Cins Cins İnsan Var Şu Dünyada
Renk renk, cins cins insan yaratmış Yaradan, ahsenel halikin...
Herkes aklını beğenir şu dünyada. Herkesin kendince bir doğrusu vardır, takılır gider peşinden…Belki de şu hayatta haset edilmeyen, nazara gelmeyen tek şey aklıdır insanın.
Zira akılları pazara çıkarsalar herkes yine gider kendininkini satın alırmış.
Montaigne’nin dediği gibi; İnsanlara en adil şekilde dağıtılan nimet akıldır, çünkü kimse aklından şikâyetçi değildir.
Birileri akıl verir, birileri akıl alır ama sonuçta yine herkes kendi aklına eseni yapar. İnsan dünyayı aklının erdiği kadar anlar. Aklın insanın ruhuyla aynı istikamette hareket etmesi bir lütuftur aslında.
Kendi aklını beğenmeseydi acı çekerdi, mutsuz olurdu çünkü insan.
Genel olarak kişilik; mizaca bağlı ve akla bağlı olmak üzere iki kategoride incelenir.
Mizaç, fıtrattır, doğuştan gelen hasletlerdir ve Mevlana’nın dediği gibi değiştirilmeye çalışılmadıkça kalp hastalığının yegâne sebebidir.
Bir diğeri akıldır. Herkesin kendinde ziyadesiyle olduğunu sandığı, zekâyı kullanabilme ve idrak edebilme yetisidir. Ne kadar azsa o kadar mutlu yaşar aslında insan. Ve yine Mevlana’nın mesnevi’sinde anlattığı gibi: Akıl ve zekâ sana kibir ve gurur verir... Aptal ol da gönlün doğru kalsın! Aptallık dediğim halka iki kat maskara olan adamın ahmaklığı değildir... Bu aptallık, ona hayran olan adamın aptallığıdır!
Bir de, merkezlerini kendi içlerine almış ve dışlarına atmış kişilikte olan insanlar vardır.
Merkezini dışarıya endeksleyen kişiliktekiler, karakterleri oturmamış, belli bir düşünce yapısı olmayan tiplerdir. Dışarıdan gelen her şeyden etkilenirler. Sabit fikirleri olmadığı için her türlü uyarana tepki verir şekilde yaşarlar.
Kilitlenmiş kişiliktir bunlardan bazısı. Bu kişilikte olanlar beş para etmez karakterde olan, bulundukları mevkii kendilerinden mütevellit sanan, statüleri üzerinden prim yapan tiplerdir. İnsanların kendilerine değil statülerine değer verdiğini bildikleri halde bunu içlerine sindirip makamlarını varlık sebebi olarak görürler. Şahsiyetlerinde olmayan itibarı, dış dünyadaki makam, mevki yahut paradan sağlayan zavallı insanlardır.
Hedeflenmiş kişilikte olanları vardır. Bu kişilik özelliğini taşıyanlar hayatlarında yalnız bir hedefe kanalize olup, hedefleri dışındaki her şeyden soyutlarlar kendilerini. Bu kitlenilen hedefler değiştikçe, bu kişilerin akılları ve ahlak anlayışları her defasında sil baştan yapılandırılır.
Hedefleri uğrunda kendilerinden feragat ederler. Genelde idealist derler bu tiplere ama aslında bir tür arızadır bu. Kendini bir şeye kayıtsız şartsız adamak insanı vicdanından kopartır çünkü. Bu kişilikte olanlar, insanları olduğu gibi değil, olmaları gerektiği gibi görüp buna göre yargılarlar. Hedefleri ve vicdanları arasında derin boşluklar olan hedeflenmiş kişiliktekiler adaleti gözetemezler böylelikle.
Akılları kurallardan ibaret olanlar vardır ya hani, tekdüze yaşayan sıkıcı tipler, işte onlar da bu guruptadır. Kural neyse aksi asla mevzu bahis edilemez onlar için. Mesela şehirlerarası yolda üzerinde 50 yazan bir tabela gördüklerinde, yol bomboş dahi olsa 50 ile giderler. Kural koyabilecek kadar kabiliyet ve otoriteleri olmadığından, eksikliklerini bu yönde tatmin ederler. Kurallara karşı zafiyetleri olan bu tür kişiliktekiler güdülenmiş olup programlandıkları gibi yaşarlar.
Yok kişiler… Adı üzerinde, görüntü var akıl yok, ses var fikir yok şeklinde açıklanabilecek kişilik türüdür. Ne varlıklarının, ne yokluklarının bir kazanç yahut kayıp vermediği, kendi halinde yaşayıp etliye sütlüye karışmayan tiplerdir. Seçim öncesi 50tl karşılığında mitingleri dolduranları bu gruba örnek diye yazabiliriz. Kurallar, gelenek veya görenekler, bunların hiçbirini önemsemedikleri halde toplum içinde toplum değerlerine bağlıymış rolü oynarlar.
Dolayısıyla bulundukları her ortama kolayca intibak ederler.
Sünger gibidir bazı insanlar. Ne versen emerler ama asla depolamazlar. Gamsız tiplerdir. Gamı içinde tutacak yerleri yoktur bile. İdrak edemedikleri için doğruları da olmaz haliyle. Bulundukları ortama intibak etmek için illaki izaha gerek duyarlar.
En iyi olarak faydalı ve zararlı kavramları vardır bu tipteki insanların. İyi veya kötüyü ayırt edebilme nispetinden yoksundurlar. Akılları en fazla öğrendiklerini tekrar edebilecek kadardır. Şuurları da olmadığı için dışarıdan gelen hiçbir şeyi anlayıp değerlendirme yetisine sahip değildirler. Kolay öğrenirler ve öğrendiklerini idrak edemedikleri için ne olduğu konusunda tereddüte düşmezler.
Farklı olmak gibi bir kaygıları yoktur. Havuç gelip turp giderler. Tüketmeye endeksli asalak özelliği gösterirler. Bu tipteki insanlar toplumda boşlukları dolduran, kalabalık sağlayan etkisiz elemanlardır. İtaat eder gibi görünürler ama asla sadık değildirler. Kim ne derse ona uyarlar.
Merkezi kendinde olan kişiliktekiler ise güçlü karaktere sahip mizacı kuvvetli tiplerdir.
Benmerkezci kişilikler, zıt fikirlere tahammülleri az, gururlu tiplerdir. Hayatın merkezinde olduklarını, diğer insanların kendilerine itaat etme ve kendilerinin ekseni etrafında dönmeleri gerektiğine inanırlar. Bu yapıdaki insanlar, insani ilişkilerinde, sadece kendi düşündüklerini hesaba katarlar. Ötekilerin ne düşündüğü, ne istediği pek önemli değildir. Bu yapıdaki kişiler bencilce hareket ettiklerinden, aslında yalnızdırlar. Narsist bozukluğu olan kişilerdir, benmerkezci kişilikte olanlar. Kendilerinin emsalsiz olduğuna inandıkları için diğer insanların otomatik olarak kendileri gibi davranması gerektiğini düşünürler.
Hayatları menfaat ve maddiyat üzerine kuruludur bu kişilikte olanların. Otoriter görünürler ama sınırları zorlamaz, bükemedikleri bileği bile sırf menfaatleri için öperler. İçten pazarlıklı, hain ve merhametsizdirler genelde. Damarlarına basmaya gör, kıyameti koparıp hayatı etrafındakilere zindan ederler. Asla laflarının üstüne laf söyleyemezsin bu yüce kişilikteki insanların.
İdealist olanları, insanlığa kendini adayan fedailerdir. Ömürleri varmak istedikleri hedefe doğru koşmakla geçer. Milletin derdi onların şahsi meselelerinden önceliklidir. Öyle ki insanlık için insanları bile feda edebilirler. Tüm insanlığın kurtuluşu için merkeze kendilerini oturturlar. Bu kişilikteki insanların gözü idealleri haricinde bir şey görmediği için, dışarıdan gelebilecek hiçbir unsur, kişiliklerine etki edip onları değiştiremez. Yeri gelir idealleri uğruna çoluğu çocuğu bırakıp yollara düşerler, insanlık adına. Ahlak anlayışları da idealleri doğrultusunda şekil alır. Bu insanlar mıh gibidir asla eğilmezler ve hiddetinden korkulması gereken kişilerdir. Kafalarındaki ütopyaya varma saplantısıyla gözden çıkaramayacakları hiçbir şey olamaz. Dünyanın gerçeklerinden kendilerini soyutlayıp kafalarının dikine dikine gider en sonunda ömürlerini bir hayal uğruna heder ederler. Hayat ne onlara yarar, ne sevenlerine. (Sevdikleri yoktur onların, ideallerinden başka)
Dengeli kişilikte olan güçlü karakterler, türüne en zor rastlanan ideal kişilerdir. Ben merkezleri kadar idealleri de vardır ve her ikisi son derece dengededir. Amaca ulaşmak için akıllarını kullanıp ne kendilerini ne de bir başkasını feda etmezler. Risk almaktan mümkün mertebe uzak durur, olaylara politik yaklaşıp, düşünerek hareket eden bilinçli, istikrarlı tiplerdir. Bu kişilikte olanların gücünün kaynağı ahlaktır. Hayatı belli bir düzen içinde kuralına göre ama kasmadan yaşarlar. Genelde sessiz görünür bu kişilikte olduğunu iddia edenler. Ağırdan gel efendi desinler, az konuş akıllı desinler maksadıyla…
Bu güçlü karakterde olduğu söylenen kişilikler genelde kerameti kendinden menkul insanlardan oluşur. Doğuştan gelen Allah vergisi kabiliyetleri onların daha baştan galip başlamalarına sebeptir. Güç gösterisi yapmazlar ama insanların kendilerine tabi olması gerektiğini de her fırsatta dile getirirler. Onlar seçilmiş insanlardır. Herkesin hayatına müdahale edip, insanları kendi doğruları istikametinde yönlendirmeye bayılırlar. İşte bu yüzden genelde siyasetçi olur bu güçlü karakterde olduğu sanılanlar.
Bunların idealist ruhlu olanları vardır ki; totaliter mantıkla, insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlar, muhalifleri susturur, mutlakıyet anlayışıyla şartsız itaat beklerler. Düşündükleri için var olduklarını savunurlar.
Bir de realist olanları vardır. Onlar otoriter yapıdadır. Somut olan neyse gerçek olan odur realistler için. İdealist olmadıkları için benimsedikleri sabit bir fikir ya da hedef yoktur onlar için. Üşenirler zaten bir şeyin teferruatını düşünmeye. Duygusuzdur bu tipler genelde. Büyük balık küçük balığı yer ve bu dünyanın kanunudur derler. Var oldukları için düşündüklerini savunurlar. Romantizmin r’sinden haberdar olmayan, soğuk, bilmiş, sıkıcı tiplerdir.
(Kaynak: Haki Demir)
Kendi şahsına münhasır tipte insanlar vardır, elden ayrıksı…
Allame-i cihan, mükemmel-i insan sıfatlarına sahip zannederler kendilerini. Bilmedikleri hiçbir şey olmadığı için(!) her konuda vaaz verirler. Farklılıklara tahammülleri yoktur. Sadece muhalefet ederler. Hatta bazıları abartıp, cennetle müjdelendiğini falan sanırlar.
Kendi bildiklerinden asla şaşmadıkları gibi başkalarının da ne söylediğini dinlemezler. Konuşamazsın bu tür insanlarla, akıllarına yatmayan en ufak bir sözde ya üzerine saldırır ya da cehennemlik olduğuna kanaat edip ortamdan aforoz ederler insanı. Onlar, nurdan daha saf görünür ama gölgeden daha münafık yürürler genelde.
Sürekli tespitler yaparlar ve insanları kategorilere ayırıp yargılarlar. Ama daha çok yargısız infaz yaparlar. Ve o kadar enaniyetlidirler ki hiç kimsenin varlığının ya da yokluğunun kazanç veya kaybı olmaz onlar için. Kaybetmekten çekinmedikleri için karşılarındaki insanı hoyratça incitebilir, bunu da kendilerinde müktesep görürler.
Yalnız öyle karakterde insanlar vardır ki işte asıl zehir onlardadır. Ve en kötüsü öyle doğru bir görünümdedirler ki, asla anlayamazsın gerçek yüzlerini. İçten pazarlıklı, sinsi insanlardır bunlar. Her şeyin eksik tarafını görür, daima kusur ararlar. Yapılan iyiliği gösterilen merhameti unutuverirler işlerine gelmeyen yerde. Nankördürler, emanete hıyanet ederler, ahde vefasızdırlar. En ufak bir hata yapmaya gör, bir anda sıfırlarlar bütün özverini. Hiç ölmeyeceklerini sanır, sinsi sinsi eziyet ederler. Ellerine geçen her fırsatta, satır aralarından iğneler, içlerinde biriktirdikleri gayzlarını damla damla kusarlar.
Sevgi ve muhabbet gösterirler ama kinlerini düğümleyerek içlerine saklarlar. Haset iliklerine kadar işlemiştir. Fevkalade rol yetenekleri vardır. Hakkında kötü konuşanları bağışlar ve hakkında söylenen şeylere kızmaz, affedici görünürler. Alttan aldıkları sanılsın diye genelde sessiz kalırlar. Ne kadar samimi görünseler de, gözünün içine bakarlar en ufak hatanda idam fermanını yazmak için. Haz etmedikleri kişilerin başına bir musibet geldiğinde bundan içten içe haz duyarlar. Akrep gibi sokarlar...
Can çıkar huy çıkmaz derler. Çeşit çeşit karakterde insan vardır etrafımızda.
Unutulmamalıdır ki; ne karakterde olunursa olunsun, aklı başında olan insanın iradesi vardır ve iradesiyle doğruyu yanlışı ayırt edebilir. Şahsiyetini iradesiyle doğru yönde belirleyebilir.
Herkes kendine yakışanı yapar, kendine yakıştırdığı şekilde de yaşar.
Asalettir asıl olan. Asalet insanın faziletidir çünkü.
İnsanlar yeminden çok karşılarındakinin asaletine itibar ederler.
Ama edep denilen haslet asaletten de üstündür.
Güzeli güzel yapan da edeptir. Edep güzel olanı sevmeye sebeptir...
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreğinize sağlık,
Şubat 24th, 2010 at 10:20ancak ben avfınıza sığınarak
"insan" olmanın serüvenini Rahmetli A. ŞERİATİ'den okuduğumu anladığım şekliyle özetleyeyim.
beşer insan öncesi konumdur. Zira insanlığa geçiş/terfi ortaya koyacağı davranışlarla (değer, erdem,fazilet) ile mümkündür. insanoğlu ömrünün sonuna kadar "beşer" olarak kalabileceği gibi, insanlığın zirvesine de çıkma yetisine sahiptir.
"Akl" konusunda da kısaca bir değinide bulunmak istiyorum. Tabi "Akl"ın bir başka yönüne değineceğim kısaca;
"Akl"ın oluşum süreci tamamlanınca ya beyani, ya irfani ya da burhani bir "akl" oluşur. Çağdaş dünya aklı ise müşevveş bir durumda.
İnsanı hayvandan üstün kılan akıldır.
Akılsızın dini yoktur hadisi düşündürücüdür.
Akıllı kişi hep sevilir sayılır değer bulur
Şubat 24th, 2010 at 12:05