Cennetlik Suç
Türkiye burası, konu pek bol…
Haksızlık, yanlışlık, yalan, oyun, kurgu dizboyu olunca yazacak yüzlerce başlık çıkıyor karşınıza.Ama… Bazen öyle anlar ya da olaylar var ki; bakıyorsun yüreğinle hayat o noktada kesişmiş. İçin sızlamış, kalemin diğer detayları boşlamış, sen aklında kalan o birkaç satıra takılmışsın. Aynen böyleydi… Yakın bir doktor arkadaşım yaşadıklarını ağlasın mı gülsün mü bilemez modunda anlatırken. Gözleri acı ve sinirle dolan yaşlarla yıkanırken...
***
Güzel doktor arkadaşımı ağlatan bir kararsızlık anı değil. Tersine o her keresinde, aynı hareketi tekrarlamaya kararlı. Yüz defa, bin defa. Aksini ne vicdanı ne aklı kaldırır çünkü. Gelelim onu bu hale getiren ülke gerçeğine…
***
Geçen yıldan bu yana sağlık sisteminin körleşen sorunları arasına fiyatı ucuz kaldığı için ithalatçı firmalar tarafından getirilmeyen piyasada bulunmayınca bu kez karaborsaya fahiş fiyatlara ulaşan ilaçlar girdi. Hatırlarsınız sanırım Dilek olayını… Lösemi hastası adaşım, kemoterapi ilaçlarını bulamayınca Bakan Erdoğan Bayraktar’dan yardım istemiş ve ‘Dikkat et çok para’ diyerek cebine sıkıştırdığı liraları geri vererek Bakanı utancıyla, bırakıp çekip gitmişti. İşte bu sorunda hala değişen bir şey yok, aksine herşey vahim. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, yaklaşık bir yıldır bu sorunu çözemiyor.
***
Bugün sorunun neresinde olduğumuza bir bakalım. Halen 80 kalem kanser ilacı bulunamıyor. Düşünün onkoloji doktorusunuz, hastalara kullanması gereken ilaçları yazmanız gerek ama yapamıyorsunuz çünkü o ilaçlar yok, bulunmaları imkansız. Ya da o ilaçların bir bölümü karaborsada, karşındaki aile zaten bitmiş, zor durumda, bin 500, 2 bin dolarla karaborsada satılan ilacı yazsan ne olacak? Devletin verdiği ilaçlar sınırlı, muaddillerinin muadiliyle idare edilmeye çalışılıyor. Öyle bir durum ki, Ölen hastaların ilaçları biriktirilip diğer hastalara veriliyor. Durum böylesi vahim…
***
İşte o gözler, doktor arkadaşımın güzel gözleri bunun için yaşarıyor. Çünkü ölen hastanın ilacını doktorun bir başka hastaya vermesi hukuk dışı. Hoş bu konuda net prosedür yok, ilaçları teslim edebileceğiniz kurum yok. Yalnızca biriktirmeli ve denetçi geldiği zaman göstermelisiniz. Bir tarafta hastanız yatıyor, hastalığın son evresinde, vermeniz gereken ilaç elinizde ve siz veremeyeceksiniz. Hastanız bazen küçük bir çocuk, kimi zaman bir genç kız, genç bir kadın ve her zaman size çaresiz bakan iki göz. Ama hayır vermeyeceksiniz. Verirseniz suç, idarecileriniz tarafından hakkınızda dava açılmakla tehdit ediliyorsunuz.
***
Anayasasında sosyal devlet olarak tanımlanan ülkenizde sağlık politikalarını ticarileştirip vatandaşınızı müşteri olarak gördüğünüzde bir gün şapkanız düşer, keliniz görünür. Nitekim son iki yıldır gözboyama süreci bitmiş ,vatandaş özel hastanelerden yararlanma masalından yeni yeni uyanmaya başlamış, sağlık sisteminin pazar ve rant düzenine dönüştürülmek istendiğini fark etmeye başlamıştır. Çünkü artık nerdeyse her gün hastanın ilaç ve hastanelere katkı ve katılım paylarına yapılan zamlarla hatırı sayılır kaoslar üretilmesine yol açmışsınız. Hastayla sağlık çalışanlarını, karşı karşıya getirmişsiniz. Yaşanan ithal ilaç sıkıntısı insanları ölümle burun buruna getirmeye başlamış… Ama olsun, sizinki vatana hizmet… Ölmek üzere olan hastasına diğer hastadan kalan ilaçları veren doktor suçlu. Doktorun o ilacı şu hastaya verdim diye bir açıklama yapması, rapor tutmasına dahi izin yok, belirtirse suç.
***
Genç doktor, eliyle gözlerini sildikten sonra gülümseyerek, “Arkadaşlarla aramızda bizi de herhalde Silivriye’ye gönderirler, diye şakalaşıyoruz” diyor. Sağlık politikalarının amacı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne ve Tıp Etiği’ne dayanan, sağlıklı bireylerden oluşan topluma ulaşmak olmalı ya... İşte sağlık sektörümüz böylesi ‘sağlıksız’ bir gidişat içinde ve ancak vicdan sahibi doktorların, sağlık personelinin emekleri, cesaretleriyle ilerliyor...