Chp’li Milletvekillerine Tahliye Yolumu Açıldı?
CHP'li Tutuklu Milletvekillerine Tahliye Yolumu Açıldı?
Dersim’li Kemal bey, 11 Temmuz günü, partisinin TBMM Grup toplantısında konuşuyor: “Biz ‘Arkadaşlarımıza yemin yolu açılana kadar yemin etmeyeceğiz’ dedik.”
Evet…
CHP Genel Başkanının, 12 Haziran’dan bu yana söylediği tek politika cümlesi bu. Zaten başka bir şey de söylemedi!
Ne var ki, teknik olarak bu yolun nasıl açılacağı hususunda, iki parti arasında imzalanan protokolde hiçbir ifade bulunmadığı gibi, bugüne kadar CHP’den herhangi bir öneri de gelmiş değildir. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, diğer bazı CHP yöneticilerinin, son bir ay içinde yaptıkları o her yöne çekilebilecek açıklamalara bakılırsa, yemin krizinin, mevcut tutuklu milletvekilleri için AK Parti tarafından “kişilere mahsus” bir kanun değişikliği yapılarak çözülmesini bekledikleri anlaşılıyor. Bu beklenti içinde olanlar, acaba böyle bir çözümün ileride ne gibi sakıncalara yol açabileceğini ve ne gibi talepler için “emsal” teşkil edeceğini düşünebiliyorlar mı?
Esasen, CHP ve BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) tarafından “bilerek ve isteyerek” çıkartılan ve tamamen “siyasi” bir mesele olan bu krizin sorumluluğu, ilginç bir şekilde ve adeta “yavuz hırsız” misali, AK Parti’nin sırtına yüklenmeye çalışılıyor! Kendi kazdıkları kuyuya düşen CHP ve BDP tarafından “ayrı ayrı”, ama “senkronize” bir şekilde sürdürülmekte olan çabalara bakılırsa, AK Parti’nin gelip, kendilerini o kuyudan çıkarmasını bekliyor gibiler. Dahası, AK Parti’nin buna mecbur olduğunu iddia ediyorlar!..
Sen, sonu zaten önceden belli bir konuda, adeta “bile bile lades” dercesine inatla bir yola gir… Sonra da, demokrasi ve evrensel değerleri istismar et ve seni seçimlerde perişan etmiş olan rakibine, “Bu işi çöz” diye dayat!
Oh… Ne ala memleket…
Öte yandan, CHP ile AK Parti arasında 11 Temmuz’da imzalanan mutabakat metninde, “tutuklu milletvekilleri” ifadesine bile yer verilmediğine işaret eden (CHP’nin, yemin etmeyen Mersin milletvekili) İsa Gök, ertesi gün Meclis’te düzenlediği Basın toplantısında, kendi Genel Başkanına, “O zaman elde somut ne vardı ki, alelacele yemin kararı alındı?” diye soruyor.
Gerçekten de, tam bu noktada Kılıçdaroğlu’na, “Tutuklu arkadaşlarınızın tahliye yolu açıldı mı ki, kuzu kuzu gidip yemin ettiniz?” diye sormak gerekmez mi?
Başbakan Erdoğan, neticede politik demagojinin de bir gereği olarak ne diyor şimdi: “CHP diklenmiş, ama dik duramamıştır. Ne dediler? ‘İki arkadaşımız yemin etmeden Meclis’e girmeyiz’ dediler, dün geldiler yeminlerini ettiler. İşte bunlar bu.”
Netice itibarı ile demagoji, bir bakıma mantık ve zeka yarışı ise, görünen o ki, bu yarışta da Erdoğan rakiplerine ciddi fark atıyor…
Seçimden sonra girdiği (siyaseten son derece yanlış ve çıkmaz) bir yoldan, AK Parti tarafından uzatılan dala tutunarak dönen CHP’yi, “yanlışın neresinden dönülürse kardır” diye düşünerek, bu noktada eleştirmek değil, belki de takdir etmek daha doğru olacak.
Ancak bu dönüş, CHP’nin, en başından beri bu meselede yaptığı ve birbirini takip eden (politika tekniği bakımından) yanlışlarını ortadan kaldırmıyor! Tutuklu milletvekili adayları ile ilgili olarak, seçim öncesinde “yargı kararına saygı duyacaklarını” söyledikleri halde, seçimden sonra 180 derecelik bir dönüşle, “konuyla ilgili tüm yargı kararlarının siyasi olduğunu” iddia etmeleri, CHP üst yönetiminin, bu süreçteki en önemli çelişkilerinden biridir.
Bu arada, yemin boykotu konusunda BDP’nin asıl amacının, CHP’ye göre çok daha farklı olduğunu düşünmek gerekiyor. Zira, BDP desteğinde bağımsız(!) seçilen Kürt milletvekillerinin, tüm toplantılarını ısrarla Diyarbakır’da yapmalarının, uluslararası bazı mahfillere mesaj verme amacı taşıdığı ve yemin boykotlarının demokrasi ile bir ilgisinin bulunmadığı çok açık.
Siyaset, evvel emirde bir “problem çözme” sanatıdır. Siyasetçinin öncelikli görevi ve sorumluluğu, kendi toplumunun sorunlarını çözmektir. Mamafih siyaset, bazı durumlarda “problem üretme aracı” olarak da kullanılmaktadır. Ancak bu, rekabet (ya da mücadele) edilen ülkelere ve toplumlara karşı olur. Siyasetçinin, kendi ülkesine ve toplumuna yönelik, asla problem üretme lüksü olamaz!
Onun için, 12 Haziran seçimleri öncesinde (milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen kanunun kapsamadığı suçlardan) tutuklu bulunan insanları aday gösteren ve bu sebeple yaşanan krizin asıl sahipleri olan politikacıların gerçek maksatlarının ne olduğu çok iyi sorgulanmalıdır…
Görünen o ki, birilerinin, Türkiye’deki bazı politikacılara, siyasetin, öncelikle “akılla yapılan bir iş” olduğunu ve ülkenin sorunlarını çözme amacı ile yapılması gerektiğini anlatması icabediyor…