Çin’in “Rüya”sı ve Ütopyalarımız..
Bu yazıda bazı “rüya” lardan söz edelim.
Önce “Amerikan Rüyası” vardı.
O da şuydu;
Sıfırdan başlayıp her şey olabilme şansı ya da özgürlüğü, Amerikan Rüyasının başlangıcı oluyordu.
Dünyanın dört bir yanında ezilen, kendi toplumlarında yaşam şansı olmadığına inanan yani “sıfır(0)” olarak görülenlerin herkesin kendileri gibi olduğu, eşit ve özgür bir ülkede yaşama ve bu ülkede inanılmaz refah düzeylerine çıkma rüyasının adı Amerikan Rüyası oluyordu.
Şimdilerde “ABD güç kaybetmekte, yeni süper güçler çıkmakta ve küresel dengeler değişmekte” diye yazılar, yorumlar çıkıyor.
Geçenlerde Kelebeğin Rüyası isimli bir film izledim ve hakkında bir yazı da yazdım. Zonguldaklı talihsiz şairlerin rüyası çok erken bitmişti..
Bu kez gelelim yeni bir küresel yükseliş gerçeği gösteren Çin’e ve Rüya’sına..
Şİ Cinping Çin’in 12.Ulusal Halk Kongresi’nde yeni Devlet Başkanı seçildi.
Ve yeni Başkan şunları söyledi:
“Çin rüyası bireylerin olduğu gibi tüm ulusun rüyasıdır. Bu rüyayı gerçekleştirmek için Çin’e özgü sosyalizm yolunun sürdürülmesi gerekir. Ülke henüz sosyalizmin erken aşamasındadır. Devlet gereksiz bürokrasiyi önlemelidir. Piyasanın çözebileceği sorunları devlet kontrol etmesin. Halkı her şeyin üzerine koymalısınız. Biçimcilik, bürokrasi, hedonizm ve savurganlıkla kararlı mücadele edilmelidir.”(18.03.2013, Hürriyet)
Evet, aslında hem bireylerin hem de toplumların rüyası olmalıdır.
Bizi tüm toplum, ülke ve siyasal rüyalar yakından ilgilendirir.
Bu, esasen insanlığın daha özgür, mutlu ve insanca yaşama davasıdır.
Tarihte de kapitalizmlerin, sosyalizmlerin, liderlerin, sanatçıların, sıradan insanların hep düşleri, idealleri, büyük hedefleri olmuş ve yine de olagelmektedir.
Platon (M.Ö.427-347), Erasmus (1466-1536), Thomas More(1478-1535), Campanella(1568-1639) onların Ütopyalarını, Güneş Ülkesi’ni, Devlet kuramlarını hatırlayınız..
Ne büyük bilgelik, geniş ufuklar, insancıl yaklaşımlarla dolu sayfalar..
Tarihte bazı insanlık düşmanı akımların ve liderlerin rüya adı altında toplumları barbarca büyük felaketlere götürdüklerini de bilmekteyiz.
Türkiye’nin de başlangıçta bir rüyası vardı..
Ve bu hedef “çağdaş medeniyet seviyesi” idi.
Bugün insani gelişmişlik endeksinde 180 ülke içinde 90.ncı sıradayız.
Tam orta sıralardayız.
Milli gelir büyüklüğünde 17.nci sırada olup da yaşam standardında niye ortalardayız?
Yazarlar, araştırmacılar, sosyal bilimciler olarak bu çelişki üzerine sağlam görüşler ortaya koymak zorundayız.
Çağdaş medeniyet seviyesine ne kadar yaklaştık?
Seviye dediğimiz yaşam biçimleri sabit değil. Sürekli değişmekte, gelişmekte. 2023’te ve sonraki yıllarda ilk 10 ülkeler içinde olmak için önceliklerimiz nelerdir? İşte arada bir bunları da düşlemek, düşünmek, yazmak zorundayız..