Cebit Gölgesindeki Tarihi Topkapı Bitpazarı – II
Mehmet BALLI
İSTANBUL GÜNLÜĞÜ
DÜNDEN DEVAMSatıcı esnafın her türlüsü vardır pazarda. Borcunu ödeyemeyen bir vatandaşın evindeki televizyonunu getirip satanından tutun da, harçlıksız kaldığı için bisikletini satmak zorunda kalan talebesine kadar, her çeşit ihtiyaç sahibi insan bulunur bu pazarda. Mesela; Babacan Doktor Osman Bey, aslen Cerrahpaşa Tip Fakültesinde görev yapmaktadır, fakat o da bir alışkanlık sonucu müdavimi olduğu bitpazarına gelerek satış yapmaktan zevk almaktadır. Doktor Osman Bey ikinci el cep telefonu alım-satımı ve bunların tamirlerini yapar. Babacan lakaplı dedik ya, pazarın hastaneye gidemeyen gariplerini dinler, onlarda maruzatlarını tek tek anlatırlar. Babacan Doktor Osman reçete yazmaz ama şu ilacı kullan, bu hastaneye git gibi yönlendirmelerle yardımcı olur. Bu yüzden de çok sevilir ve çok dua alır.
Pazar esnafının %90’ı biri birini tanımaz. Sadece adını veya memleketini bilmekle yetinir. Yani diğer semt pazarı veya herhangi bir çarşı esnafı gibi kimin ne olduğu, nasıl yaşadığı gibi hususlarda bitpazarı esnafından hiç kimse biri birinin özelini bilmez, tanımaz. Daha doğrusu bilemez. En az 2-3 senelik esnafsanız, belki deneme yanılmayla veya kulak fısıltısı ile bazılarını çözersiniz. Zaten aynı esnafı her hafta aynı yerde veya sürekli pazarda görmeniz de mümkün değildir.
Pazara asıl damgasını vuran Gündüzcü satıcılardır. Çok renkli simalar ve bunların acayip kronik vakıaları vardır.
Mesela Amerikano ihtiyarı. Yaşı doksanın üzerindedir. Pazar esnafı en eski püsküleriyle gelirken, O kıravatlı grant tuvalet takım elbisesiyle gelir. Kafası fötr şapkalıdır. Yaşlılıktan her tarafı titrediği için sürekli kafasını sallar, elindeki poşet yalpalanır. Ama sesi gürdür yüz metre uzaktan duyarsınız ‘Oo Amerikano Marllboro’, ‘Oo otomatik silah bir lira’ (sustalı bıçak) . Gözleri net görür, uzatılan parayı ta uzaktan tanır bir kartal gibi dalar ve eğer para sahte ise miktarına bakmaksızın anında yırtar, tabi bu yüzden sık sık çoğu kimse ile kavga etmek zorunda kalmıştır.. İşte bu enteresan amca, hala seksen sene önceki kaçak küflenmiş Amerikan Marlboro sigarasını satar. Bir köşeye çekilerek her beş dakikada bir miyavlayan kedi yavrusu gibi bağırtısı esnafın diline peresenk etmiştir,’oo Amerikano Marrlboro, oo otomatik silah’…
Japon Mülayime ne demeli. Sıska boylu, melül bakışlı, temiz yürekli bir delikanlıdır. Yürüteçli küçük bir el arabasına doldurduğu koli koli Japon yapıştırıcılarını pazarın bir ucundan öbür ucuna akşama kadar bağırarak satış yapar. Aman Allah’ım o ne ses, o ne tükenmez enerji ‘‘ Jaaapooon yapıştırırcı japon, beş tane billira ‘ avazı çıktığı kadar bağırır, ve bu çırtlak bağırtılı Mülayimden kimse hoşlaşmaz.. Tezgahının önüne geldiği her esnaf onun bir an önce uzaklaşmamasının stresini yaşar. İhtiyar Marlborocının tersine kimse bu bağırtıyı taklit etmez.
Birde pala dayı vardır. Pazarın ayakkabıcısı. Hani derler ya, ayakkabınız çalındı ise Topkapı’ya gidin, orada bulursunuz. O türden değil. Bu pala dayı pazardaki tüm eski ayakkabıları 1 YTL den toplar, hemen oracıkta pet şişe suyu ile yıkar, temizler, oracıkta boyar, yeni gibi gıcır gıcır yapar ve piyasanın onda biri fiyatına satar. Ayakkabıyı alanda sevinerek evin yolunu tutar. Hal bu ki bu ayakkabı Hoca Nasrettin’in altı kâğıdı gibi üç günde su koyuverir..Çünkü yırtık, sökük yerleri japon yapıştırıcı ile yapıştırılmıştır, sürülen bolca ayakkabı boyasıyla da kamufle edilmiştir. Bu bir kandırmaca değildir. Aslında alanda olayın farkındadır. Alıcı vatandaş eline aldığında yırtık sökük gözükmüyorsa, umursamaz çünkü onu bir iki ay idare edeceğini düşünerek ucuz yollu bütçesine göre razıdır..
Arap vardır meşhur siyah tenli bilgisayarcı. Bilgisayarın Türkiye’ye girdiği 1990’larda çok pahalı bir cihaz oluşundan dolayı vatandaş ikinci ele mahkûm dur. İşte uyanık Arap lakaplı vatandaş da bunu iyi değerlendiren bir esnaftır. Piyasada ne kadar çalışan çalışmayan bilgisayar ve parçası varsa toplar. Çalışanları ayırır tezgâhın altından yağlı müşterilere yüksek fiyattan, hatta mağaza fiyatının bile üzerinden satar. Çalıştıramadığını da poşetleyerek tuttura bildiğine satar. Satarda alan masumca sorar çalışıyor mu diye. O ise ‘vallahi billahi tallahi çalışır, çalışmazsa ben buradayım. Beni herkes tanır. Getir anında değişiriz’.
Alıcı bu sözü çaresiz kabullenerek evin yolunu tutar. Çalıştırabilirse büyük başarıdır, çalıştıramayansa bir sonra ki pazara koşarak gelir, çünkü iyi para vermiştir. Ne yazık ki pazarı alt üst eder aldığı vatandaşı bulamaz, Maalesef Arap uçmuştur. Birkaç hafta ortalıklarda gözükmez. İnat edenler bir süre sonra rastlasa da bir şekilde Arap onu yine ikna edip yıldırır.
Burada dolandırıcılık veya üç kağıtçılık yoktur çünkü bu pazarın özelliği budur, alanda razı satanda razıdır.
Bu ibretlik döngü bugünlerde yoktur, çünkü Arap kayıptır, nedeni ise artık bilgisayar satışı çok yaygınlaşıp ucuzladığı için insanlar daha çok bilinçlenmişlerdir. Kaybolan Arap da mecburen bu kurnaz pazarlamacılığını günün şartlarına göre bir başka yere taşımıştır.
Su testisi su yolunda kırılırdan bir hikâyenin baş aktörüydü Gâvur Ali. Bu hengâmeli pazarın bir başka ibretlik hikâyesi de Cd işidir. Pazar diliyle sidiciler dir. Her yerde olduğu gibi korsan sidiciler cirit atmaktadır. Ama ne korsan.. Açık sidi yok satar. Pazara üç ayrı yere tezgâh kurulur, başa ortaya ve sona. O tezgâhta iki milyona açık sidi satılır. Diğer esnaflar ikiyüz elli-beşyüz liraya sinek avlar iken bu sidicilerin başı karınca öbeği gibidir. Bu üç tezgâhın her birinin başında birer belalı gözetleyicisi vardır. Gözetleyicilerin görevi ise çıkan kavgaya müdahale etmektir. Kavga çıkma nedeni ise bu sidilerin çoğunun içinin boş çıkması ve iadeye gelenin feryadı dır. O gözetleyicilerinde bir başları vardır. O patrondur. Gelecek baskınlara karşı tetikteki organizatördür. Şimdi ise son çıkan yasalar gereği artık bu tezgâhlar satıcılarıyla beraber sır olup kaybolmuşlardır. Gâvur Aliye mi ne oldu, o da çıkan bir kavgada bıçaklanarak öbür dünyaya gitmiştir.
En kalitesiz peyniri, çürük domatesi, işe yaramayan ne varsa tablasına doldurup omuzlayan, kafasında yumurta kolisiyle avazının çıktığı kadar ‘yaani,yanii’ diye bağıran pideciden tutunda, pazarı haraca boğan balicilere kadar daha ne enteresan simaları vardır bu bitpazarının.
DEVAM EDECEK ...