Cemil Çiçek Olmasaydı
Nihayet Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapan paketin iptali hakkında Anayasa Mahkemesi’nde(AYM) açılmış olan iptal davası 7 Temmuz 2010 günü karara bağlandı. AYM daha çok, AYM ve HSYK’nın yenden yapılandırılması hakkındaki maddelerde iptal işlemi yapmıştır. Her ne kadar mevcut Anayasa’da açıkça AYM’nin Anayasa değişikliklerini esastan değil yalnızca şekil yönünden inceleyebileceği kuralı bir madde olarak (Mad.148) yer almış ise de AYM’nin kendi yetkisini kısıtlayan bu kuralı yok saydığı bilinmektedir.
AYM bu tutumu ile kendisini TBMM’nin üstünde gördüğünü defalarca ortaya koymuştur. Milli iradeyi temsil etmek iddiasında olan TBMM’nin de AYM’nin bu tutumuna karşı bu güne kadar çaresizce beklemenin dışında bir kararına kimse şahit olmamıştır. Zaten Avrupa ülkelerinde AYM’ler, iktidarların Anayasa’yı gelişi güzel değiştirmelerini dolayısı ile demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamalarını engellemek için kurulmuştur. Avrupa’da AYM’ler hak ve özgürlüklerin teminatı olarak çalışırken, Türkiye’de ise hak ve özgürlüklerin önündeki büyük bir engel olarak çalıştığı bilinmektedir.
Hatırlanmalıdır ki, Türkiye’de AYM 27 Mayıs Darbesinden sonra kurulmuştur. Normal demokratik seçimlerde başarılı olmadan umudunu kesen çevreler, seçimleri kazananları istedikleri gibi denetleyebilmek ve onların tasarruflarını gönüllerince kısıtlayabilmek için bir Cumhuriyet Senatosu bir de AYM ihdas etmişlerdir. Senato’da 27 Mayıs darbecilerinin tamamı “tabii senatör” ilan edilmiştir. Millet tarafından seçilenler senatör (her halde suni demek istiyorlardı) darbeciler ise tabii senatör oldular. Üstelik darbecilerin tabii senatörlükleri de ömür boyu idi. Seçimlerin halkın seçtiklerinin bu kadar aşağılandığı örnekler dünyanın kaç ülkesinde görülebilmiştir? Ama Türkiye’de görülmüştür. İşte 27 Mayıs darbelerinin icatlarından birisi de AYM idi. AYM kurulduğu 1961’den beri 27 Mayıs darbesine oldukça sadık davranmıştır. Darbecilerin görüşlerine aykırı hiçbir şeyin seçilmiş iktidarlar tarafından yapılamamasını temin etmiştir. 1971, 1980 ve 1997 askeri darbecilerine de şanla şerefle hizmet etmiştir.
İşte bir 27 Mayıs Darbesi kurumu olan AYM, CHP’nin bir yan kuruluşu gibi davranarak seçilmişlerin iktidarına ortak olmayı sürdürmüştür. Çıkarılan kanunların tamamı ancak AYM’nin uygun görmesi halinde onlar kanun olabilmişken, Anayasa’da yapılan değişiklikleri de yetkisi olmadığı halde iptal edebilmiştir. Anayasayı çiğneyebilme tekelini elde etmiştir.
İşte bu AYM son iptal müracaatı hakkında kararını açıkladığında ilk defa bir değişiklik oldu. Hem iktidar hem de muhalefet çevreleri şikayetçi oldu. İktidar değinilen maddelerde yapılan iptal sebebiyle şikayetçi olurken, muhalefet çevreleri ise daha fazla iptal olmadı diye hayıflandı. Bir istisna olarak Cemil Çiçek, AYM kararını olumlu bulduğunu ilan etti.
AYM bilindiği gibi kararlarını “Türk milleti adına” vermektedir. Nasıl oluyorsa bu AYM “Türk Milleti adına” verdiği kararlar ile Türk milletinin seçimlerini daima iptal edebilmiştir. Çünkü milletin kendisi hakkında “karar verebilme” olgunluğuna sahip olmadığını yüce AYM takdir ettiği için, çoğu kere Türk milletinin kararları rağmına karar vermiştir. Çünkü bu millet ne yaptığını bilmediği gibi neyi niçin seçtiğini de bilmekten anlamaktan uzaktır! O kadar ki yıllarca AYM başkanlığını yapmış olan Yekta Güngör Özden’in partisi bile girdiği seçimlerde bir muhtarlık kazanabilecek kadar oy alamamıştır. Şimdi böyle bir millet adına karar veren AYM’nin kararları ile Türk milletinin kararları, seçimleri elbette paralel olmayacaktır. Nitekim hiç olmamıştır.
Anayasa’da yapılan bu değişiklikle birlikte hem AYM’de hem de HSYK’da ciddi bir değişim olacaktır. Mevcut bir azınlığın “millete rağmen tesis ettiği hegemonya” ortadan kalkacaktır. Belki bundan da önemlisi, seçilmişlerin önündeki bir tehdit ortadan kalkmış olacaktır.
Milletin hak ve özgürlüklerinin nüne konulan bu baraj artık tarihin konuları arasına girmiştir. Tabii eğer referandumdan geçerse. Millet referandumda yeterli oyu vermezse, bu demektir ki millete rağmen “Türk milleti adına” karar verilmesinden milletin şikayeti yok demektir. Değişikliğin uygulama imkanı bulması halinde AYM’nin kararlarını yalnızca Cemil Çiçek değil daha çok sayıda insan belki de milletin kahir ekseriyeti takdir edecek beğenecektir.
Anayasa değişikliğinin yeterli olmadığı toplumun büyük çoğunluğunun şikayetlerinden uzak olduğu da görülmektedir. Misal olarak, 2007 gene seçimlerinden sonra Sn Erdoğan memurlara da “grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı verileceğini” ilan etmişti. Memurlar hakkındaki maddelerde, şimdiye kadar memurların “toplu görüşme hakları” vardı. Bu hakla memur temsilcisi sayılanlar adeta ilgili bakanla çay içme ve toplu fotoğraf çektirme gibi büyük haklarını kullana gelmişlerdir. Bu büyük hakkın kullanılmasından şimdiye kadar memurların bir hak elde ettikleri de görülmemiştir. Sn Erdoğan’ın bilinen sözüne, vaadine rağmen yapılan Anayasa değişikliğinde bu sefer memurlara “toplu sözleşme hakkı” verilmiştir. Ancak memur temsilcileri ile hükümet temsilcileri anlaşamaz ise toplu sözleşme nasıl yapılacaktır? Memurun bir grev hakkı olmaz ise neye dayanarak hükümetle pazarlık yapabilecektir? Memurun istediklerini hükümet reddederse memur ne yapabilir? Eğer memurun bir grev hakkı olsaydı bu hak sebebiyle memurun toplu sözleşme yapma hakkından söz edilebilirdi. Ama bu şekliyle memurun artık toplu sözleşme hakkı yoktur. Yalnızca hükümet tarafından uygun görülenleri, gerekli görülenleri kabul etmek gibi büyük bir hakkı oluşmuştur. İşte hükümet bu az bulunur hakka “toplu sözleşme hakkı” adını vermiştir.
Değiştirilen anayasa maddesinin arasına da bu haliyle (mad.6) yazılmasını sağlamıştır.
Doğrusu hükümet memura karşı bir yanlış daha yapmıştır. Şimdiye kadar, grevli toplu sözleşme hakkı isteyen memurlara, “bu anayasa değişikliği demektir, anayasa değişikliği kolay değildir” gibi cevaplar verilmiştir. Yapıla anayasa değişikliği ile memurların bu doğal hakkı gelmeyecek bir bahara yine ertelenmiştir.
Hükümetin yaptığı her işi büyük bir vecd ve cezbeyle karşılayan bazı sendikaların ise bu konuda bir muhalefeti, bir eleştirisi olmamıştır, duyulmamıştır. Onlar işi şirazesinden çıkararak, referandumda bu değişikliğin yeterli oyu alması için çalışacaklarını şimdiden taahhüt etmişlerdir. Bütün dileğimiz, taahhütlerini hükümet çevrelerinin duyması ve bekledikleri, belki de hak ettikleri karşılıklarını bu vecd ve cezbe sahiplerine vermeleridir. Aksi halde cezbeleri bozulursa yazık olur. Hazır toplum içinde sendikacı ünvanı ile bilinir ve temsilcisi olduklarını zannettikleri çevre adına değil de hükümet adına yaptıkları gayretlerinde bilinmesi ve bedelinin ödenmesi gerekir.