Canlı Hayvan İthalatında Pis Koku!!!
Koku, parfüm kokusu olunca, onu burnumuzda oluşturan içindeki bitki veya sentetik esanslardır. Kokuyu oluşturan parfüm değilse onu bakteriler oluşturur. Kendimiz biyolog olmasak da ülkenin geçmiş tarihinin son bölümünü yaşadığımız tecrübelerden pis kokuyu oluşturan hayvancılıkta bakterileşmedeki kırk yılımıza bir göz atalım.Gıda güvenliğinden devlet sorumlu. Devlet bana güvenin üreticiyi zarara sokmayacağız, tüketiciye sağlıklı gıda ulaştıracağız, söz veriyoruz dedi ne zaman; Nisan 2010, İlk et ve canlı hayvan ithalat kararında!
Keşke tüm tüketicilerimiz bilinçlenebilselerdi de Gıda Güvenliğini denetlemede tüketicilerimiz ön alabilselerdi. Liderlik yapabilselerdi.
Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker bugün gazetelere verdiği demeçte ‘’ 50 bin tonluk canlı hayvan ithalatı için yeni ihale açılacağını bildiren Mehdi Eker, bu konuda sıranın özel sektörü geldiğini belirterek, şunları dile getirdi: “Önümüzdeki günlerde bu konuda tebliğ çıkaracağız. Ticaret değil, besicilik yapmak üzere özel sektöre ithalat izni vereceğiz. Özel sektör şu anda sadece damızlık canlı hayvan getirebiliyor. Şimdi, ‘300 kiloluk canlı besi hayvcanını getir, 7 ay besle, sonra sat’ diyeceğiz. Yani, getirip, doğrudan satmak olmayacak.” demiş.
Biz bu tür filmlerin aynısını da, benzerini de gördük.
Yıl 1979. Yeni kurulan Süleyman Demirel Hükümeti ülke ‘’ 70 sente muhtaç ’’ açıklaması ile döviz sıkıntısını dile getirdi. O zaman dövizde serbesttiyet yok. Mal ithal edecekseniz Dövizi Merkez Bankasından satın alacaksınız. Merkez Bankası döviz rezervinde sıkıntılı olduğundan sanayicilerin ithal edilecek sanayi mallarına her bir firma bazında kota verdi. Buna ‘’ Döviz Tahsis Belgesi ’’dendi . Sanayici ithal edeceği malın ismini, kapasite raporunu Sanayi Bakanlığı’ na veriyor ve tonaj gösteren Döviz Tahsis Belgesi’ ni bir kaç gün sonra bakanlıktan alıyordu. Film işte burada başlıyordu.
O malı ithal etmek için bu evrak gümrükte lazımdı.
Sanayici bir kendi ihtiyacına bakıyor bir de elindeki evrakta izin verilen miktara. Şaşırıp kalıyor. Çünkü ihtiyaç diyelim ki 100.000 ton, elindeki kota izninde ise 1000 ton yazıyordu. Devlet de haklı. Merkez bankasının kasasında döviz yok. O zamanlar kimse cebinde 100 usd bile taşıyamazdı. Bankadan da satın alamazdı. Ancak ithal edeceği bir mal varsa MB ‘na müraacat ederdi. Döviz sıkıntısı yok iken ithal edeceği mal kadar dövis satın alırdı. MB rezervinde sıkıntı başlayınca isteyen istediği kadar değil kısıtlı bir şekilde döviz tahsis edililiyordu.
Sanayiciler hemen Mutemet İthalatçı Firma (MİF) tayin ettiler. MİF’ in tabiiki büyük yük gemileri ,tanker gemileri de vardı. MİF’ ler , 1000 tonluk ithal kotası ile kendi gemisi ile 1000 tonluk mal yerine 100.000 tonluk malı liman gümrüğümüze getiriyor, gümrükçülere bir kaç kuruş verip gümrükten geçirip sanayicilere malı teslim ediyorlardı.
Ülkede döviz yok ama sanayicilerimizin parası var! olduğundan mutemed firmanın alacak teşkil eden 900 tonluk farkın parası yurt dışındaki hesaplardan hesaplara transfer ediliveriyordu.
1980 12 Eylül Sıkıyönetim mahkemeleri bu mutemet ithalatçı kaçakçıları tek tek tutukladı. Bunlardan bir tanesi hakim önünde haykırıyor: Sayın hakimler, ben kaçakçılık yaptı isem sattığım malın evraklarında şu kişiye sattığım bellidir. ‘’ Ben buradayım, Onlar nerede ’’, ‘’ K.Bilmem ne (sanayici) Nerede!’’ Diye haykırıyor. Bu işte gemilere usulsüz geçit veren sanık gümrük Müdürü AGK’ de sessizce dinliyor olmalı. Hakim, yaz kızım: Bilmem kaç yıl hapislerine! Ama hiç bir sanayici tutuklanmadı. İfadeleri bile alınmadı. Piyonlar tutuklandı, ceza aldı. Kaçak mallar müsadere bile edilmedi. Mafya tutuklandı ama mafyaya iş yaptıran anlı şanlı iş adamımız ve diğer iş adamları tutuklanmadı.! Süleyman Demirel Hükümetinden önceki Ecevit Hükümetinin Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı müdür
AGK’ yi atamıştı. 12 Eylül Yönetimi Tuncay Mataracı’ yı yargılamasaydı yukarıdaki olaylarda açığa çıkamazdı.
Yıl: 1994-95’ ler: Et fiyatları fırladı. Damızlık hayvan ithalatı açıldı. Gemilerde 1000 adet hayvan var ise 500 gösteriliyor, damızlık yerine, kasaplık danalar, 6-7 aylık buzağılarda gümrüklerden sallamalar! oldu. İthali serbest ülkede pahalı olan canlı hayvanlar o ülkeden değil ucuz ama yasak ülkeden getirildi, gemilerin seyir defterine bakan gümrükçü yok. Romanya’ dan ithalat serbest idi. Bizim hayvan ithalatçılar Romanya’ da fiyatları yükseltince yasak olan Ukrayna’ dan ithal ederek kaçakçılık yaptılar!
Armatörler de ne yaptılar bilinmez! Sahte Menşeei şahadetnameler (malın orjinini gösteren belgeler) bolca oluşturuldu.
Ve Gümrük bürokrat+ gemiciler+ özel sektör sahtecilik yaptı. Gümrüklerden bir hayvan yerine bir çok hayvan geçirildi. Bir kaç kişi yargı önüne sevk edildi. Atı alan Üsküdarı geçmişti. Besicilerimizin hazin ve ağır iflası gerçekleşti. Sonra ülkemizde bolca çeşidinden hayvan hastalıkları! O gelen hayvanlardan geçen Deli Dana hastası ülkemizde insanlar var! 1994-2010 arası deli dana hastalığına yakalanan insan sayısını, unutmaz isek Sağlık Bakanlığına soracağız.
Bu yıl şap önce Kars, Ardahan daha sonra Adana ve iç Anadolu’ da bir ilimizde görüldü. Diğer illeri de Tarım bakanlığı duyurmuyor ki öğrenebilelim. Ermenistan, Gürcistan' dan kaçak canlı hayvan kervanına bu sefer gümrüklerden kaçak geçiş mi yaşanacak? Göreceğiz.
Yıl Sanırım 2003’ lü yıllar. Ülkede Mısır sıkıntısı başgöstredi. Mısır ithal kapısı aralanıyor haberleri basında yer alınca yem üreticilerinden duyuyoruz ki Sayın Buğdayaktaran, Dış Ticaret Müsteşarlığı’ nın bağlı olduğu Sayın Bakan’ a oğlu için ricada bulunuyor: Nasıl yardımcı olabilirsiniz? Sayın Bakan, Mısır ithal Kotasının ihale ile dağıtılacağını söyleyince Buğdayakıtan’ ın boğazı düğümlenip yutkuna kalıyor. Mısır ithal kotası partiler halinde ithalatçılara satıldı. Bu kota miktarlarında mısır ithali için basına yansıyan bir yargılama işitmedik.
Yıl 2010- Özel sektör Tarım Bakanlığığı EBK’ nu devreden çıkartıp özel sektöre besi danası ithal izni verme kararı alıyor. Güya ithal edilecek besi danalarını satmak yasak olacak, güya besleyecek. Tarım Bakanlığı besi danası ithal edecek firmalar için bir Tebliği (Sayı : 27643-16.10.2010) yayınlıyor. Besi ithal edeceklerden bunları satmayacaklarına dair bir taahhütname istiyor. Taahhütnamenin firmayı zorlayacak hiç bir zorlayıcı yanı yanı yok. Banka Teminat Mektubu da istenmiş değil! Satmayacağını taahhüt edipte satanlar çarmıha filan da gerilecek değil.
Tebliğin 6. Maddesinde ithal besi hayvanları için karantina şartı konulur iken madde:5’ de kasaplık ithal canlı hayvanlar gümrüklendikten sonra hemen kombinalara sevki öngörülüyor. Yani Kasaplık ithal hayvanlar için Karantina şartı istenmiyor. Kamyonlardan indirilir indirilmez kesim!
Tebliğde ithal besiye çekilecek hayvanların mesela ayakları ithalatçı tarafından kırılıp bu beslenemiyor keseceğim dese gayet makul. Bir de bakıyoruz ki bir çoğunun ayakları kırılmış!
Ey damızlık üreticisi! Senin ineklerinin yavruladığı buzağılar da para etmeyecek. Besicilere senin besi danaların satın aldırtılmıyor, ithal ettiriliyor.
Damızlık hayvan ithalatı, ahır kapasitesi boş olan firmalara açık iken damızlık hayvan ithalatında istekliler yok. Ama besilik canlı hayvan ithal izni özel sektöre verildiğinde ithalata hücüm edecekler.
EBK, 50 bin tonluk ihale yaptı. Bir 50 bin tonluk ihale daha yapacak ve 100.000 ton edecek. İthalatçı firmanın kendi besleyeceği besi danası için için hazırlayanacak Bakanlık tebliğini gördük. Özel sektöre besilik canlı hayvan ithal
tebliği ne kadar mükemmeliyet arz etse etsin kaçakçılık; gümrükler, Armatör, ithalatçı, sahte menşeei şahadetnameleri ekseninde olması muktemel!
EBK’ zaten besilik de canlı hayvan ithal ediyor. Bu işin EBK’ dan alınıp özel sektöre tebliğlerle devrettirilerek gümrük kaçakçılığına, insan ve hayvan sağlığının riske edilmesine niçin çanak tutuluyor.?
Şimdi soruyoruz: Besilik canlı hayvan ithalatında özel sektörün önünün açılma sebebi nedir? EBK’ nun ithal ettiği besi danalarından satın almayan büyük özel sektör niçin EBK’ dan satın almayacak da kendisi ithal edecek? Kamuoyundan saklanan nedir?
Özel sektöre toplam verilecek canlı besi hayvan miktarı nedir. Ülke içinde et fiyatlarını kaç liraya düşürme hedefi var? Tüketicilere kaç liradan et yedirilecek, Damızlık Üreticileri cevap bekliyor.
Ülkedeki hayvan sayısının toplam rakamını kamuoyuna verince hayvan sayımız yeterli, spekülasyon var diyorsunuz. Spekülatörlerin üzerine niçin gidilmiyor? Ya hayvan sayısı yetersiz ya da spekülatör yok. Et ithalatı için at, eşşek eti yaygaraları kopartanlar spekülatörlerdir. Et, sucuk, pastırma işleyenler, ihraç edenler spekülatörlerdir.
Ya spekülatörleri kulağından tutup yargı önüne koyun, ya da hayvan sayımızın az olduğunun itirafını yapın da hayvancılığın yeniden nasıl ayağa kaldırılacağının projesini elinize verelim.
Pis koku önce üreticileri sonra tüketicileri vuracak!
http://groups.google.com.tr/group/cigsutureticileri
Bu kadar para içeride besiciye, yem sanayine yatırım olsa canlı hayvan ihtiyacı kalmazdı para da yurt dışına çıkmazdı. Liberal düşünce erbabı KİT'leri adları kalmayacak şekilde satacaklarını söylemiş öyle de yapmışlardı. Ne oldu? Anlaşıldı mı şimdi neyin stratejik önemi olduğunu?
Temmuz 17th, 2010 at 21:53Zannetmem. Çünkü karar alanlar hatalarından dolayı kendi ceplerinden bir şey ödemezler.
angus buzağıları 1-2-3 aylık olarak avustralya ve yeni zelanda'dan tanesi herşey dahil 150 tl ye getirtilebilir. 1 senede 400-600 kg canlı ağırlığa ulaşırlar. devlet bunu getirmeli ve bizzat köyde yaşayan evi-ahırı olanlara veya köye gidip bu işi yaparım diyenlere kişi başına en fazla 20 adeti geçmeyecek şekilde vermelidir. 1 sene sonra canlı ağırlık üzerinden 6-8tl fiyatlı alım garantisini de vermelidir. devlet hayvanları getirince ilk başta köylüye parayla satacaktır. 150 tl ye tanesi herşey dahil malolur... 100bin buzağı getirseler en az 10-15bin çiftçi bu işten gelir ve köy hayatını özendirme elde eder. dana başına 2000 tl civarında kar da köylülere kalır ve insanca köylerde yaşam olacağından göç de önlenmiş olur. büyükşehirlerde trafik azalır, trafik için trilyonlarca yatırıma gerek kalmaz.... daha nice olumlu sonuçları görülür... nerde bu kapitalist-sermayeye tapan devleti işgal etmişlerde bu düşünce... onlar ancak yahudi babalarından aldıkları emirleri uygulayan şerefsiz hainlerdir...
Temmuz 19th, 2010 at 03:1703 Temmuz 2010 Cumartesi 02:50:04
Teşekkürler Sayın Başbakanım…
Bana bu yazının sonunda okuyacağınız şiiri yazmama ilham verdiğiniz için.
Nefret nedir bilmeyen ruhuma son bir yılda nefreti öğrettiğiniz ve her gün seyrettiğim haberlerde artık hiçbir şeyin beni şaşırtmamasını sağladığınız için.
Bu akşam bana televizyonda bir şehit annesinin “Arif’im nerde” diyen feryadını dinlettiğiniz için…
Vatani görevini yapan ve bir bacağını kaybeden bir gazinin protez bacağını çıkartıp benim gururum bu diyerek feryat edip kendisine verilen gazilik belgesini yere fırlattığını görmemi sağladığınız için…
Yüzünün büyük bir kısmı yanık ve parçalanmış olan diğer bir gazinin benim gururum bu diyerek yüzünü gösterirken gözümden süzülen yaşlar için…
“Onları affediyorsunuz elleri kolları serbest dolaşıyorlar benim oğlum toprak altında onu da affedin bana gelsin” feryadını atan “Ana”nın kanlı gözyaşları için…
Bizim vergilerimizle bizden topladığınız paralarla 34 teröriste Cumhuriyet şenliklerini aratmayacak havai fişek ve lazer gösterileri eşliğinde kahraman nidalarıyla kendilerini adam sanmalarını sağladığınız için…
100,000 Kürt kökenli TÜRK vatandaşının zafer nidaları ile dans etmelerini ve yapmış oldukları miting’i Kürdistan Milli Marşı eşliğinde sonlandırırken, PKK bayraklarını TÜRKİYE semalarında dalgalandırdığınız için…
Tüm ŞEHİT ve GAZİLERİMİZİ bu akşam bir kez daha şehit edip gazi bıraktığınız için…
Daha bitmedi sayın başbakanım…
Siz ve diğerleri sayın Öcalan diyor ya merak etmeyin biz o vatan hainine ve size içimizden her dakika sayıyoruz...
Size kısaca kendimden ve atalarımdan bahsedeyim sayın başbakanım. Ben 400 yıl önce Karaman’dan Yugoslavya ya akıncı olarak gitmiş ve orada 400 yıl yaşayıp Balkan harbinde vatanını korumak için savaşmaya gelmiş babası Boşnak, annesi Arnavut kendisi önce TÜRK sonra Boşnak olan TÜRK vatandaşı Hüseyin’im.
Her şeyden önce vatan ve Türkiye diye büyütüldüm. Türkiye’mi Anamdan Avradımdan, Oğlumdan, Atamdan önde severek büyüdüm ve büyüyorum.
Nazım’ın Kadınlar şiirindeki;
“ Ayın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru”…
Mısralarındaki o kadınlardan birisi benim Büyük Halamdı. Büyük Amcam Çanakkale’de şehit düştü. Dedem bizi İzmir’den Çanakkale’ye savaşmak için 24 gün nasıl yürüdüğünün hikâyeleri ile büyüttü. Bize her zaman Vatan sevgisi aşılandı TEK VATAN... O da TÜRKİYE…
Biz hep önce TÜRK’ tük sonra Boşnak. Biz hiçbir zaman bölünmek, parçalanmak, ayrılmak, açılmak, kapanmak nedir bilmedik. Bunların konuşulduğu yerlerde bulunmadık… Komşum Rum’du, Sınıf arkadaşım Ermeni, En iyi arkadaşım Kürt, Eniştem Giritli, Mahallemizin Teyzesi Kavalalı, İlk Ustam Tatar, Dedem Boşnak, Büyük babam Arnavut, ilk sevdiğim Macar, Evlendiğim Giritli… Ama hepsi ilk önce Türk’tü.
Siz şimdi bizimle paylaşmadığınız bir karara varmışsınız adı "açılım".
Size benim çocucuğumun geleceği ile ilgili kararları alma yetkisini kim veriyor?
Siz hangi güçle bizimle paylaşmadan bu Vatan’ın geleceği ile ilgili bu kadar derin kararları alabilme yetkisini buluyorsunuz kendiniz de?
Size, sizin dilinizde sesleniyorum başbakanım. Unutmayın sizden büyük ALLAH var…
Siz Hz. Ömer adaletini bilir misiniz başbakanım? Hani birisini hakkı yenildiğinde karar verecek iken kararı hakkı yenilene bırakan Hz. Ömer.
Peki siz bu dağdan inen şaklabanları affederken bu vatan uğruna evlatlarını düğün dernek askere gönderip ALBAYRAK’LI tabutlarla geri alan ANALAR’ DAN, BABALAR’ DAN izin aldınız mı? Siz bu insanların vebalini kaldırabilecek misiniz?
Bu akşam televizyonda Cemal Süreyya’nın şu şiirini okudunuz;
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum.
Yıkadılar aldılar götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum…
Şimdi ben size aynı soruyu aynı şiiri bir şehit anası ağzından okuyarak sorayım…
Sizin hiç oğlunuz hain bir kurşundan öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum.
Yıkadılar aldılar götürdüler.
Oğlumdan ummazdım bunu kör oldum…
Şimdi ben size soruyorum; sizin oğlunuz şehit düşseydi aynı kararı bu kadar rahat verip, dağdan inin gelin sizi kucaklayalım oğlumu öldürdünüz ama olsun unutalım der miydiniz? Gelsinler diyorsunuz kan akmasın bir daha.
Sayın başbakanım biz küllerinden bir vatan yaratmış ecdadın çocuklarıyız. Şehidimizin ardından kan ağlar vatan sağ olsun deriz.
Bırakın o dağlarda kalsınlar o hainler biz onları o dağlarda gömeriz, ardından şehitlerimizin huzur bulmuş bedenleri ile gök kubbeyi başlarına yerle bir ederiz.
Bizim onların dönüşüne ihtiyacımız yok.
Ama durum başka siz merak etmeyin farkındayız…
Dünyanın en pahalı benzinini alıyoruz ağzımızı açmadık…
En fazla vergisini ödüyoruz ağzımızı açmadık…
Deprem oldu özel iletişim vergisi dediler vatan sağ olsun dedik…
Maaşımızdan %49 kesip ortalama yaşam ömrü 71 yaş olan vatanımızda 66 yaşında emekli olacaksın dediniz ağzımızı açmadık…
1,5 lira konuşulan telefon için 24 lira fatura ödedik gık demedik…
Faturalarımıza güneydoğuda kaçak kullanılan elektriğin bedelini eklediniz ödedik…
Kız çocuklarını 14 yaşında satmasınlar diye KARDELENLER dediniz yardım ettik…
Size şimdi bizden…
Bundan böyle bu VATAN’A verilecek evladım yok, ne olursa olsun umurumuzda değil, Kürdistan da kurulsun Amerikalı da gelsin vatanı alsın fark etmez… Artık hiçbir bedel ödemeyeceğiz… Bundan böyle yurt dışlarında herkese Türkiye ve Türk insanını anlatmayı keseceğiz…
Ya da tüm bu medyadaki açılım şovları ile gaza gelip sokağa çıkıp önümüze gelen Kürt kökenli ya da Alevi vatandaşları öldüreceğimizi, birbirimizi katledeceğimizi… Bundan sonra ne yaparsak yapalım nafile aman susalım başımıza bir dert gelmesin diyeceğimizi sanıyorsunuz ya!
Biz bu oyuna gelmeyeceğiz Mister President.
Biz sizin ve sizin akıl hocalarınızın ve diğerlerinin ne yapmaya çalıştığının FARKINDAYIZ…
Biz sizin pek tanımadığınız bir kurtarıcının çocuklarıyız ve biliriz ki TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR.
Bu yüzden bu defa bizi bize kırdırmanıza izin vermeyeceğiz.
ALLAHIMDAN SİZİN GÖNÜL GÖZÜNÜZÜ AÇMASINI VE ŞEFKAT TOKATINI HAKKIYLA İNDİRMESİNİ DİLER…
SAYGILARIMI SUNARIM…
Hüseyin Yardımcı…
Temmuz 19th, 2010 at 14:00İÇİ BOŞ PROJELERLE DEVLET YÖNETİLMEZ
Kürdistan olgusu ve Kürtlük fikri tarihsel ve toplumsal temelleri ne olursa olsun,esas itibariyle 19. Yüzyılın başlarında İngiliz,Fransız ve Rusların hayatiyet verdiği birer olgu olarak ortaya çıkmış ve bu temelde şekillenmiştir.
Temmuz 19th, 2010 at 14:04İçeride de işbirlikçi bazı Sivil Toplum Örgütleri ve beceriksiz yöneticiler.Bazı basın yayın kuruluşları ve kalemşörler.Sözde aydın geçinen bir avuç medya oyuncularıdır.
Yöneticilerimize danışmanları 1925 yılında Musul-Kerkük konusu gündemdeyken Şeyh Sait Ayaklanmasını anlattılar mı acaba. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin, Milli devlet olunduktan sonra bölgede ki aşiret reisi,ağası,mir ve şeyhlerinin menfaatlerinin tükenmesi sonucu ayaklanmalarını. Cumhuriyet döneminde birçok küçük mahalli isyan olmuştur.Onlar daha hazin ve daha düşündürücüdür.Bu isyanlar Sason’da,Mutki’de,Eruh’ta,Pervari’de olmuştur ama muhtevaları hep aynıdır.
1970’li yıllar da ortaya çıkan TKP dışındaki örgütler,1968-1971 yılları arasında kurulan THKO,THKP-C ve TİİKP gibi sol örgütler ile DDKO(Doğu Devrimci Kültür Ocakları) gibi Kürtçü örgütleri.Irak’ta İngilizlerin maşası Şeyh Mahmut BERZENCİ yi.Bugünkü Barzani ve Talabani aşiretlerini.
Bu olaylarda KÜRT insanı insafsızca kullanılmıştır.Eğer PKK örgütünün katlettiği insanlara bakarsanız bunu sizlerde görebilirsiniz.Oynanan oyunları.
Türkiye’yi yönetenler içi boş proğramlarla ülkeyi idare ettiklerini zannediyorlar.Bir çok AÇILIM icat edildi.Bütün mesele bitti zannettiler.2002 de iktidar olamak için millete vaatlerini şöyle bir hatırlayınız.İşsizliği ,yoksulluğu,yolsuzluğu ve birde her zaman beslendikleri üniversitelerde ki Türban meselesini çözmek değimliydi.Bu konularda danışmanları yöneticilerimizi kandırıyor.Hatta bazen kandırmakla yetinmiyorlar hakaret bile edebiliyorlar.(Süpürmeyin kullanın diyerek.)Vaat edilenler nerede Türkiye gündemine getirilenler nerede.
İçi boş isteyenin istediği yöne çekebileceği açılımlar.Eğer bir fikrin yoksa önceden danışır sonra lafı ortaya atarsın.
Pkk terör örgütüyle mücadele.ABD nin bilgisi olmadan yapamayacağın bir konuyu niçin ağzından çıkarırsın.
Komşularla sıfır problem.İsrail komşumuz olmadığı için onunla birazcık oynaşabiliriz.
Etnik kökencilik.
Azınlıklar meselesi. Dinler arası diyalog.Ilımlı İslam.Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı.Ekümeniklik ve ruhban okulunu da açacağız.Ermeni kilisesini Van da açtık.
2002 Yılından önce duyduğumuz,bir takım terimler açılımlar.Bu yıldan sonra kamu kurum ve kuruluşlarıyla kavgalar türedi.
YÖK ve Üniversitelerle kavga.
Ordu ile kavga.
Siyasi Parti Liderleriyle kavga.
Hukuk kurum ve kuruluşlarıyla kavga.Referandumun esas amacı Hukuku dize getirmek.
2002-2010 Türkiye’nin geldiği nokta budur.İşsizlik diz boyu.Yolsuzluklar hele bir hukuk kurumları devreye girebilse daha neler görecek TÜRK milleti.Yöneticilerin hepsi devlet kesesinden geçiniyor ve çocuklarına gelecek hazırlıyorlar.Usullü usulsüz.Hele bir Dokunulmazlıklar kalkabilse.Kaldırılsa.Üniversitelerde TÜRBAN meselesi de hallolmadı.Sayın Bahçeli önce devletim milletim dediği için anayasa değişikliğine AKP ye destek vermişti. 2007 de oluşan Meclisteki toplantıya katılarak sayın Cumhurbaşkanının seçiminin gerçekleşmesini sağlamıştı.Acaba sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini mi hazmedememişti birileri.
Devlet ve Millet konularında en duyarlı davranışı MHP ve onun Lideri Dr. Devlet BAHÇELİ göstermiştir.Bu konuları sözde bir kısım aydın iyi incelesin.Devleti yöneten siyasi iktidarda.Söz verdiği meselelerin hallolmasında yardımcı olan MHP ye biraz edep ve adap dışı konuşarak kızdırmamalıdır.PKK terör örgütünün çökertilmesi planları MHP liderinde mevcuttur.Aynı TÜRBAN ve CUMHURBAŞKANLIĞI meselelerinde olduğu gibi.
Türban meselesini anayasa mahkemesine götürüp iptal ettirdikten sonra Çarşaflı vatandaşları partiye üye yapan CHP zihniyetine de ne demeli.Karışmasaydın da AKP ve yöneticilerinin gerçek yüzleri ortaya çıksaydı.
Beyler TÜRK kamuoyunu fazla meşgul ediyorsunuz.12 Eylülde REFERANDUM var.Vatandaşlarımız neyi yada neleri oylayacağını biliyorlar mı.Yoksa yine kaderine mi razı olacak TÜRK MİLLETİ.Evet bazı sözde yazar ve aydınlara diyorum ki.Her milliyetçi MHP li olmadıkça Türkiye’nin üzerinde dış güçler tarafından oynanan oyunlar bitmeyecektir. Her ÜLKÜCÜ MHP ye oy vermedikçe de her vebale ortak olacaktır.
Şimdi de Liderlerle buluşma .Liderlerle buluşma öncesi sergilenen tutum ve davranışları seyredenler oldu mu? Had bilmez tavırlar sergilersen seninle kimse görüşmez.Doğu ve Güneydoğu ile ilgili bir problemin varsa, bir tane de Kürtçü Marksist Leninist olmayan bir danışman bulursun ondan biraz bilgi alırsın olur biter.Eğer problemi çözmek istiyorsan. Bu ülkenin bir problemi vardır beyler…
Ne mutlu TÜRKÜM diyemeyen yöneticilerden kurtulmak.
REFERANDUM VE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Anayasa değişikliği ili ilgili Millet Vekillerinin çalışmalarını Meclis Televizyonundan canlı seyreden oldu mu?Benim ne demek istediğimi onlar anlarlar.Komisyon çalışmalarında uyuyan ve oy kullanma anı sandığa gidip oy kullananlarca hazırlanan anayasa metnine hayır derim.Herkes kendi iradesini kendisi koyabilmeli. Benim tercihim böyle.Oylama da hangi maddeye evet hangi maddeye hayır denileceğini bilenlere sözüm yok.Farklı konularda ki maddelere bir seçenekli oylama olmayacağını anlatmak istedim.12 eylül anayasasını değiştirmek isteyenler için en önemli bir konu vardı.Dokunulmazlıkların sınırlandırılması.Seçim barajının indirilmesi.Siyasi partiler kanunu.Bu konular hakkında hiç hazırlık yapmayan siyasi yönetim,bu dağın doğurduğu fare için mi büyük değişim deniyor.
Sorgulamadan sandık başına gidenleredir bu sözüm.Farklı açılardan araştırmadan oy kullananlar vebal altındadır.Hele devlet millet sevdalıları daha fazla vebal altındadır.Hele milliyetçiler çok akıllı olu, vebalden kurtulmak için bin kere düşünmelidirler.Eski anayasa maddeleri ile yenilerini görmeden-karşılaştırmadan konuşmak biraz aldatılmışlık olur bence. Anayasa değişikliğine gözü kapalı kabul edenlerin mantıkların ANLAYAMIYORUM.. PKK terör örgütü militanlarının ölüleri ile şehitleri bir tutanlar.Şehide kelle ,Apo’ya sayın diyenler.Askerlik yan gelip yatma yeri değildir diyenler.Ben babalar gibi satarım diyenler.Ben ülkemi pazarlamak için iş başına geldim diyenler.Gördükleri rüyalarda ABD ye Kılıvlınt’ta ameliyata gitmeleri gerektiğini söyleyen yumurtacılar mı.Türkiye’yi açılımlarla çıkmaza sokanlar.Habur’da terör örgütünün ayağına mahkemeleri getirenlere mi.Türk milletinin senelerce biriktirdiği yatırımları yabancılara satanların mı.Bir yıllık karı ile TÜRK Telekomu’u yabancılara satanların mı.Limanları,Bankaları yabancılara satanların mı.İçeride vatandaşlarına şov yapmak için dışarıda başka içeride başka konuşanların mı.Çocuklarına askerlik yaptırmayıp çürük raporu alanların mı.Çocuklarına gemicikler alınırken vatandaşların çocuklarını KPSS peşinde koşturanların mı.Dinci-Marksist-Leninist militanların akıl hocalığıyla yöneticilik yapanların mı.Ermeni kiliselerini restore edenlerin mi.Kuran Kursu yıktıranların mı.Baş olabilmek için gerekirse PAPAZ elbisesi bile giyerim diyerek HAHAM elbisesi giyenlerin mi. İktidara gelince halledeceğim dediği meseleleri hiç anmayanların mı(yoksulluk,yolsuzluk,işsizlik,türban).AB bir Hıristiyanlar kulübüdür deyip daha sonra AB kapılarında dolaşanların mı.İçeride ki bütün kurum ve kuruluşlarla kavga edip oraları ele geçirdikten sonra sesini çıkarmayan tutarsız davranışlar gösterenlerin mi.
Terör ile mücadele verilen tavizler neticesi geldiği durum karşısında ABD dayanışmasına gitmeden karar veremeyenlerin mi. Danışman ZAPSU’nun çöpe süpürmeyin kullanın denilenlerin mi. Hükümetin yanında olanlara kimler.Dün hakaret eden Numan beyler.Numan bey dün takiyye mi yapıyordu. “Bu değişiklikten sonra, adalet arayan vatandaş hakkına daha erken mi kavuşacak,adalette gecikmelerin önüne mi geçilecek. Hâkimlerin iş yükü mü azalacak,mahkemeler duruşmaları mı hızlandıracak. Avukatların yazdığı dilekçelerin okunması için daha fazla zaman mı harcanacak.Yargısız infaza dönüşen tutuklamalar mı sona erecek.Hâkimler üzerindeki baskılar mı kalkacak.Adliye personelinin özlük haklarında bir iyileşme mi yapılacak.Temyiz mahkemelerindeki dosyalar mı eriyecek.Sonuç olarak biri çıkıp bana anlatsın.” “Bu anayasa değişiklikleri halkın hangi sorununu çözecek ki, adına “yargı reformu” denmiş.” Akademik düzeyde sürdürülen “şekil yönünden inceleme” tartışmasından ise, bir şey anlayan yok gibi. Hükümet ve yandaşları diyor ki, mecliste çoğunluğu sağlayan parti Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini de değiştirebilsin. Değiştirecek de ne olacak sanki. Halkın hangi sorunu çözülecek. Milli gelirden kişi başına düşen pay mı değişecek.İşsizlik mi ortadan kaldırılacak,KPSS mı ortadan kaldırılıp işkenceye son verilecek. Yolsuzluklar mı yok olacak,devletin malını çalanlar hukuk önünde hesap mı verecek. Hayat pahalılığı mı bitecek,işçi,memur,emekli,çiftçi huzura ve rahata mı kavuşacak. Can ve mal güvenliğimiz mi sağlanacak. Terör mü sona erecek. Çiftçinin ürünü mü para edecek. Hayvancılık mı gelişecek,et mi ucuzlayacak. Yabancılara peşkeş çekilen milli ve stratejik işletmeler geri mi alınacak,tüyü bitmemiş yetimin hakkı mı korunacak. Madenleri işletmek üzere vatandaşa bir imkan mı sağlanacak. Eğitim sorunları mı çözülecek,bir daha 30.000 öğrenci sıfır almayacaklar mı. Sanayicinin yüzü mü gülecek,yeni yeni fabrikalar mı açılacak.
Soruları artırın artırabildiğiniz kadar… Hükümet ve yandaşlarının kafası en iyi hile i şer’riye konusunda çalışıyor galiba. Olası bir iktidar değişikliğinde hesap vermekten kurtulmak için giderayak, kendileri için bazı tedbirler mi almak istemektedirler. Yüce Divan’ın hâkimlerini bugünden seçmek, tedbirlerin en önemli ve sonuç alınacak olanıdır. 12 Eylül’de önümüze konacak olan sandığa “evet” pusulasını koyarsak, devleti talan edenleri de hesap vermekten kurtarmış olacağız!.. Bu nedenle neye “evet” diyeceğimizi çok iyi anlamamız gerekir. O bakımdan herkesin üzerine düşen görev: Gerçeği araştırıp öğrenmek ve ona göre oy kullanmaktır. Geleceğimizi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda, dedikodu düzeyinde kalan bilgilere itibar edilerek oy kullanılamaz… İhanet bile bundan daha kötü olamaz!.. “Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey,kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır.””Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.” Mustafa Kemal ATATURK
Temmuz 19th, 2010 at 14:05KONUMUZ REFERANDUM MU KIŞKIRTMAK MI
Temmuz 22nd, 2010 at 13:23Yalancı kim? işittiğini söyleyen...demişler.
Salı günlerini iyi değerlendiriyorum.Neden mi? Parti genel başkanlarını yüzlerini,mimiklerini seyrederek dinliyorum.Tabi dinleyenleri ve alkışlayanları da.20.07.2010 tarihinde ki genel başkanların konuşmalarını ve dinleyenlerini de sabırla izledim.Böyle bir ülkede böyle bir sivil irade elinde olmaktan biraz sıkıldım biraz üzüldüm.Birilerinin sırtından siyaset yapmak.İnanmadığı insanların üzerinden siyaset yapmak.Bir zamanlar neredeyse anarşistlik ile suçladıkları insanlar üzerinden siyaset yapmak.Yada açılımların üzerinden.Azınlıklar üzerinden,fakir fukara üzerinden siyaset yapmak.Maden ocaklarında hayatına kaybedenlere kadercilik oynamak ve kendi korumasını iki katına çıkarmak.(kendimize kadercilik yoktur).Bunlar beni ilgilendirmiyor.Bir konu beni çok ama çok rahatsız etti.Şehit Ülkücü Mustafa PEHLİVANOĞLU ve rahmetlinin kötü bir oyunda adının geçirilmesi.(Oy avcılığında)
Bir zamanlar sıkıntı çekmiş ÜLKÜCÜ üzerinden oy avcılığı yapılıyor galiba .Kürsüde ağlamaklı rollere kanacak ülkücü var zannediyorlar galiba. 12 eylül de mağdur edilen vatanperver,milliyetperver insanları kandırmak için bugünleri mi beklediniz.Buna kan üzerinden siyaset deniyor olsa gerek.Sormuşlar bir insana “karşındakini nasıl bilirsin.” Oda demiş ki “KENDİM gibi.” Aynı gün asker şehitlerimiz de vardı ama onlar bir cümleyle geçiştirildi. Şehitlerimize Allahtan rahmet dilerim. Halbuki onların arkasından da bolca nutuklar atılabilirdi . Çünkü asker şehitlerimizin sayısı çoktu 6 şehit. Onların ailelerini de kandırmaya çalışılabilirdi. Yoksa ÜLKÜCÜLERİ kandırmak daha kolay ve daha çok oy mu getirecekti.Ya da konular hakkında ilgisizliği olduğu için verilen metne sadık kalarak mı konuşuldu.
Hiçbir konuda bilgisi becerisi proğramı olmayan yöneticilerin baş vurdukları taktiklerdir bunlar.Eğer bir yerlerden alınan emirlerle yürüyorsanız do zamanda olayı akışına bırakır konuları değerlendirirsiniz .Yada bir yerlerden metinler hazırlanır ve okursunuz.Okuyanlar ayrı bir dert dinleyip anlamadan alkışlayanlar ayrı bir dert.12 eylül mahkemelerinde şehit olarak hayatını kaybeden Mustafa PEHLİVANOĞLU asıldı diyor konuşmacı;ağlayarak üzülerek,yutkunarak.Ötekiler de alkışlıyorlar.Çok garip bir kompozisyon.Bu da gösteriyor ki konuşanda alkışlayanda konudan habersizler ve samimiyetten uzaklar !..“ Bir Afrika Atasözü:Sular yükselince, balıklar karıncaları yer.Sular çekilince de karıncalar balıkları yer.Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir.Çünkü kimin kimi yiyeceğine.Suyun akışı' karar verir...
Eğer yaptığınızdan eminseniz işinizi yapmanız gerekir. Yani ANAYASA değişikliğinin ne getirdiği ne götürdüğü anlatılmalıdır.Neden evet, neden HAYIR anlatılmalıdır.Yoksa anlatılacak pek bir şey yok mudur.Basit mantık oy avcılığı yaparak iktidarlık ömrünü uzatmak mıdır.İktidara gelmekte gitmekte normal olmalıdır.Demokrasi,bilgilendirme ve bilgilendirme sonunda,insanların gönlünün alınması ile onların yönetimini belirli süreler içinde elinde bulundurma tekniği olmalıdır.Yoksa iktidar gücü elden gidince bir takım sıkıntılar mı başlayacaktır acaba. Milletten gizlenen bir şeyler mi var acaba.Yoksa Anayasa taslağı sırlarla mı doludur.Farklı konulardan oluşan bir grup metne evet, HAYIR oyunumudur.Bugüne kadar AÇILIMLARIN içi doldurulamadı.36 etnik köken anlatılamadı.Enflasyon düşmesine rağmen çarşı pazarın siftahsız kepenk kapandığına bir açıklama getirilemedi.Satılan bunca fabrikaya rağmen iç ve dış borcun neden iki kat arttığı anlatılamıyor.
Komşusu aç iken tok yatanlar açları doyurmayı değil de etrafını doyurmayı gerçekleştiriyor.
Bence referandum öncesi bizlerin her konuda bilgilenmemiz gerekir.Bir referandum nasıl yapılır.Kaç konu hakkında bir cevap verilir.Hazırlayanlar kimlerdir ve hangi ortamda hazırlanmıştır.Hazırlayanlar uyanık mıdır uyuyorlar mıdır. Sivil anayasa olduğu için oy vereceğim gibi çok sığ bir mantık kullanarak ülkemizi ve insanlarını sıkıntıya sokmayalım. Vebali olduğunu da unutmayalım.Önceki anayasa maddelerini ve oylanacak taslağı okuyup teknik konularda bilgi almadan oy vermenin vebalini söylemek istiyorum.
Bir söz vardır:Bilmeyen ve bilmediğini de bilmeyen aptaldır,ondan sakının.Bilmeyen ve bilmediğini bilen bir talebedir,ona öğretin.Bilen ve bilmediğini bilmeyen uykudadır onu uyandırın.Bilen ve bildiğini de bilen akıllıdır,onu takip edin diye.
Demez miyiz ki;tahsil cehaleti alır,eşeklik baki kalır diye.
Aynı ülkede yaşayan insanlar birbirlerini ufak bir menfaat uğruna kandırmamalıdırlar.” Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama ; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır.“ "Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır." Mustafa Kemal ATATÜRK
MİLLİ BİRLİK MİLLİ ANAYASA
Emperyalizm yüzyıllardır aynı taktiği kullanıyor , böl parçala ve yönet .Bölünmüşlük karşı tarafa emperyalizme hizmettir .
Temmuz 30th, 2010 at 17:46Gün milli güçlerin bölünmüşlüğüne en kısa zamanda ve acilen son verme günüdür.
Yüce Türk milletini Milli Birliğe, bölünmüşlüğe son vermeye davet etmeli bütün kurum ve kuruluşlar.
Her birimde milli birlik girişimlerini başlatalım.Söz konusu Vatansa gerisi teferruattır diyerek, aramızda ki ikinci derecede ki meseleleri ayrılık olarak görmekten vazgeçelim.Milli güçler hayatın her alanında birleşirlerse ve bilinçlenirse ülkenin çıkarları korunuyor demektir.
Vatanınıza-Vatanımıza sahip çıkın-çıkalım.Şehitlerimizin arkasından Şehitler ölmez vatan bölünmez sloganı atıp dağılan kitle olmaktan kurtulalım.O zaman şehitlerimize gereken değerleri vermiş oluruz.Vatan namustur satılamaz yazmak , demek yetmez .
Her konuda milli menfaatleri gözetelim ve çevremizi bilgilendirelim. Bilinçli topluma nifak giremez.
Milli birlik yapısı ve çatısından kaçanları da TÜRK kamuoyuna teşhir edelim.Milli birliğimizi en kısa zamanda gerçekleştirelim. Hiç bir kimse ,birilerinden görev beklemesin.Görevi kendi alsan.VATAN,DEVLET,MİLLET.
Türk bayrağı altın da bütün millet olarak birleşelim .Bakınız evetçi cepheye ortak konularına:
BARZANİ;Türkiye'de 12 Eylül'deki refandumu önemsediğini, hükümetin zaferini istediğini söylüyor.değil PKK militanı kürt kedisi bile vermem diyen.
PATRİKHANE öyle.HSBC'nin(İngiliz bankası) ekonomistlerine göre,Türkiye ekonomik olarak zirveye oturacakmış.
Ermeni lobisi ''evet''istiyor.Kandil'den destekler, TBMM Çiçekleri eşliğinde geliyor.Birilerinin gazetesi TARAF da ''evet'' diyor.ABD,AB evetçi. HSBC, KOÇ çalışanlarına baskı yapıyor!
ALARKO ihaleleri için televizyonlar ''evet''reklamı veriyor.2003'teki IRAK İşgali sırasında 7'den 77'ye tüm Iraklı kadın-erkeğe tecavüz eden ABD askerleri için dua ederler. BOP Eş Başkanı'yım derler.Askerlerimizin katili BARZANİ'ye ''ABİ'' derler.IRAK Kürdistanı derler.Vatandaş iş ve aş bulamazken,birilerinin,oğlu gider; en büyük iş ortaklığı yaparlar!
Şimdi, yasalar çıkarılıyor.Yargı, onlara bağlanıyor.
Bu kadar karşı duruşa, Türk Milleti'nin ve Türk Bilim Adamları'nın direnmelerine rağmen .
Neden?
1000 kişi içinden, sadece 2 oy alanı REKTÖR olarak atayan iktidarın, atayacağı HAKİM mi buna ''hukuksuz'' diyecek.İşte TÜRK TELEKOM.Resmen soyuyor.Soyma bu milleti'', diyecek Yargı mı var. AB, ABD'li tüm şirketler bastırıyor!
Yeni bir CAMBAZA BAK OYUNU olarak.Bir de 20 temmuz 2010 senaryosu var;
Kutsal bir davası olmayan, kutsal davası için çile çekmemiş, idama gitmemiş, kara toprağa girmemiş, mücadele etmemiş dava arkadaşları olmamış. Hayatı, kutsal değerleri istismarla geçmiş ve çizgisini muhafaza ederek siyasette tutunmaya devam eden. Onun siyasi geleneğinden gelenlerin tamamında görülen "Çilesiz Hayat, Lüks Yaşam" tarzını en yoğun bir şekilde yaşıyan. Bir eli yağda, bir eli balda.Kim bu diyorsanız,20.07.2010 günkü grup toplantısında ki ağlayan adam.Grup toplantısında çok güzel istismar kurgusu yaparak idam edilen Ülkücü ve solcu gençler üzerinden referandumda oy devşirmeye çalışan ve yapmacık davranışlarla gözyaşları döken ağlayan adamdan.
Bir fikir adına omurgası olmayan siyasi menfaatler için herkesi ve her şeyi istismar edebilme potansiyeli olan ağlayan adam'ın timsah gözyaşları yine Türkiye'nin gündemine oturdu. Ağlama konusundan yalnız bırakmadı ağlayana alkış çalan adamlar. Hele Ülkücü şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu'nun anasına, babasına gönderdiği mektubu sansürleyerek okurken sergilediği yapmacık davranışı hem tiksinerek, hem de gülerek izledim. Ülkücülerin ve solcuların yaşadığı acılara ait argümanları toplayıp, bunlar üzerinden siyasi adapsızlık yapılınca başka nasıl karşılayabiliriz ki?
Ülkücü Hareketin sembollerine, fikrine, mücadelesine, Başbuğuna, Liderine, şehitlerine öteden beri büyük kin ve nefret duyduğu bilenen birinin Ülkücü şehidin mektubunu okuması ve bu yöntemle Ülkücüleri referandumda etkilemeye çalışması, sadece siyasi adapsızlık ve görgüsüzlüktür. Ümraniye’de şehit edilen 5 ülkücü işçi için söylediklerini. Bu siyasi sömürüye kimse inanmadı. ABD'nin "Bizim Çoçuklarından" olan Kenan Evren'in idam ettiği Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunda yer alan "Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır. Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın." kısımlarını sansürlüyor ki, bununla hem milliyetçilik alerjisini gösteriyor, hem de şehidimizin vasiyeti gibi olan "Ağlamayın" kısmının yüzünü kızartacağını da düşünüyor metni yazanlar.
Ülkücülerin, solcuların yaşadığı acıların, çilelerin hiçbir önemi yoktur. Buna niyet okuyuculuğu da deseniz bu böyledir.İsterseniz gündem değişikliğinde gizlenen konuları bir takip ediverin.O sadece siyasi hedeflerine, onların yaşadığı acıları merdiven yapmaktadır.Kenan Evren onları idam ederken, onları işkenceden geçirirken memnuniyet duyan bu zihniyetin, bugün onlar üzerinden siyasi propaganda oluşturması siyasetin en çirkin halidir.Televizyonlar da 12 eylül mağduru olduğunu söyleyen “Bazı mümtaz şahsiyetlere” soran yok mu?Hangi konuda mağdur olduklarını.Neresinden mağdur olduklarını.Kimler soracak bu soruyu onlara,ESAS MAĞDURLAR!Bu vatanı kanları canları bahasına koruyanlar müdafaa edenler.Ülkücüleri bu kadar kolay lokma mı zannediyor bu zavallı duygu sömürücüleri.
Kenan Evren'e karşı en ufak bir olumsuz bir düşünce taşımayan, Kenan Evren'in ABD damgalı ihtilaline zerre kadar tepkisi olmayan birinin bu gözyaşları, 12 Eylül mağdurları için hakaretten öte bir anlam ifade etmemektedir. Timsah gözyaşları dökenler aynı düğünlerde beraber nikâh şahitliği yaptığı Kenan Evren'e "O adam varsa, aynı masada oturmam, o düğüne gelmem." diye niçin tepki göstermemiştir? Ya da "Kardeşim Abdullah Gül" hitaplarında bulunduğu Cumhurbaşkanı, Kenan Evren'i Çankaya Köşkü'nün baş konuk yaptığında neden bir tavrı olmamıştır? Ya da Kenan Evren gazetelerde, televizyon ekranlarında hükümetin politikalarını övdüğünde "Bizim senin desteğine ihtiyacımız yok" diyebilmiş midir?
Bunların hiçbirini yapmamış ve yapması mümkün olmayan birisi ABD'nin "Bizim Çocuklar" diye etiketlediği Kenan Evren'den hesap soramaz. Sahte gözyaşları, istismarlarla 12 Eylül 2010 tarihinde kazanan olup, ABD'yi yine kazandırmaya devam etmek istemektedir.
Manevi değerlerimizi bitirmek istiyorlar,ÖNCE TÜRK'Ü İSTİYORLARDI, ŞİMDİ TÜRKİYE'Yİ İSTİYORLAR.
Tanrı Damarlarını Türk Kanı Taşıyanları ve Türklüğe Gönül Verenleri Korusun!
HAYIR da HAYIR vardır.