Canım Demokrasi
Neden oy veriyoruz? Demokratik hakkımız olduğu için mi? Bizi, bizim seçtiklerimiz yönetsin diyemi? Demokrasi bu mu demek ? Yoksa halkın kendi kendisini yönetmesi için mi? O zaman Türkiye dünyanın en demokratik ülkesi çünki Türkiye’nin şu anki durumu kesinlikle halk oylarının eseri. O zaman bir kez daha soralım:
Nedir demokrasi? Eğer demokrasinin yukarıdaki tanımlarından en az biri doğru ise “her toplum hak ettiği gibi yönetilir” ile aynı anlamımı taşıyor? Madem demokrasi böyle birşey, bizim şu anki durumumuz sürpriz değil öyleyse. Yani 11 yıl öncesine kadar dünyanın kendi kendisini doyurabilen 7 ülkesinden biri iken şimdi bizimle hiçbir ilgisi olmayan mali krizlerde işsizlik oranı Cumhuriyet tarihinin en üst düzeyine gelebiliyor. Tarih saptırılabiliyor. Din siyasete alet edilip insanlar kandırılabiliyor. En dogmatik, kült, asla değişmez dediğimiz hatta karşı durmak için uğraş verdiğimiz siyasi-simge giysi biçimleri seçim dönemlerinde “açılım” adı altında benimsemiş görünebiliyoruz. Devlete hizmet ettiği varsayılan cevval vatansever katiller parti kurabiliyor. Türkiye’yi her anlamda kurtarabilecek ve en az 50 yıl boyunca kimseye muhtaç bırakmadan ayakta tutabilecek gerek coğrafi gerek tarımsal, tarihi, turistik zenginlikler dışında madeni zenginliklere sahip olmamıza karşın hiçbirini hemde hiçbirini kullanamıyoruz. Sonra seçim dönemi geliyor ve oy kullanmak için sandığa gidiyoruz.
Tabi bir de seçim kampanyaları var. Bu demokrasi hakikaten güzel birşey. Demokraside seçim var! Seçim olunca seçim kampanyası var. Eh kampanya olunca sırasıyla kömür var, erzak var, beyaz eşya var, saçılan paralar, verilen davetler, yemekler, düzenlenen geziler, o güne kadar adını bile bilmediğiniz, kapısına gittiğinizde it muamelesi gördüğünüz, seçim döneminde hep güleryüzlü oranızı buranızı yalamak için kırk takla atan yerel yöneticileriniz, bakanlarınız ve milletvekilleriniz var.
Yeni asvaltlar, yıllardır bitmeyen ama seçim öncesi ardı ardına açılan yollar, köprüler, geçitler, sanayi hamleleri, düşen vergiler, indirimler, faizler, devlet arazileri, bu araziler üzerine yapılmış kaçak yapıların oy için tapuya dönüştürülmesi var.
Düşen maskeler, görünen keller, birbirleri için ağza alınmayacak laflar eden çapsız, terbiyesiz, eğitimsiz, basit, ağzından çıkanı kulağı duymayan parti başkanları, bakanlar var. Azarlama var, itilme, kakılma ama yinede el üstünde tutulma gösterme çabası var.
Yani velhasılı demokrasi güzel birşey. Herşey bir kenara demokrasiyi kullanarak demokrasiyi bu topraklara – tüm arkadaşlarını ve dostlarını karşısına almak, kendisini beş para etmez ağızlara sakız etmek pahasına – getiren adamı istediğin gibi eleştirebiliyorsun. Demokrasi var ya. Adamın ne annesinin bilmemne olduğu, kendisinin bilmemne, ne ayyaşlığı, uçkur düşkünlüğü kalıyor ne zavallılığı. Demokrasi var ya, tamam işte.
İyi birşey bu demokrasi. Çaldığın minareye istediğin kılıfı uydurabiliyorsun. Önce milleti cahilleştirmek için tüm kurumları kömünist - yani Allahsız – ilan ediyorsun, buna karşı çıkan herkesle beraber; sonra kadınlarımızın, kızlarımızın namusu diyorsun, hele bir de din elden gidiyor dedinmi tamam. Demokrasi var. İstediğini, istediğin yerde, istediğin gibi söylersin, nolmuş?
Hele biri seni durdurmaya kalksın bakalım. Demokrasi var bu ülkede. Hemen feryat figan edersin. Suçlayacak adam çook. Ah o sistem yokmu o sistem. Hemen ağlamaya başlarsın, insanların sisteme karşı nefret kazanmasını sağlarsın, oldu da bitti Maşallah. Olmadımı? O zaman türban icat edersin, odamı olmadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Önce ülkeni oraya şikayet edersin sonra dava devam ederken sen özenle cahilleştirdiklerinin verdiği oylarla demokrasi sayesinde o koltuğa oturursun, dava sonuçlanır, devletin para cezasına çarptırılır ve sen o cezanın ödenebilmesi için o kararın altına imza atan kişi olursun. Demokrasi harika birşey canım, müthiş, bayılıyorum bu demokrasiye.
Oy vermek lazım. Demokratik hakkımızı kullanmamız lazım. Yoksa ne olur bu memleketin hali?
Çok seviyorum demokrasiyi çook.
Mavi Günler
Joseph Proudhon derki "toplum doğası ve tanımı gereği otonomdur ve yönetime ihtiyacı yoktur" burdan yola çıkarsak insan doğasına aykırı bir seçim yapmıştır.Kendi değerleri içinde kendini kavurucak bir yapıya sahipken yönetilmeyi seçmiştir.
Görüldüğü üzere büyük bir kalabalık kendini yöneticek insanların varlığından bahsediyor peki bu insanlar kimdir? Bir çoğu dolandırıcı , terörist, cinsel istismarcı, uyuşturucu kaçakcısı, mafya, aşiret ağası,banka hortumcusu ve bunun benzeri bir çok suçtan dokunulmazlıklarından dolayı yargılanmayan veya yargılanmış insanlar.işte biz bu hükümeti seçtik.Bu insanlara oy veren halkı kim yargılamalı?
Her seçimde halkını hatırlayan bir hükümet ne kadar dürüsttür? Çocukluğumda bahçelievlerde yapılan kaldırımlar zaman geçtikçe yokoldu, her seçimde yola atılan beton vb yüzünden kaldırımlar yolla birleşti diyebilirim bunun adı hizmet oldu.Çeşitli insanlara rant sağlayarak,su olmayan köye çamaşır makinası, elektriği olmayan köye buzdolabı, cahil seçmenin cebine ellilik yüzlük baknotlar,Bu sayede dürüst ve sosyal devlet oldular..Bizde bunları seçtik.
Her malın bir alıcısı mutlaka vardır deriz, sanırım güzel ülkemde her alınanın bir mal seçmeni var.Oyumuz var kullanalım mantığıyla oylar atıyoruz çünkü devlet bizi hatırlıyor ozaman bir halk vardı diyor ya.Pekiyi o halk, o insanlar ne zaman hatırlanmıyor veya görmemezlikten geliniyor, seçim dönemi bitip artık tecavüz ettikleri zihinlerin ardından bir sigara yaktıklarında!Ozaman elde ediyorlar işte bizi artık Dünya onların bizden onlara ne!
Çiftçi mahsülünü döktü anasını aldı gitti,asker sehit oldu kelle oldu gitti,insanlar kanserden öldü çay içilip gitti,parasızlıktan adam öldürdü içeri atılıp gitti,dağa çıktı kazanılmadı vuruldu gitti,düşünce savundu vuruldu gitti,yeni doğdu emekli olamadan öldü,devrim dedi asıldı gitti,Atatürk dedi hapise düştü,kızlarımız dedi şeytan oldu,yasayı savundu vuruldu,tecavüz raporu çıkardı hedef oldu istifa etti.Böyle daha çok uzar yazılıcaklar.bunların hepsinin içinde oy verdiğimiz hükümet veya sistem vardı.
Ve bu dediklerimin özeti olarak Proudhonun bir yazısının özetiyle bitiriyorum .
+Yönetilmek; hakkı olmayan yaratıklar tarafından izlenmek,gözetlenmek, yasalara uydurulmak, düzene sokulmak, komuta edilmek, yorumlanmak ve değerlendirilmektir.
her işlemde vergilendirilmek, fiyatlandırılmak, ihtar edilmek, men edilmek, doğru yola sokulmak ve düzetilmektir.
+Hükümet; haraca bağlamak, terbiye etmek, sömürülmek, tekelleşitirilmek, gasp edilmek, baskı altına alınmak, soyulmak anlamına gelir.bütün bunlar kamu yararı için yapılır.
daha sonra ilk direnişte veya şikayette; kişi baskı altına alınır, para cezasına çarptırılır, hor görülür, tedirgin edilir, takip edilir, gözaltına alınır, hapse atılır, idam edilir, kurşuna dizilir, dövülür, yargılanır, hüküm giydirilir, sürgüne gönderilir, kurban edilir, satılır, ihanete uğratılır, alay edilir, küçük düşürülür ve onuru kırılır...hükümet işte budur! onun adaleti de, ahlakı da budur!!! "
Pierre Joseph Proudhon
Mayıs 26th, 2009 at 18:12