CHP’de Salon Dolduramayanların Komik İddiaları
Gündem öylesine dolu ki… Bir tarafta Hüseyin Şengül.. Bir tarafta CHP İl kongresi… Günlük bir gazetede gazetemiz ve ben kast edilerek bölgemizde Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara’dan sonra en çok oyu alarak kurultay delegesi olan zatı muhterem; “Herkese dersler vermeye başlayan eski solcu düşmanı” bazı yerel gazeteler bölgeden seçilenler arasında adıma yer vermedi dünkü gazetelerde. Ama İletişim Fakültesi mezunu gazeteci kökenli bir yurttaş olarak …” diyerek açıklamalar yapıyordu ve kimilerine selam gönderiyordu.
*****
Cümlenin neresini tutsam elimde kalıyor. “Herkese dersler vermeye başlayan eski solcu düşmanı bazı yerel gazeteler…” derken neyi kast ettiğini anlayamadım? İletişim Fakültesi mezunu olunca herkes gazeteci mi sayılır, bunun yanıtını ben bilmiyorum(!) Gazeteci kökenli olduğunu iddia eden CHP Kurultay Delegesi bölgemizden en çok oy almış, Serdal Talu’ya açık açık sorayım: ‘Dersler vermeye çalışan eski solcu düşmanı’ derken eksik yazmışsın. Eski solcu olan ben ve sol düşmanı mı demek istedin? Yoksa ‘eski solculara düşman’ diye ‘yeni kavram üretildi’ de ben mi bilmiyorum?
Bölgemizde gazeteci kökenli Serdal Talu, Ali Şeker ve saydığı isimler adına almış o oyu. Tazegül’den daha mı parti içinde etkili bir isimsin ki, o’ndan fazla oy aldın? Benim asıl sorum ise şu: CHP içersinde hangi başarılı çalışmaya, seni öne çıkartacak hangi başarıya imza attın?
Akgün haklı değil mi?
Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ün ulusal basına yaptığı açıklama üzerinden, “CHP’ye tehdit” denilerek köşeler yazılıyor. Dr. Akgün, söylediklerinde haklı değil mi?
İstanbul İl Kongresi’nde az ya da çok oy almış muhalefet listesini, varolan il başkanını desteklemiş olan CHP delegeleri, ilçe yönetimleri neden kongre salonu boştu?
Çok oy almakla övünenler, 20 adamı il kongresine taşıyamayanlar, il kongresini dolduramayan CHP il örgütü, onun ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, il delegeleri, mahalle delegeleri, aday olmuş yaklaşık 1000 CHP’liye sormak gerekiyor. 638 delege 20’şer adam götürseydi salonda 12 bin kişi olmaz mıydı?
Salona kimi götürdüğünüzün önemi yoktur, o salonun dolu olup olmamasıdır asıl olan. 10 bin kişilik bir salonu dolduramayanların küçük şeylerle övünmeye değil, ‘neden o salonu dolduramadık?’ diye kendilerine sormaları gerekirken, bunu dillendiren seçilmiş belediye başkanlarına çakmacılar üzerinden çakmaya hakları yoktur.
*****
Kılıçdaroğlu arkasında durmasa seçilemeyecek olan Oğuz Kaan Salıcı ve “İstanbul’u toparlayacağım, 2014’de Büyükşehir’i kazanacağız” diye açıklama yapan örgütün adayı olduğunu açıklayan, kendisine destek verilmezse, 2014 seçimlerinde aday yapmayacağını ima ederek belediye başkanlarını telefonla arayan diğer İl Başkan Adayı Ali Özcan…
Seçilmiş, yüzbinlerce oy almış, kentin iradesini yansıtan 4 belediye başkanını kurultay delegesi yazmayarak ne yapmak istediler?
Yüzbinlerce insanın yaşadığı kentleri yöneten, bir defa değil iki, üç, dört defa seçilmiş belediye başkanlarına çakarak, ikinci bir oyu bile olmayan, iki koyun verseniz kaybedecek olan delegelerle, delege adayları ve ilçe yöneticileri ile CHP’yi değiştirmeye çalışan Kılıçdaroğlu ne yapacak? Galiba İskender’in kör düğümünü çözen kılıcı gibi yapmazsa, kendisini 2014’de hüsran bekliyor.
Oyu iptal edilen kaç seçilen var?
İptal edilen 170 oya, kongreye katılmayan delegelere rağmen, aldıkları oyla övünenlere ne demeli? Serdal Talu ve fazla oy alanlar İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’dan daha fazla oy aldıklarını ifade ederek hangi mesajı vermek istiyorlar?
Ve can alıcı bir soru soralım. İl yönetimine, il disiplin kuruluna ve kurultay delegeliğine seçilmiş olan kaç delege oy kullanmayı beceremediği için oyları iptal edildi? Bu sorunun yanıtı var. Sandıklara baksınlar. Çıkan oyları analiz etsinler yeter. Hangi ilçelerde ne kadar geçersiz oy kullanılmış, pardon sayılmış ortaya çıkar.
****
Ve başka bir soru: İlçelerde kongreler çarşaf liste ile yapılsaydı, ilçe yönetimlerine ve il delegeliğine seçilen kimi isimler nerede olurlardı?
Ve can alıcı bir soru daha soralım: İlçelerde delege seçimlerine kaç üye katıldı? Ve ilçe delegesi olan isimler mahallelerinde çarşaf liste ile mi yoksa masa başında üç beş önde gelen (delege ağaları denilen) isimlerin masa başında liste oluşturmaları ile mi yazıldılar?
Kimilerine selam gönderenler, mutabakatla isim yazdırmasalardı, kaç oy alırdı?
Ve başka bir soru daha. Anahtar listelerde olmayıp kurultay delegesi ve il yönetim kuruluna seçilen bir CHP’li var mı?
Hani çok oy almakla övünenlere, belki bu soru kapak olur?
Parti içi iktidara kilitlenmiş CHP
İstanbul’da bulunan CHP ilçe yönetimlerinde bulunan kimi isimlerin, seçilmiş olan CHP belediye başkanları kadar temsil yetenekleri de, itibarları da yoktur. Bunun altını özenle çiziyorum. Büyükçekmece CHP yönetimi de, diğer 38 ilçe yönetimi de bu iddiamın içersindedir. Açık bir soru sorayım. CHP İstanbul İl örgütünün çok önemsediği 19 Mayıs yürüyüşüne, Büyükçekmece ve diğer ilçe örgütleri kaç otobüsle, kongreye kaç kişiyle katıldı?
****
Yeni üye yapmayan, dışarıya kapalı ilçe yönetimleri, kendi içlerinde üç beş aktörle dönen CHP örgütleri, bugünkü yapıları ile yapılacak ilk seçimlerde sandığa gömül-meye mahkûmdur. Yenilenme iddialarına rağmen eski refleksleri ile hareket eden, eski alışkanlıklarını terk etmeyen, parti içersinde; milletvekili, belediye başkanı, il genel ve ilçe belediye meclis üyesi olabilmek için birbirini düşman gibi gören, birbirini partiden temizlemeye uğraşan, dışarıya açılmaktan daha çok içe kapanmış, mücadeleyi ve iktidarı parti içine odaklamış bir yenilenme iddialarına rağmen; eski CHP.
Böyle bir yapıda, çok oy almakla övünen, bunun üzerinden pirim yapmaya çalışanlar… Ve örgüt içinde belki küçücük anlamı olan ve dışarıda ise hiç anlamı olmayan bir iddianın sahipleri... Ben onlara ne diyeyim ki. Elimden sadece yenilenmeye çalışan CHP için yazık demek gelir.
Not: Yarın Beylikdüzü Belediyesi ile ilgili yazdıktan sonra Gençlik ve Spor Bayramı, Cumhuriyetin kuruluşu, kurtuluş mücadelesini başlatan 19 Mayıs’ın anlamını yazalım. Çünkü, 19 Mayıs için yazmak farz oldu…
A be Şengül sana ne diyeyim?
Hüseyin Şengül dün yine yanıt yazmış. Ve Şengül anlamamakta inat ediyor. Yazdığım çok açık: ‘Şayet sol içi çatışmalar, örgüt içi çatışmalar öylesine vahşice yaşanmasaydı zaten 12 Eylül olmazdı. Ve en önemlisi sol kendi içinde çatışma kültürünü aşmış, dünyayı ve ülkesini anlasaydı zaten bugün Türkiye geç kalmış tarihsel bir süreci yaşamazdı.”
****
Bu iddianın içersinde “12 Eylül’ün nedeni soldur” diye bir iddia yok ki… Şengül Niğde’dekilerin (ben söyleyeyim cezaevinde bulunanların) darbe beklediklerini iddia ediyor. Doğru söylüyor ancak, bir gerçeği ortadan kaldırmıyor.
Tüm devrimci sol örgütler, faşist bir darbe tehdidinden söz ediyorlardı. Kimileri “faşizme karşı omuz omuza” diyerek sloganlar atarken, kimileri sürekli bir faşizmden, kimileri oligarşik diktatörlükten, kimileri patron ağa devletinden söz ederek mevcut düzeninden faşizm olduğu tespitleri yaparken, bir taraftan da anti emperyalizm ve 3. dünya ülkeleri teorisi üzerinden, Kemalizm şakşakçılığı yapılıyordu. Ve bugün olduğu gibi.
*****
İstinasız birkaç devrimci, sosyalist, komünist sol hariç; (hatta kimi tartışmalarda onlar da dahil) tartışmasız zoru, devrimci şiddeti ret eden yoktu. Faşist bir darbe bekleyenler aynı zamanda (kendisi unutmuş olabilir) ‘emperyalizm aşamasında tüm kapitalist ülkelerde zaten devrimci durum vardı; eksik olan ise devrimci andı.’
Hatta kimilerine göre kapitalizm can çekişiyordu. Ve bugün hala bunu diyenler var.
İşte tam da burada silahlı mücadele, devrimci şiddet ve zor gerekliydi. Ve silahlı mücadeleyi savunmayanlar da asla devrimci zoru ret etmiyor, gerekli görüyorlardı. Çünkü burjuvazi iktidarını kolayca teslim etmeyecekti. Sadece zamanı değil denilerek, zor yöntemine, devrimci şiddete karşı çıkılıyordu ki, onların içinde bile şiddet öylesine yoğundu ki… Yukarıdakilerin okumalarına yönelik yapılan her ters okuma birer ihanet olarak değerlendiriliyordu.
****
Yıllarca tartıştığımız bu kavramları bugün tartışmak artık zul geliyor. Sadece paramiliter ve kontr gerilla örgütünün yaptıklarına bakarak 12 Eylül faşizmine iradi dışı bir geliş gibi bakmak bugünden bakarak dün yaşanılanları anlamamaktır. Uluslararası durumu ret etmiyorum. Ancak devrimci sol, devletin Kemalist bir devlet olduğunu ve (Kemalist) devlet sınıfı tarafından yönetildiğini tespit etseydi, burjuva üretim ilişkileri olmadan, yerleşmeden sosyalizmin var olamayacağını anlasaydı, mücadele biçim dünkü mücadele biçimi mi olurdu?
Ve 12 Eylül faşizmi kolayca gelebilir ve ülkenin üzerinden bir silindir gibi geçebilir miydi?
Şengül, rahatlayacaksa şunu ifade edeyim: Şabloncu ve çatışmacı bir zihniyetle, Marksist ve devrimci okumalarla var olan devrimci solun 12 Eylül’ü engelleme gerçeği zaten yoktu.
Son söz: 12 Eylül öncesinin devrimci solunun büyük bir bölümü Cumartesi günü 19 Mayıs’ı kutluyorlardı ve alanlara çıkmışlardı. Olmayanların da bugün hayatın içinde zaten kıymeti harbiyeleri yoktu.