content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Kas

Cemaat Nereye Gidiyor?

Artık birçoğumuzun bildiği gibi 20. yüzyılda devletleri yöneten uluslar değil uluslar arası uzantıları olan Bilderberg tarzı masonik örgütlenmelerdir. Bunların da en ünlüsü ABD’de yerleşik olan Dış İlişkiler Konseyi olarak bildiğimiz CFR’dir. Ayrıca KGB, MOSSAD gibi istihbarat örgütleri de bir süreliğine de olsa bu kategoriye dahil edilebilir.

Küreselleşme rüzgarının etkisini hissettirmesinin bir sonucu olarak ulus devlet ideolojisinin demokratikleşme çabaları adı altında bizde de önemli ölçüde aşınmaya başlaması ile devlet yönetiminde çeşitli sivil görünümlü organizasyonların güç kazanmaya başladığı görülmektedir. Bizde bu doğrultuda en güçlü organizasyon olarak karşımıza Fethullah Gülen Cemaati çıkmaktadır. Yeni iktidar yapılanması içinde cemaatin durumunun ne olduğu ve güç paylaşımındaki yerinin ne olacağı tartışmaya değer bir konu gibi görünmektedir.

Bir kere hükümet ile cemaatin paralel düşünmediği ortadadır. İktidar partisi kendi sosyal yaşamını topluma benimsetmek için sloganların öne çıktığı kavgacı bir mücadele tarzını benimserken cemaat bu konuda bugüne kadar hep ketum durmuştur. Hala da hükümete veriyor göründüğü desteğe karşın ideolojik bakışını ortaya koyma konusunda ketumdur. Siyasetin pratiğine bakınca özellikle Mavi Marmara olayından gördüğümüz gibi hükümet çığırtkan bir halet-i ruhiye içindeyken cemaatin tepesi (F. Gülen) İsrail tarafına hak verebilecek kadar soğukkanlıdır. Bu da cemaat ile hükümetin aynı şey olmadığını ve aynı yolda yürümediklerini göstermektedir.

Mavi Marmara sonrasındaki tartışmalar cemaatin yekpare olmadığını da ortaya koymuştur. Özellikle hükümetle fazla içli dışlı hale gelmiş olan medyatik cemaatçilerin, Gülen’den daha Gülen’ci bir eda ile “Yok, Gülen öyle demek istemedi, böyle demek istedi” tarzı açıklamaları cemaatin kendi içindeki yeknesaklığı kaybettiğini göstermektedir.

Aslında bu durum, cemaat içinde beklenmesi gereken bir olgunun hayat bulmasıdır. Bu, her genişleyen ve güçlenen sosyal bünyede yaşanan gelişmelerin en doğal sonucudur. Güç ve iktidarın olduğu her yerde bir menfaat ve çekişme vardır. Yaşananlar da göstermektedir ki Gülen’in adeta bir mahkumu andırdığı cemaat yapılanması içinde kendine güç devşiren, Gülen sonrasının iktidar paylaşımını hesaplayanlar vardır. Yine pek çok partide görüldüğü gibi cemaatte de aslen cemaatçi olmayan pek çok cemaat fanatiğinin olduğu görülmektedir.

Cemaat hiç olmadığı kadar muzaffer bir dönemdedir. Koza tipi örgütlenme onlarda dengeli bir yönetim piramidinin oluşmasını önlemiş gibi görünüyor. Her ne kadar güçlü bir hiyerarşik yapılanmaları var gibi görünseler de cemaatin öne çıkan isimleri hızlı bir şekilde cemaatin doğasına aykırı bir şekilde politikleşerek cemaat ruhuna ters düşüyorlar. Şu an medyada arz-ı endam eden pek çok müridin Gülen’in mi AKP’nin mi müridi olduğu pek anlaşılmamaktadır. Bazılarının söylediği gibi bunu cemaat içindeki söz sahibi imamların, abilerin çekişmesi ile açıklayacak olsak bile ortaya değişen bir cemaat çıkmaktadır. Netice olarak cemaat ne kadar sakin görünse de içten içe bir kaynamanın olduğu aşikar ve bu da cemaat içinde çatışma yaratacaktır.

Sonuç olarak cemaat günümüzün sosyolojik bir vakası olmanın ötesinde siyaseten de önemli bir figüre dönüşmüş durumda. Bir yandan devletin belli kesimleri ile sert bir güç mücadelesi içine girerken diğer yandan işine gelmeyenin hemen ipini çekebilmektedir. Bunu Hanefi Avcı örneğinde gördük. 10 yıldan fazla bir zaman boyunca cemaatin birçok olaydaki referansı Hanefi Avcı iken bugün Hanefi Avcı’nın bir Atatürk’ü öldürmediği kaldı.

Her ne kadar devletin ne kadar kulağı varsa cemaatin kontrolüne geçmiş olsa da cemaat henüz devletçilik oynayacak yaşa erişmiş değil. Bu olgunluğa erişmeden devletle dansa kalkanların başına ne geldiğini daha önceki Erbakan örneğinde gördük. Bu yüzden cemaatin kendi kontrol mekanizmalarını çalıştırıp devletle barışık yaşama yolunu seçmezse kendi devriminin kurbanı olacağını düşünmekteyim. Çünkü ne olursa olsun Türklerin toplumdan soyut devlet geleneği çok güçlüdür ve tek başına hiçbir güce teslim olmaz. Yani bizde, İran’dakine (Molla) ya da Irak’takine (Baas) benzer bir devleti ele geçirme, onu topyekun kontrol edebilme imkanı yada yolu henüz mevcut değildir.

Ancak hepsinden önemlisi cemaatin kendine özgü dünya görüşünü hayata geçirmek için devlet olmayı göze alamayacağıdır. Çünkü devlet olmaya kalkışırsa kendine has düşünce biçiminden hızla uzaklaşarak devlet olmanın gereklerini yerine getirmeye başlayacak ve yukarıda da ifade ettiğim gibi iktidar olmanın doğası cemaati yok edecektir.

Cemaatin iktidar olma seçeneğini kullanarak kendini yok mu edeceğini yoksa iktidara her dediğini yaptırabilen normalleşmiş bir toplumsal olgu olarak mı kalacağını zaman gösterecek.

Naçizane, cemaatin yönetimi tek başına Gülende ise ikinci seçeneğin cari olduğunu düşünmekteyim. Yok, eğer yönetim için zaten bir cemaat içi savaş varsa kıyametin kopması yakındır…

Etiketler : , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank