Cezbe Dedikleri…
Cezbe: kapılmak, aklın gitmesi, meczub (deli) olma, kendinden geçme hali.
Cezbe bir dizi merasimden sonra olur ki tasavvufçuların içten (hafi) veya dıştan, sesli olarak (cehri) yaptıkları zikirler ile tempolu nefes alış verişleri sayesinde kanın deveranını hızlandırıp gönüllerini coşturmalarıyla sarhoş olmaları halidir.Bu zikirleri yaparken daha çabuk sarhoş olabilecekleri sema ve rakslar da yaparlar. Bu raks ve sema ayinleri esnasında bazıları tef çalar bazıları ney üfler, halay çeker, horon teper, bundan daha sapkın hallerle gönüllerini coşturmayı amaçlayan tarikatlar da vardır. Sema ve raks esnasında çalınan çalgılar, terennüm edilen ilahi veya şarkılar, tempolu nefes alış verişleri, mümkünse ışığı kapatarak veya gözlerini yumarak kendinden geçmeye yardımcı olabilecek fiiller bir araya gelir ve kalpler tamamen şeytanın taarruzlarına açık hale getirilir. Bundan sonra kendinden geçen kişiye şeytanın ilka etmesi ile dilediğini söyletmesi, bağırıp çağırmalar, kendini yerlere atmalar, küfürlü sözler zuhur eder.
Tasavvufçuların cezbe dediği bu sarhoşluk, şeriatta içkilerin haram olmasının sebebi olan aklın ve şuurun zayiine sebep vermek illetinden hiçbir farkı yoktur ve haramdır. “Allah Allah” diyerek içki içen bir adamla bunların yaptığının hiçbir farkı yoktur. Her ikisi de aklını zayi edecek, şuurunu yitirecek iş yapmaktadır, bunu yaparken Allah'ı zikrediyor olması ise ayrı bir günah işlemedir ki, Allah'ın adını hatırından çıkarmayarak cüretkârlıkla günaha devam etmenin hesabı da onlardan sorulacaktır.
Bu cezbe dedikleri halin kendilerinde Allah aşkından olduğunu iddia etmelerine rağmen, ağızlarından çıkan sözler bırakın bir Müslüman’ı, edepli bir kâfire bile yakışmayan sözlerdir. Hatta onlar bazen en azgın kâfirlerin söyleyebileceği sözleri bile söylerken bunu Allah aşkından yaptıklarını söylüyorlar.
Kendilerini sarhoş etmek için uğraştıkları işin İslami bir dayanağı olmadığından, bu sarhoşluk neticesinde sarf ettikleri küfür sözleri de mazur görülemez. Allah insanlara böyle bir serseriliği emretmemiş, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabı bu tür azgınlıkları çağrıştıracak bir durumu hiç yaşamamışlardır. Bu sapkınlıkların İslam diniyle bir alakası olmayıp, sadece “şeytanın gel dediği din”in gerekleridir.
Nitekim günümüzde dinli/dinsiz her kim olursa olsun bu tür danslara iştirak edenlerin, kendinden geçtiğine şahit olabiliriz. Bir pop konserinde hareketli müziğin eşliğinde şarkıcıyı dinleyenlerin nasıl kendilerinden geçtiklerini, elbiselerini parçaladıklarını veya içmeden sarhoş olup, bağırıp çağırdıklarını, şarkıcıya hitaben “sana tapıyorum” dediklerini görmek mümkündür. Şimdi bu insanlar akıllı akıllı konsere gidip orda kendilerinden geçip bu sözleri cezbeye gelip söyledikleri için günah işlemiş olmuyorlar mı? Şarkıcı onlara ilahi okusa da onlar yine bu çılgınlıkları yapsalar işlenen günahın bir farkı olur mu? Bu kadar taşkınlığın, sapkınlığın, şeytanın tasallutuna girmenin adını cezbe koymakla kurtulacaklarını sananlar yanılıyorlar.
Allah aşkından coştuğunu iddia ederek “ben Allah’ım” diyenler, “bana tapın” diyenler(1) ve daha ne çeşit küfür sözlerini söyleyenler, isimleri veli olarak bilinse de, kendilerine şeyh dense de onlar pop sanatçılarından daha adi bir iş yapmaktadırlar. Çünkü hiçbir pop sanatçısının ve hatta onların ateist olanlarının bile “ben Allah’ım” dediğini “bana tapın” dediğini duymamışsınızdır. Deseydi bile onu dinlemeye gidenlerden birçoğu onu orada parçalar bu dinsizliğe kayıtsız kalmazlardı. Amma Müslümanlar bu haddi aşmış mülhitlerin dergâhlarına devam etmeyi veya onların menkıbelerini hayranlıkla dinlemeyi İslam zannedecek kadar uyuşturulmuş olduğundan bu şeyhler erzeli’l ömre düşünceye kadar yaşamakta ve azgınlıklarına devam etmektedirler. Hâlbuki La ilahe (bütün batıl ilahları inkâr ve red ediyorum) illallah (ancak Allah'ı kabul ediyorum) diyen adamın bu liderleri terk edip en azından kendi dinini ve ebedi hayatını kurtarması gerekir. Yoksa işlenen küfrün ve şirkin vebalini onların omzuna atmakla kendi omuzları boş kalmayacak ve ahirette pek elim bir azaba uğrayacaktır. Bakın bu gibi durumlar için ahiret manzarası nasıl oluyormuş.
Allah buyurdu ki:
“İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.”(2)
_____________________
(1)- Ebu Yezid’in (Bistamî) kendimi tenzih ederim, şanım, zuhurum ne yücedir demesi, dervişlerin itirazı, Beyazid’in onlara sözle değil de hakikati(!) göstererek cevap vermesi (hikayesi) :
“O muhteşem fakir Bayezid, dervişlerine “İşte tanrı benim” dedi. O fenlere sahip er, sarhoşça apaçık “Benden başka tanrı yoktur.. bilin de bana tapın” buyurdu. O hal geçince sabahleyin” Sen böyle dedin..bu doğru değil” dediler. Dedi ki: “Bunu bir daha dalar da söylersem hemen o anda beni bıçaklayın.
Tanrı tenden münezzehtir, benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman öldürülmem lazım!”
O hür er böyle tasiyede bulununca her derviş de bıçak hazırladı.
Bayezid yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu.. tavsiyeleri aklından çıktı. …
Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü. O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.
“Hırkamda, varlığımda Tanrı’dan başka bir şey yok, yerde gökte nice bir arayıp durursun?” dedi.
Dervişler deli divane oldular.. bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.
Her biri Girdekûh mülhidleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.
Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı tersine dönüyor, kendisini yaralıyordu.
O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu…fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.
Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü.
Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
O sahipkıran mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi, böyle şeye gönül vermedi. Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı, yoksa o da kendisini perişan ederdi.
Sabah oldu o dervişler eksilmişti, evlerinden bir feryad-ı figandır yüceldi.
Bayezid’in huzuruna binlerce kadın, erkek üşüştü. Dediler ki: “Ey iki alemi de bir gömleğe sığdıran er”!
Senin şu bedenin insan bedeni olsaydı insanların bedenleri gibi hançer yarasıyla mahvolur giderdi! (Mesnevî 4/170)
(2)- Bakara Sûresi / 165-166-167
kalemine kuvvet...
Eylül 4th, 2010 at 21:11