Cin Şişeden Çıktı
Bu coğrafya hep “beklenmeyen” olaylara gebedir, çoğu toplumsal hareketler sizi hazırlıksız yakalar, kavramakta, doğru yorumlar yapmakta zorlanırsınız. Katiller kahraman, hırsızlar mağdur olarak çıkabilir karşınıza ve birileri buna inanmanız için elinden geleni yapar. Tepkiler de “şaşırtıcı” olur çoğunlukla. Hrant’ın katledilmesinin yüz binlerce insanı sokağa dökeceğini, her gün küfür olarak duyduğumuz Ermeniliğin bir anda milyonlara mal olan “hepimiz Ermeniyiz” sloganı olarak dalga dalga yayılacağını, tetiği çekenler de, çektirenler de bilemez.
Yüz yıllık askeri vesayete dokunulacağı, “dokunulmaz” darbecilerin de yargılanabileceği, hiç aklınızdan geçmeyen bir anda gerçekleşiverir. Kürt sorununun ancak Öcalan’la çözüleceği, onunla görüşmelerin açıktan yürütülmeye başlanması günlük gazete haberi haline gelir. Gezi Parkı’nın AVM’ye dönüştürülme planının milyonlarca genci sokaklara döküp, hükümete ilk yenilgisini yaşatacağını hiç kimse hesaplayamaz. Bu direnişin toplumsal, politik derinliğini en politik, en kitlesel, en deneyimli kesimler bile başlangıçta kavrayamaz.
Birçok insan yaşadığımız sistemde yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi kavramların “olağan” olduğunu bilir de, bu işe devletin önemli yöneticilerinin bu kadar açık adının karışabileceğini akıl etmez, ama bu da yaşanır.
Bunların hepsi “cini şişeden çıkarır” ve o cin bir daha şişeye girmez. Artık milyonlarca insan “Ermenidir”, darbe karşıtıdır, savaşın bitmesinden, yüz yıllık Kürt sorununun çözülmesinden yanadır, gezi ruhunun taşıyıcısı, rüşvet ve kirlilikten midesi bulanandır.
Sıradan insanlar, şeffaflık ve demokrasinin olmadığı egemenlerin dünyasında neler döndüğünü, ne tür kirli hesaplar yapıldığını bilmez, bilemez. Olayları, onların kendi aralarındaki çatışma ve kirli uzlaşmaları gördükçe anlamlandırmaya, politik, ahlaki bir tutum takınmaya çalışır.
Bunu, günlük yaşamına dair ekonomik, politik, insani kaygılarıyla yapar. Otuz yıllık savaşın ortasında binlerce cinayetin tanığı olarak yaşadıysa, darbeler tarihini iliklerinde hissediyorsa, Ermeniyse, kadınsa, eşcinselse, dereleri HES’lerle kurutulduysa, bir üniversite bitirip yaşayabileceği bir iş bulamıyorsa, tüm yaşananlara kendi penceresinden bakarak değerlendirir. Bu kirliliğe yanıtı olan muhalif seslere kulak vermek ister, daha önce gerçekleşen sürecin yalanlarıyla yaşamak istemez. Yeni sürecin, yeni ve inandırıcı aktörlerini gözlemeye daha hazırdır.
Darbecilerin, ulusalcıların kendi politik duruşlarına meşruiyet kazandırabilmek için iddia ettikleri gibi, kitleler asla aptal değildir. Milyonlarca insan, adı rüşvet ve yolsuzluğa karışan politikacılar tarafından yönetilmek istemez. Yirmi yaşına kadar gözü gibi kollayıp büyüttüğü çocuğunu anlamsız bir savaşa gönderip, tabutla geri dönmesine rıza göstermez. Ama iktidarlardan hoşnutsuz olduklarında da, seçeneklere, muhaliflerin gücüne ve inandırıcılığına bakarlar. İnandırıcı bulmazlarsa kolayca yön de değiştirmezler.
Bu topraklarda yukarıda saydığım olaylardan sonra milyonlarca insan sokaklardaydı. Hrant’a sahip çıktı, darbecileri mahkum ettirdi, darbe anayasasına hayır dedi, Diyarbakır Newruz’unda bir milyon kişiyle barışın arkasında durdu, Gezi’de hükümetin feleğini şaşırttı. Hükümet buna karşılık demokratik adımlar atıp şeffaflaşacağına, otoriterleşmeyi, kire bulaşmayı tercih etti. Şimdi ise kirlenmenin üstünü örtmeye, demokrasi düşmanı darbecilerle uzlaşıp, onları aklamaya çalışıyor.
Şubat 2009’da, “Hiçbir egemen sınıf kendisine hizmet edecek devletini bir noktadan sonra fazlaca yormaz. Solcuların bu temizlik hareketine aşağıdan bir dalgayla hız kazandırma dertleri olmadıkça, devlet bunu bir noktada bitirecek” yazmıştım. O zamanlar Gezi yaşanmamış, Kürtler politika sahnesine bu kadar güçlü bir barış talebiyle çıkmamıştı.
Ama artık, milyonları aptal yerine koyarak yola devam etmek hiç kolay değil. Üstelik milyonların bu kez HDP gibi demokratik bir seçeneği var. Ve cin şişeden çıktı bir kez, bir daha sokamazlar.