktı. Delilini sorduğumda, yüzü bile kızarmadan “adamın adına bak, bundan daha iyi delil mi olur” dedi. Ağzının payını hem o anda, hem de yayında vermiştim.
Ama iş burada kalsa iyi! Sonra baktık ki, iktidar yanlısı medya bile sık sık bu adamı ekranlara çıkartıp konuşturuyor.
Şayet bunları biri mevziiye sürüyorsa, bilmeliler ki adamları çok beceriksiz. Onların becerisi, dindar medyanın çoğu kez yanlış adamlarla çalışmasından kaynaklanıyor. Muhatapları konusunda zerre miktar fikre sahip olmadan ekranda kendi kuyularını kazdırıyorlar.
Yerli Müslüman bir insanın soyadına bakarak, ipe sapa gelmez iddialarda bulunmanın maksadı mide bulandırmak. Zira bu tür saçmalıkları ‘kitap’ diye basıp yüz binlerce satıyorlar. Hatta otogar ve yollardaki dinlenme tesislerindeki kitapçılar bu tür paçavralarla dolu!
Allah Azze ve Celle, herkesi çeşitli vesilelerle imtihan eder. Ahmet Davutoğlu hocanın imtihanı da, Dışişleri Bakanlığı’ndan sonra Başbakanlık’mış!
Allah (c.c.) hem O’nun, hem de bizim akıbetimizi hayreyleye! Sırat-ı müstakimden ayırmaya! Ülkeye, Müslümanlara ve insanlığa hayırlı hizmetlere memur eyleye! Şerden ve başkalarının oyununa gelmeden, şerre alet olmaktan koruya! (Âmin! Âmin! Âmin!)
Şeytan ve avenesi aralıksız çalışıyor ve ağlar örüyor. Ama Allah, hayırda yarışanların yolunu aydınlatır ve düşmanlarının tuzağını bozar. Yeter ki onlar iman edip, salih amel işleyeler.
Kat edilecek çok yolumuz var. Bir dost olarak yapabileceğimiz en ulvi şey dua etmek, hayırlı işlerinde destek, yanlış amellerinde de karşısında dimdik durmaktır.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank