CHP’nin Türkiye’de Batan Oku, Avrupa’da Batmadı
Türkiye’de sosyal demokrasi, Kuzey Avrupa'da, özellikle İsveç ve Norveç'te olduğu gibi sosyalizmin hüküm sürdüğü diğer dünya ülkelerinin aksine Marksist kökene sahip olmadığından kendine sosyal demokrat taban oluşturacak bir vizyon da oluşturamamıştır. SHP, CHP, DSP gibi sol kanat partileri sosyal demokratlığın asıl ideolojisinin ne olduğunu halk tabanına anlatmayı bir türlü becerememişlerdir. Soğuk savaş döneminin insanların zihninde bıraktığı etkilerden ve en önemlisi de sistemin savunucularının dinsizlik imajına sıkı sıkıya bağlı olmasından ötürü Anadolu’da sol veya sosyal demokrat dendiğinde akla ilk gelen vatan hainliği, anarşistlik ve ateistlik olmuştur.
Darbe dönemlerinde başvurdukları demokrasiyi işlerine geldiği gibi yorumlayan sosyal demokratların ülkemizde rağbet görmemesinin bir nedeni de kendini sosyal-demokrat zanneden kesimin militarizmden hala kurtulamamış olmasıdır.
Türkiye’de 60’lı yılların sonundan 80 darbesine kadar hüküm süren kaos ortamında fazla gelişme imkanı bulamamış olan sosyal demokrasi Bülent Ecevit’le toparlanmış, aydın kesimin itibar etmesiyle prim yapmış ancak sosyalizmin koyu savunucuları günümüzde kapitalist akımın uşaklarından olmuştur.
Teorik olarak Sosyal Demokrat demek, sosyalizmin kanlı devrimler veya totaliter diktatörlüklerle değil demokrasi ile başarılabileceğini savunan insan demektir. Fakat ülkemizde sosyal demokrasinin pratikteki hali daha çok faşizmin uygulanması şeklindedir.
Sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasında tampon oluşturan sosyal demokrasi, Türkiye’de sendikal faaliyetlerde işçi ve emekçi sınıfının hükümet ve sermaye sınıfı karşısında korunmasında etkin olmuştur. Ancak mevcut kapitalist düzene karşı sistemden gelen tepki işçilerin hak ve özgürlüklerinin korunmasından çok sermaye sınıfının buyruklarına dönük bir kabullenişten öteye gidememiştir.
Şimdi gelelim Cumhuriyet Tarihinin en hırslı, iktidar olmadan ölmeyeceğine yeminli sosyal demokrat olduğunu iddia eden siyasetçisi Sn Deniz Baykal’a.
Kimler geldi kimler geçti, hiçbirisi onun kadar diretmedi...
Hırçın tavırlarıyla, mitinglerde bile vaatlerde bulunmak yerine etrafına saldırmayı tercih eden Baykal, insanları kendinden soğutmak adına elinden gelen her şeyi yaptığı için en büyük tepkiyi de çoğunluğunu işçi sınıfının oluşturduğu sosyal demokrat taraftarlarından almaktadır. Solcular tarafından Kenan evrenden daha fazla aşağılanmasına rağmen, anlamamakta ısrar eden Baykal Lenin’in bile kemiklerini sızlatmaktadır.
Kuyruğu hep dik tutan Baykal'ın Enternasyonaldeki sönüşü de geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu'ndaki Sosyalist Demokratlar toplantısına katılmasıyla gerçekleşmiştir.
Avrupa Parlamenterleri Deniz By Kal dedi!
Parlamenter Lambrinidis, Baykal'ı Türkiye'de farklı Brüksel'de farklı konuşmakla suçlamış Atatürk’ün emaneti olan CHP’nin altı okunun uluslararası platformda tek tek kırılmasına sebep olmuştur.
Türkiye’deki Sosyal Demokratların Avrupa’daki sözcülüğüne soyunan Baykal Avrupa Birliği'nden Türkiye'ye tamamen yanlış perspektiflerle bakıldığını ifade ederek, "sanki bir tarafta laik, otoriter, AB'ye karşı çıkan, reform istemeyenlerin olduğu, diğer tarafta ise AB taraftarı, reformistlerin olduğu" kanısının oluştuğunu bunun son derece yanıltıcı bir bakış açısı olduğunu dile getirmiştir.
Baykal, CHP olarak herkesten daha çok AB taraftarı olduklarını, daha çok demokrasi ve özgürlük istediklerini, herkesten daha çok serbest piyasa ekonomisini savunduklarını ve daha liberal hayat tarzını istediklerini de sözlerine eklemiştir.
"Bunları isterken laik yaşam tarzımızı feda etmek istemiyoruz" diyen Baykal'a Parlamenter Stavros Lambrinidis'den gerekli cevap verilmiştir.
Lambrinidis, "Sayın Baykal, demokrasiyi savunma, insan hak ve özgürlüklerini genişletme noktasında ilginç bir konuşma yaptınız ancak sizin de bildiğiniz gibi geçen son birkaç yılda partinizin bu konulara yaptığı katkılara ilişkin ciddi endişelerimiz oluştu. Siz Erdoğan'ın meclise girebilmesi için önce gerekli düzenlemelerin önünü açtınız ancak daha sonra Erdoğan'a ve partisine siyasi yasak getirilmesi için çalışan grubun ön saflarındaydınız ve bu tip anti-demokratik uygulamaları eleştiren Avrupa Komisyonu, Konseyi ve içinde bu grubun da olduğu Parlamento'yu hedef aldınız, suçladınız. 301'in değişmesi için gerekli yasa tasarısını reddettiniz. Bizim demokrasi ve çoğulculuk adına önem verdiğimiz ve başarı saydığımız TRT 6'nın kurulmasına muhalefet ettiniz. Buraya gelip bir şeyler söylüyorsunuz ama Türkiye'deki hareketleriniz ve söylemleriniz oldukça farklı. Burada söylediklerinizin önemi hayli küçükken, Türkiye'de neler söylediğiniz çok daha önemli. Biz gerçekten size ülkenizde demokrasinin savunucusu ve destekçisi olarak güvenebilir miyiz" diye konuşmuştur.
Grup toplantısı sonrası kameraların karşısına geçen Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz ise, Türkiye'de anayasa değişiklik paketinin tek tek maddeleriyle ilgili bir yargıda bulunmasının son derece zor olduğunu, demokrasiyi ileriye götürecek değişiklikler yapılmış olsa da "genel paket halinde birbiriyle alakasız konuların oya sunulması" prensibine karşı olduklarını ifade etmiştir.
"Türkiye'deki tartışma, temelinde ülkenin modern, demokratik ve çoğulculuk yapısına ilişkin bir tartışmadır. Biz gerçek içerikle taktik arasındaki farka bakarız. Görüyoruz ki bazı konular daha çok taktik olarak yürüyor." Diyerek gözlemlemelerini aktarmıştır.
Ergenekon soruşturması konusuna da değinerek CHP'nin konuyla ilgili değerlendirmelerini bildiğini ve takip ettiğini belirterek, onların görüşlerini not ettiklerini ancak şu anki haliyle davada ve yargıdaki bağımsızlığa şüphe duymak için bir neden görmediğini ifade etmiştir.
Ve Deniz Baykal ise görüşmelerin son derece yararlı geçtiğini ve temasların verimli olduğunu söyleyerek ilerleyen senelerde de benzer görüşmelerin devam edeceğini gururla(!) belirtmiştir.
(kaynak: haber7.com)
Baykal’ın kısır muhalefeti Sosyalist Enternasyonalin kapısından dönmüştür.
Gelişmelere at gözlüğü ile bakmayan kişiler dinleri, dilleri, kültürleri her ne kadar farklı olsa da olayları objektif kriterde değerlendirmeyi başarmış fakat sosyal demokratlığın bütün prensiplerini çiğneyip inadım inat tavrından vazgeçmeyenlerin Türkiye’de Yanmayan Şişi Enternasyonalde kebap olarak yanmıştır.
CHP’nin, bugünkü durumuna sebep olan Baykal ve ekibinin, muhafazakârlara şiddetle karşı çıkıp gerekli gereksiz her şeye çamur atarak batırdığı okları Avrupa’da batamamıştır.
Bu hadisenin ardından;
Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılan Baykal ilk defa bir Kutlu Doğum Haftası etkinliğine katıldığını belirterek 'Millet olarak ortak değerlerimize sahiplenmeliyiz. Ülke olarak buna ihtiyacımız var. Bize de düşen görevler olduğunu düşünerek Diyanet İşleri Başkanımızın davetine cevap verdim' demiştir.
Halkın hafızasına kazınan; CHP'nin sandalyeden kalkmaya takati olmadığı halde hala kendisine genel sekreterlik verdiği ikinci adam olarak bilinen Önder Sav’ın, hacca giden bir amcaya söylediği "Araplara para kaptırma, bakarsın Muhammed seni bırakmaz’’ lafının ardından uzunca bir süre geçmiş olsa da, Baykal’ın tribünlere oynayarak bu sözlerin bıraktığı izlenimleri tolere etme gayretinde olduğunu sanıyorum.
Çarşaflı hanımlara rozet takmakla başarıyı yakalayamayan Baykal referandum öncesi oy toplamak için ahir ömründe böyle bir yola da başvurmuştur sonunda.
CHP’ye, Genel Başkanı Deniz Baykal’ın http://www.chp.org.tr/HaberDetayi.aspx?NewsID=941 linkinden ulaşabileceğiniz Kutlu Doğum Haftası Açılış Törenlerinde yaptığı konuşmayla laiklik karşıtı olayların odak noktası haline gelmiş olması sebebiyle Başsavcı Abdurrahman Kalçınkaya’nın CHP'ye ne zaman kapatma davası açacağını merakla beklemekteyiz…
Hoşça kalın!