Çemkiremedim
Çemkiremedim işte;
Oysa ne büyük hayallerim vardı…
Kalemimle iş birliği yapıp rezil edecektim onları…
Çok içerlemiştim yaptıklarına, inceden hesaplar yapmıştım. Fakat bana insanca yaklaşıp, beni utandıracaklarını, ellerimde ki maşaları çaktırmadan yere atacağımı bilmiyorum…
Değerli bir arkadaşımın arkadaşıydılar, güzel hoş bir mekan açmışlardı. Gençlerin yeni gözde merkezi olmuşlardı. Arkadaşım da mutlaka gitmemizi söylüyordu.
Birkaç arkadaşımla kaç defa gitmeye niyetlendik, sonra erteledik. Bazen de gittik, kapıdan geri döndük. Ertelemek neyse de toplu olarak kapıdan çevrilmek insanı baya bozuyor. Tamam kabul, kafamızı kırmadılar, hakaret etmediler, kovmadılar, kibar bir şekilde boş masa olmadığını söyleyip postaladılar.
Arkadaşlarım benim kadar içerlemediler. Ben içerledim ve ince planlar yaptım. Öncelikle onları tek tek sosyal ağda arkadaşım olarak ekledim. Sessiz sakin takibe başladım. Eğlencelerin, dansların, müziklerin etkinliklerin haddi hesabı yoktu. Bir gün dama dedim. Ortaklarından birine mesaj yazdım.
Eğlence ortamı istemediğimi, gelip sakin bir ortamda kitap okuyup keyif yapmak istediğimi söyledim. Sinsi planlarımı bilmediği için buyrun gelin dedi. Düşünsenize eğlence ortamında sakince kitap okuyacağım, bunlar beni salak mı zannediyorlar? Neyse: Geleceğim, beğenirsem mekanınızla ilgili yazı yazacağım dedim. Ama niyetim farklı tabi ki… Tüm açıklarını bulup rezil edecektim. Bizi kapıdan çevirmek neymiş gösterecektim.
Murat Bey’le mesajlaştıktan yirmi gün sonra; elime kitabımı aldım ve gittim o dillerden düşmeyen mekana. İki kişilik bir masaya yerleştim. Sırtımı insanlara çevirdim, kahvemi söyleyip elime kitabımı aldım. Ben okumaya başladıktan bir müddet sonra, müziğin sesi kısıldı ve dinlendirici tonda müzikler çalmaya başladı. Fakat akıllı ben gerilim kitabıyla gitmişim. Ortam sakin, müzik güzel, etrafta çiftleşen çiftler yok, böğüren gençler yok, kahvem sıcacık gelin görün ki iş sonrası gerilim kitabı tüm bunların etkisini yok ediyor. Kitabımı bırakıp ortamı inceledim biraz. Beklediğim gibi değildi. Açık bulamıyordum. Planlarım suya düşmüştü.
Yenildiğimi anladım. Bu da canımı sıkmaya başladı. Yine de yiğidi öldürecek hakkını yemeyecektim. Garsona Murat Beyle tanışmak istediğimi söyledim. Çok sürmeden Murat Bey geldi. Üzerinde yapmacıklığın zerresi yok. Gayet içten ve samimi… Bana mekanı gezdirdi, yaptıklarını anlattı. En sonunda dilimi tutamadım ve ne amaçla geldiğimi çok net olmasa da söyledim. Buna rağmen kibarlığından asla vazgeçmedi. Hatta giderken fotoğrafınızı çekelim dedi. O kadar da değildi. Ama o kadar kibarlar ki; pek itiraz edemiyorsunuz.
Sonra Başer Beyle tanıştım. Aynı sıcaklık aynı samimiyet onda da vardı. Yapmacıklık asla yok. Oysa bilmedikleri şey, ben onları tanıdıkça yaptığım planlardan dolayı utanmaya başlamıştım. Bir de üstüne fotoğrafımı çekmek için bana katlanma çabası beni daha çok utandırıyordu. Geriliyordum ve yer bir türlü yarılmıyor ben bir türlü içine düşemiyordum. Başer Bey de tüm bu duygulardan habersiz, beni rahatlatmaya, hoş bir kare yakalamaya çalışıyordu. Baya bir işkenceden sonra beğenmeyerek te olsa birkaç fotoğraf çekti. Sonra zor ikna ettim çekilmek istemediğimi başka zaman çektireceğimi söyledim. Ve dilim yine durmadı bir de ağır abi olmayı bilmediğim için ne niyetle geldiğimi ona da açıkladım.
Sanki tüm planlarımı biliyorlarmış gibi beni mat etmek için uğraşıyorlardı. Silahları da İnsanlık, İyi niyet ve Samimiyetti. Ben anlattıkça daha içten daha samimi davrandılar.
İşin açığı yenildim, çemkirip, kavga edemedim. Rezil hiç edemedim. Bu yüzden gerçek niyetlerimi açıklayıp özür dilemek istedim. Bu bir özür yazısıdır.
Murat Tokgöz, Başer Tokgöz çok teşekkür ederim. Bu yazı bir özür yazısıdır. Affınıza ve hoş görünüze sığınıyorum. Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Başarıyı sonuna kadar hak ediyorsunuz.
Oktay Filazoğlu’na saygılarımı sunarım. Ve sizi tanımama vesile olan canım arkadaşım Ahmet Tunçay’a ayrıca teşekkür ederim.
Adana ‘da ki dostlarım. Adana ya gelecek olan güzel insanlar. Mekanınız artık belli ‘La Noche’.