Çin Siyasetini İncelerken…
Bilindiği gibi Çin dünyadaki en kalabalık nüfusa sahip olan devlettir. Onun sayısı 1,3 milyarı aşıyor. Onun yüz ölçüsü 9,6 milyon km², bu ise ABD'nin yüz ölçüsüne denk gelir. Fakat dünyadaki siyasi tesir; nüfus sayısına veya yüz ölçüye göre ölçülmez. Ancak; dünyadaki birinci büyük devlet ve diğer devletler üzerindeki tesir etme gücüne göre ölçülür.
Özellikle; dünyadaki birinci devletin karşısında durmak, ona meydan okumak, onun proje ve planlarını teşhir edip bozmaya çalışmak, buna karşı başka projeleri ve çözümleri ortaya atmak, bunları uygulamak için bütün ciddiyet gösterip tam ısrarla çalışmak ve buna benzer faal amellere başvurmaktır. İşte; Çin siyasetini incelerken dünyadaki evrensel siyasetinin etkileme gücünü ve bunu gerçekleştirmek üzere sahip olduğu imkânları ve yaptığı eylemleri ele alacağız.
Evrensel siyasi tesir veya etkinin en önemli unsuru; devletin ideolojik olmasıdır. Bu durumda; ideolojik devlet bu ideolojiye göre dış siyasetini çizer ve böylece onun siyasetinin hedefi belli olup onu gerçekleştirmek için sınırlı bir bölgede değil bütün dünya çapında çalışır. Zira ideolojinin özelliği evrenselliktir.
Komünist Çin'in Kuruluşu:
Çin 1949'da içinde komünist devrim gerçekleşince komünizmi bir ideoloji olarak benimsemişti. Kendi komünizmin lideri olan Mao'ya nispet edilip Maoculuk olarak adlandırılmıştı. Diğer komünist devletler gibi Sovyetler Birliğine tabi olmamıştı. Zira Çin devrimi Amerika'nın kurduğu tuzakla başaralı olmuştu. ABD Sovyetler Birliğine rakip bulmak için Çin devriminin başarısını bir takım üsluplarla sağlayarak Çin'deki ajanları rezil edip Tayvan adasına kaçmalarını mecbur edip, orada Milli Çin Cumhuriyetinin kurulmasıyla bunların çalışmalarını sınırlı kılmıştı.
Bundan sonra, komünizme liderlik etme davası üzerine Sovyetler Birliği ile Çin arasında çekişme başlamıştır. Ancak; Çin halkının özellikleri Çin'in dünyada etkili devletinin olmasına yardımcı unsur değildi. Çünkü Çin halkı evrensel büyük devletinin olmasına tamahkârlığa sahip olmadığı gibi dünyadan sorumluluğunun hissine sahip değildir. En yüksek tamahkârlığı bölgesinde etkili büyük devlet olmaktır. Bu nedenle, Çin bölgesel büyük devlet sayılmıştır.
Çin'e Karşı Amerika Ve Sovyetler Birliğinin İttifakı:
1961'de Viyana'da ABD ile Sovyetler Birliği arsında dünyadaki nüfuz ve egemenliği paylaşınca, güce başvurmadan sorunları çözmek için anlaşınca ve bu nedenle ‘Barış İçerisinde Yaşmak’ veya ‘Detant’ adlı siyaset ortaya çıkınca Çin üzerinde de anlaştılar. Zira Çin bu siyasete karşı çıkıp Sovyetler Birliğinin komünizmden saptığını saymıştır. Çünkü komünizme göre kapitalizmle anlaşmak mümkün değildir ve arasındaki çekişme ebedidir. Onun hedefi de kapitalizmi dünyadan söküp yerine komünist sosyalizmi hâkim kılmaktır. Böylece Çin ile Sovyetler Birliği arasında çekişme ve düşmanlık durumu başladı ve hatta askeri çatışmaya dönüştü.
1961'da ABD ile Sovyetler Birliği Çin üzerinde şöyle anlaşmışlardı: ABD Vietnam'da savaşı çıkartacaktır. Böylece Çin'i orada yıpratıp güney doğu Asya'ya uzanmasını engellemekle beraber onu masaya getirip kendisine ‘Barış İçerisinde Yaşama’ siyasetini kabul ettirmektir. Bunu sağlamaya yönelik Sovyetler Birliği Çin içinde bu siyaseti kabul görmesi için fikri savaş açıp propaganda hamlesini yürütecektir. Mao bunu hissedince 1966'da kendi ülkesinde kültür devrimi başlatmıştır. Bu devrimle çok kimseyi temizledi ve o siyaseti teşvik eden bütün kitapları yaktı. Bu devrim 1976'ye kadar sürmüştür. Vietnam savaşı ise 1964'ten 1976'ye kadar devam etmiştir. İşte; ABD ve Sovyetler Birliğinin bu iki savaştan hedef edindikleri hususları elde ettiler. Nitekim bu esnada ABD diplomatik alanda çalışıp Çin'le temas etmek ve ona ABD'nin yürüttüğü dünya düzenini kabul ettirmek için uğraşıyordu. ABD'nin Başkanı Nixon Şubat/1971'de Birlik konuşmasında Çin'le diyalog kurmanın gerekliğinden söz etmişti. Ondan sonra Amerikan Güvenlik için kendi başdanışmanı olan Henry Kisinger'i gizlice Çin yöneticileriyle temas kurmak için Haziran 1971'de göndermişti. Ekim 1971 Çin BM'lere daimi üye olarak alınmıştır. Böylece Çin ABD'nin liderliğinde var olan dünya düzenini kabul edip ‘Barış İçerisinde Yaşama'ya rıza gösterdi. Şubat/1972'de ABD Başkanı Nixon'un Pekin'e ziyareti gerçekleşti. Bu ziyaret tarihi sayıldı ve devletlerarası durumunda tarihi bir değişim noktası olarak da addedildi. Nitekim Sovyetler Birliğinin Küba'daki nükleer başlıklı füzeler krizi akabinde Viyana'da kabul ettiği kapitalizmle ‘Barış İçerisinde Yaşma’ fikrini Çin on seneden sonra kabul etti.
Çin - ABD İlişkilerin Gelişmesi:
Çin-ABD ilişkileri gelişmeye başladı. Fakat hep ABD tarafından teklifler ve fikirler geliyordu, Çin önüne sürülüyordu ve Çin genellikle bunları kabul ediyordu. Nixon, ‘Birlik’ konuşmasında Çin'le diyalogun kurulmasının gerekliliğinden söz etmesinden başlayarak, Tayvan veya Milli Çin'in BM'lere bağlı olan Milli Güvenlik konseyinin daimi üyeliğinden uzaklaştırılması, yerine Çin'in getirilmesi, ABD Başkanının Baş Danışmanı Kisinger'in Çin'e gizlice ziyaret etmesi ve ondan sonra ABD Başkanı Nixon'un ziyaret etmesine kadar hepsi Amerika tarafından gelen birer hareketlerdir..
Sovyetler Birliğinin Çin'le ilişkileri gerginleşip aralarında çatışmalar meydana gelince, Çin'in nükleer santrallerinivurmakla tehdit edince 1971'de Nixon Sovyetlerin Çin'e tehdit etmesi karşısında ABD'nın seyirci kalmayacağını açıkladı. ABD'nin bu tutumla Çin'i kendi tarafına çekmesi, liderlik ettiği dünya düzenine ve ‘Barış İçinde Yaşama’yı kabul etmek için tuzakta koyduğu yem idi. Böylece Çin Sovyetler Birliğinin daha kabul ettiği ‘Barış içerisinde Yaşama'yı kabul edip ikisinin özellikle ABD'ye yönelik komünist propagandanın yapılmasından vazgeçmiş oldular.
1978'de ABD Başkanı Jemy Carter ABD-Tayvan (Milli Çin) savunma antlaşmasını ilga edip, 1979'de ABD Başkan yardımcısı Walter Moundale Çin'le ilişkileri normalleştirmek üzere Çin'i ziyaret ederek daha önce Nixon'un ziyareti akabinde başkentlerinde açtıkları ‘Temas Kurma Büroları’nı Büyükelçilere çevirdikten sonra ABD Savunma Bakanı Harold Brawn Batı Pasifik (okyanusun)'da Amerika'nın gücünü artıracağını açıklayınca (Çin hep buna itiraz etmesine rağmen) bu sefer itiraz etmeyip bunun arkasında Çin halkını temsil eden Milli Çin Cumhuriyeti değil de Çin Halk Cumhuriyeti diye tanıyınca Çin-ABD ilişkilerinin ne kadar geliştiği vurgulanmıştır.. Böylece Amerika Çin'i yanına çekip kazandı. Daha önce Sovyetler Birliğine karşı Çin'i çıkartıp komünist dünyasını bölmek için nasıl onu kullandı ise Sovyetler Birliğinin Asya'da nüfuzu sağlamak üzere faaliyetini engellemek için kullandı. Ve ilerde onu kullanmak için yol açıldı. İşte bu gün iktisatta onu malî sorunları çözmek ve siyasette Avrupa karşısında (Afrika'da olduğu gibi) kullanmaya çalışıyor.
Çin ile ABD Arasındaki Gerginliğin Sebepleri:
Buna rağmen ABD ile Çin arasında gerginliğe sebep olan meseleler vardır; bunlardan Kuzey Kore'nin sorunudur. ABD doğu Asya'da varlığını sürdürebilmek için Kuzey Kore'yle durum gergin halde bırakıyor. Nitekim o bölgede kendisine ait 250 bin asker vardır. Ayrıca; Çin'in o bölgede egemen olmasını engellemek için orada gerginliği devam ettiriyor.
Zira bu bölge Çin'in kendisi için saydığı tabii nüfuz bölgesidir. 1994'te ABD Kuzey Kore'nin nükleer santrallerini vurmayı tehdit etmiştir. Bu sorunu çözmek için anlaşma yapılıp tehditler durduruldu. ABD bu vurma operasyonunun faydadan daha ziyade zarar getireceğini hesapları yaptı. Çin'i kaybedebilirdi. Oysa Çin'i kazanmak, kullanmak, ondan faydalanmak ve bir takım çıkarları elde etmek için planları vardır. Yine de Tayvan adasının meselesi ABD ile Çin gerginliğe sebep olmaktadır. ABD'nin bu ada Çin'e ait olduğunu içerik olarak tanımasına rağmen hala Çin'e ilhak edilmedi. ABD bu adadaki Çin'in hakkını bir koz olarak kendisine karşı kullanmaktadır. İşte bu iki mesele dışında ABD ile Çin arasında gerginliği meydana getiren bariz meseleler pek yoktur. Ancak Çin'in iç sorunlarına karışmak üzere ABD'nin çalışması vardır. ABD Çin içinde insan hakları ve hürriyetlerin meselesini kışkırtmaya çalışıyor. Fakat Çin 1989'da Pekin meydanında yaptığı gibi bunu ezmek ve öldürmekle karşıladı. Yine de Tibet ve Budist rahip Dalai Lama'nın meselesi da vardır. ABD bunları belli çıkarları elde etmek maksadıyla Çin'e baskı unsuru olarak kullanır. Ayrıca ABD Doğu Türkistan meselesini Çin'e karşı istismar etmek üzere bazı Müslümanları kazanıp kullanmaya
çalışıyor. İşte bu nedenlerden dolayı Çin ABD karşısında savunma konumundadır, hiçbir zaman saldırgan konumuna geçmez. Hatta Çin kendi evinin içişlerine ABD karışmaya çalışırken ona karşı saldıran tutuma girmez ve onu etkileyici tutum da edinmez.
Çin'in Amerika ve Rusya Tarafından Kullanılması:
Çin hep Amerika'nın teklif ve fikirlerini bekler, fakat kendisi hiç bir fikir veya teklifi ABD'ye sunmaz. Yinede diğer devletlere pek fikir, proje ve pakt kurma önerisini göstermez. Daha doğrusu diğer devletler ona bu tür hususları arz eder. Misal olarak; Rusya ona pakt kurma fikrini sunarak 1996'da Şanghay anlaşmasını imzalamıştı. Dünya müşkülleri hakkında fikir ve çözüm pek göstermez, başkalarınkini benimser. Böylece etkileyici olmayıp etkilenen devlet gözükür.
Bu açık bir şekilde BM'ler ve buna bağlı olan Devletlerarası Güvenlik Konseyinde görülmektedir. Bu kuruluşlarda dünya sorunları hakkında ondan pek teklif veya çözüm gelmez, başkalarınınkini ya kabul eder ya da reddeder veyahut da çekimser olur. Bu şekilde başkaların tesiri altında kalıp kendi çıkarını buna göre ayarlar. Misal olarak; Afrika'da Avrupa karşısında ABD onu kullanmaya çalışmaktadır. Sudan'ın Darfur sorunu, Demokratik Kongo ve diğer Afrika devletlerinin sorunlarında ABD'nin Çin'i nasıl kullandığı görülmektedir. Şubat 2007'de Çin Başkanı Hu Jintao Afrika'nın bir kaç devletini ziyaret ederken Sudan'a uğrayıp Sudan'ın kendi toprağı üzerine egemenliğine, toprağın birliğine saygı gösterdiğini, bunun sorunlarını çözmek için eşitçe diyalog kurmak gerektiğini belirterek istişare yapmaya ve barışçı çözümlere başvurmaya çağırmıştı. (24.11.2007 Çin Haber Sitesi)
Yine Çin Halk Sitesinde, Çin'in Darfur'la ilgili siyasetinin şu esaslar üzerine kaim olduğu açıklanmıştır: Sudan'a baskı yapmayı reddetmek, diplomatik ikna etme yolunu kullanmak, orada Afrika gücüyle beraber BM'lere ait gücü yaymaktır. İşte bu görüşler ABD'nin Sudan'la ilgili siyaseti istikametinde yürüyor.
Nitekim Rusya da Orta Asya'da Amerika karşısında durabilmek kurtuluşu isteyen ve İslam'a dönmek için çalışan Müslümanlar karşısında durabilmek için Çin'i kullanmaya çalıyor.
Çin'in ABD'ye Karşı Faal Olmaması:
İşte Çin'in Amerika'ya karşı siyaseti dünyanın herhangi bir yerde faal şekilde tehdit eden veya onunla yarışan veyahut onu birinci devletin merkezinden sıkıştıran değil genellikle çıkarı elde etmek için onunla anlaşmaya yönelik bir siyasettir. Bu son mali krizde ABD kendini kurtarmak için Çin'e yaslanmaya başladı. Çin kendine Amerikan yatırımı çekiyordu, fakat bu krizden sonra ABD kendi hazinesi, şirketleri ve bankaları kurtarmak için Çin'in yatırımları kendisine çekmeye başladı. Buna binaen Morgan Stanly gibi mali şirketlerinden on milyarlarca dolar değerinde hisse satın aldığı gibi Freddie Mc ve Fannie Mae emlak firmalarından yarım trilyon dolar değerinde satın aldı. Bunun yanında ABD'nin hazinesine ait bir trilyon dolara yakın hisse senedi satın aldı. Sanki indirek olarak bu tür hisseleri almaya mecburdur. Nitekim dünyada dolar rezervi en fazla Çin'de vardır. Bunun miktarı iki trilyonu aşmaktadır. Dolar sanki Çin'in resmi dış parası olmuştur. Zira Çin dış malı ve ticari işlemlerde dolarla çalışmaktadır. Bütün bu hususlar Amerika'nın ekonomisini destekler ve yıkılmasından engeller. Geçen sene -2009- Nisan ayında, Londra'da yapılmış olan G20'in yan toplantılarında ABD Başkanı Obama Çin Başkanı Hu Jintao ile görüşmesinde ‘stratejik diyalog' kurma mekanizması ve de ‘iktisadı diyalog' kuma mekanizması oluşturmayı teklifte bulununca Çin bu teklifi kabul etti. Buna göre ‘stratejik mekanizma'nın ABD'nin temsilcisi onun Dışişleri Bakanı H. Clinton ve iktisadi mekanizmanın ABD'nin temsilcisi onun Hazine Bakanı T. Genther olacaktır. Bu anlaşmayla ABD Çin vasıtasıyla hem siyasi hem ekonomik hedefleri gerçekleştirmeye çalışır.
Şu var ki; son zamanlarda Çin kendisinin ABD ve Rusya tarafından değişik yerlere çekilmeye çalışıldığını görmüş, kendisinden hem siyasi, hem iktisadi hem de askeri yardım istenmeye başlanınca da oralarda tecrübe kazanıp devletlerarası durumu anlamaya başlamış, bu da onu evrensel büyük devlet olma düşüncesine yöneltmiştir. ABD Başkanı Obama geçen sene -2009- Kasım ayında Çin'i ziyaret etmeden önce “Çin'in evrensel rolünü hoşça karşılıyoruz” derken şunu da açıkladı: “Çin canlı ve rekabet eden bir ortaktır.” Ve devamla şöyle açıkladı: “ABD olarak Çin'i siyasetimizin içine sokmaya çalışmıyoruz. Çin'le iyi alakayı kurmak diğer devletlerle ikili ilişkilerimizi ihmal etmek demek değildir. Daha doğrusu güçlü ve pek ilerlemiş Çin'in tırmanması devletlerarası durum için kuvvet kaynağıdır.” (Reuters 14.11.2009)
Obama Çin'i ziyaretinde her konuda yardımlaşmayı sürdüreceğini ilan etti. Buna askeri yardımlaşma da eklendi. Bu nedenle Çin Aden Körfezinde bir askeri üs kuracağına dair açıklamalar yaptı. Bunun manası; ABD Çin'i oraya çekip bu körfezde Avrupa karşısında onunla yardımlaşacaktır. Yine de 9.6.2010 ABD İran'a müeyyideleri artırma hususunda Çin'i kendi yanına çekebildi. Oysa Çin daha önce bunu kabul etmiyordu. Bu şekilde Çin ABD'nin isteklerine boyun eğdiğini bir kez daha göstermiş oldu.
Çin - Rus İlişkileri
1991'de Sovyetler Birliği yıkılıp onun yerine Rusya geçmeye çalışırken, kendisine ve nüfusuna Amerika'nın saldırısı karşısında durma mücadelesi verirken Çin'le ittifak kurmaya yöneldi. Çin bu yönelmeyi kabul etti, çünkü kendisi da Amerika karşısında durmak için Rusya'ya muhtaçtır. Bu nedenle Rusya bir teklifte bulundu ve Çin bunu kabul etti.
Böylece 1996'de Şanghay antlaşması meydana geldi. İşte bu antlaşma Çin ve Rusya'yla beraber Rusya'ya bağlı olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve 2001'de Özbekistan'ı kapsadı. Onların ilan ettikleri gibi bunun hedefi Sovyetler Birliğinin yıkılışından dolayı Avrupa-Asya bölgesinde meydana gelen boşluğu doldurmak, başka ifadeyle bu bölgeye Amerika'nın nüfuzunun sızılmasını engellemek, ayrılıkçı, aşırı ve terörist hareketlerle savaşmaktır. 2001 senesinde, 11 Eylül de ABD'de meydana gelen olaylardan sonra terörizmle savaşmakla ilgili Amerika'nın oluşturduğu kamuoyu ve devletlerarası atmosferden etkilenerek veya bunu kullanarak bu son hedef üzerinde duruldu. Bunun manası İslami cemaatlerle savaşmaktır. Bu şekilde o bölgede Amerika'ya karşı olduğu gibi İslami cemaatlere ve İslam'ın dönüşüne karşı Rusya Çin'le müttefik oldu.
Rus haber ajansı Novesty'nin yayınladığı gibi 27.1.2009'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Moskova'da, Çin Dışişleri Bakanıyla ortak basın toplantısında bu müttefikliği şöyle açıkladı: ‘Rusya ve Çin kendilerini direk ilgilendiren milli maslahatlarda geçmişte birbirlerini destekledi, gelecekte de birbirlerini destekleyecektir.’ Devamla şöyle de dedi: ‘Moskova ve Pekin Yardımlaşmak için Şanghay Örgütünü kuvvetlendirmek ve geliştirmek için kararlıdırlar.’ Çin Dışişleri Bakanı şöyle açıkladı: ‘Yardımlaşmak için Şanghay Örgütü bu bölgede iktisadi emniyet dâhil olmak üzere emniyeti sağlamak için bir mekanizma sayılır.’ Bu nedenle gözlemci olarak Hindistan, İran, Mangolya ve Pakistan'ı Şanghay Örgütüne getirdiler. Bu tür devletleri kendilerine çekmek ve onlardan yardım alma amacıyla bir olay sayılır.
Mangolya bu örgüte bağlanmamış olmasına rağmen kendisi Rusya'nın nüfuzu altında bulunduğu için Rusya ve Çin isteyince her an ilhak edilebilir. Fakat Rusya ve Çin için önemli olan diğer gözlemci devletleri kazanmaktır. Yanı sıra; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'den oluşan ‘BRIC’ kısaltılmasıyla bilinen ekonomik bir örgüt vardır. Bu örgütü siyasi alanda geliştirilmeye çalışıyorlar. Geçen Haziran/2009'da Rusya'da bir toplantı düzenlediler. Hindistan İngilizlere bağlı olmasına, Brezilya Amerika'nın yörüngesinde yürümesine rağmen Çin Rusya ile birlikte Brezilya ve Hindistan'ı kendi taraflarına çalışıp onlarla güçlenmeye ve Amerikan egemenliği karşısında durmaya çalışmaktadırlar.
Çin'in Avrupa'yla İlişkisi:
Çin'in Avrupa'yla ilişkiye gelince; birinci derecede iktisadı esas üzerine oturtmaktadır. Şimdiye kadar öbür konularda pek gelişmemiştir. Avrupa'nın ticari ortaklarına göre Çin ikinci derecede bulunur. Fakat Avrupa'ya ihracat edenler arasında Çin birinci derecede bulunur. Avrupa Amerika gibi Çin'i etkilemek için Tibet ve onun rakibi Dalai Lama meselesini kullanmaya çalışır.
Çin'in Yeni Dönemi
1979'da Çin'in komünist siyaseti sona erdi. Özellikle 1976'da onun lideri Mao Zedongs ölüp 1978'da yerine Deng Xiao Ping geçince Çin yeni bir devre girdi. Oysa Deng Xiao Ping Mao'a kültür devrimine karşı çıkıp açılma ve reform yapmaya çağıranlardan olduğu için ev hapsindeydi. Mao öldükten sonra kendisine itibar verildi. Deng Çin'in siyasetini tüm olarak değiştirip açılım siyasetine yöneldi, iktisadı reformu gerçekleştirdi, pazarı açtı, dış yatırımlara müsaade etti, özel mülkiyetin sektörüne serbestlik verdi, devletin sektörünü daralttı, toplu çiftlikleri ilga edip ferdi mülkiyete dönüştürdü. Eylül/1982'de Çin Komünist Partisinin Merkezi Komitesi Deng'in reformları kabul edince Çin'in yeni resmi siyaseti oldu. Fakat Çin fiilen ve içerik olarak bir komünist devletin vasfından çıkıp şeklen komünist devleti haline geldi. Onun dış siyaseti artık komünist ideoloji ve dünyada onu yaymak üzerine kurulu değildir.
Çin'in Dâhili Siyasi Oluşumu:
Bu oluşum memleketinin yönetimde komünist Partinin egemenliğine dayanır. Çin anayasası Çin'de tek iktidar partisi komünist parti açıkça söylüyor. Orada sekiz demokratik partinin siyasi faaliyet yapmasına müsaade edildi. Oysa bu partiler komünist devriminden önce vardı. Fakat bu partiler Komünist Partinin liderliği altında çalışıp onunla danışmak ve yardımlaşma esası üzerine hareket eder. Bunlar ise; 1.Komintang Partisinin Devrimci Komitesi, 2.Çin Demokratik Rabıtanın Partisi, 3.Vatanı Tesis etmek İçin Çin Cemiyeti, 4.Demokrasiyi Geliştirmek için Çin Cemiyeti, 5. İşçiler ve Çiftçiler için Çin Partisi, 6. Tshi Kong Dang Partisi, 7. Jeo San Cemiyeti, 8. Tayvan'da Demokratik Yönetim Rabıtasıdır. Bu partiler Komünist devrimi olmadan önce Çin'de demokratik kapitalist cumhuriyeti tesis etmeye çalışıyordu. Fakat yönetime ulaşmak için Komünist Partiyi desteklemişti.
Çin'in Evrensel Büyük Devletinin İmkânları:
Çin'in evrensel büyük devlet olmak için imkânlara sahip olup bütün alanlarda kendini geliştirmek ve güçlendirmeye çalışmaktadır. En son gösterdiği gelişme uzaya gitmektir. Buna rağmen evrensel büyük devlet olma fikrini kendi vücudunda yerleştirecek tamahkâr ve ihsasa sahip olan halka muhtaçtır. Zira tarihte evrensel büyük devlet olmamıştır. Çinlilerin en yüksek hedefi bölgesel büyük devlet olup ticarete önem vererek diğerleriyle barış ve anlayış içinde geçinmektir. Son dönemde evrensel büyük devlet olmaya yönelik harekette bulunmaktadır. Amerika ve Rusya evrensel meselelerde kendisinden yardım istemeleri ve Çin ile birlikte kendileriyle beraber dünyanın sorunlarına karıştırdıkları için evrensel büyük devlet olma eğilimi göstermeye başladı. Eğer bunun uğrunda kendisi dünyanın birinci büyük devletinin çıkarlarını temin etmeye çalışırsa ve bu birinci devlet kendisine dünya siyasetinde rol verirse evrensel büyük devlet olabilir. Fakat bu yol sağlam değildir. Birinci büyük devlet kendi kontrolü ve tesiri altında dünya sorunlarına karışmasına ona imkân verir ve her an o imkânı çekebilir. Özellikle birinci büyük devlet ona muhtaç olmadığı ve dünya sorunlarını tek başına çözebileceğini hissedince onu kendi yanına almaz ve dünya sorunlarının karışmasına müsaade etmez. Çin şimdi bu yolu izliyor. Oysa evrensel büyük devlet olmanın doğru yolu ise; birinci büyük devleti faal şekilde tehdit etmek ve onu merkezinden kaydırmaya çalışmaktır. Ancak bu durumda Çin evrensel büyük devlet olabilir. Fakat bu tarihte tekerrür etmeyen, bir defa için olup mantar gibi bir gelişme sayılır ve belli bir sürçten sonra sona erer. Tamamen ikinci dünya savaşından önce ve esnasında Japonya'nın olduğu hal gibidir.