Camiden Kovuldum, Diyanet’e Duyurulur!
Camiden çocuk kovanlarına çok şahit olduk da, imamların camiden cemaat kovduğu günleri de görecekmişiz demek ki...
Koşuşturması, gürültüsü, sokaklarının pisliği ve hava kirliliğiyle ünlü İstanbul’da sükûnet bulmak için girdiğiniz camilerdeki bazı uygulamalar da insanı çileden çıkarıyor.
Bu yüzden camilere giremez olanlardanım ben de. Belki Diyanet İşleri ve müftüler bizi duyarda önlem alırlar diye yazıyorum bu cümleleri. Camiden kovulmam ise mecazi değil gerçek.
Fırsat buldukça ecdat yadigârı camilere uğrar, o zamana gitmeye çalışırım bir anlık bile olsa. Ama artık o da güç. Şehzade Camii’nin yanı başındaki ‘Burmalı Minare Camii’ne gittim ikindi namazına.
Sıkışsak 40-45 kişi alacak adar minik bir mescid. Fısıltıyı bile herkes duyar anlayacağınız. Ama tam 8 hoparlörü var ve sonuna kadar açık. İmam efendi 40 elif miktarı bir Fatiha çekti kulakta zar kalmadı. ‘Lâ havle’ deyip çıktık.
Üsküdar Mihrimah Sultan’da Cuma namazı kılıyorum. O ses de ne? Kâğıt peçete çıkarıp kulaklarıma tıkadım. Çıldırmamak imkânsız. Cemaat homurdanıyor…
Eyüp Sultan Camii’ndeyim. O ne dehşet ses Ya Rabbi! Sanki kıyamet zelzelesi! Üşenmeden saydım, küçük caminin içinde en az 82 hoparlör var. Dışarıdakilerle bilmem kaç eder. İmama gidip, ‘Hocam sesten çok rahatsız oldum, biraz kısmak mümkün değil mi?’ Hocaefendi kendisi suçluymuş gibi kızardı. ‘Çok haklısınız ben de en az sizin kadar rahatsızım. Sürekli şikâyet alıyorum…’ dedi. Devamını söyleyip kavgaya neden olmayalım
En mutedil(!) gördüğüm, Konya İplikçi Camii’nde bile 20 kadar hoparlör var. Şehzade Camii’ne sağlı sollu 2 dev çelik sütun dikmişler. Sanırsınız ki, deprem için güçlendirme. Meğer insan boyundan uzun dev hoparlörleri taşıması içinmiş…
Fatih Camii’nde az olmasına az, ama ortadan gülle gibi sallandırılan hoparlörün altına bir durunda göreyim sizi. Düşmanları(!) kovmak için Allah ne verdiyse bağıran müezzinlerin sesi karşısında çift motorlu jet hızıyla kaçmaz mısınız?
Ramazan’da sık sık imza programlarım nedeniyle, tadilattaki Bayezit Camii’ne gittim. Bir daha oraya cemaate gider miyim… Müezzin mahfili ile köşelere yerleştirilmiş, konser veya mitinglere bile çok gelen hoparlöre çelikten olsa kulak dayanmaz.
Diyanettekileri bilmem ama, bu kulaklarda emanet ve ölene dek lazım bize...
Gazeteden çıktım, bir dostla Üsküdar’da buluşacağız. Marmaray’dan çıktım ezan bitti. Abdest alıp, Üsküdar Yeni Valide Camii’nde namazın sonlarında yetiştim cemaate. Safın orta yerinde bir noktadayım. İmamın selamından sonra namazımı tamamlamaya çalışıyorum, ama ne mümkün! Üstümdeki hoparlörden bir ses yükseliyor, camiinin kubbesi uçacak sanki.
O camiyi de bilirsiniz öyle büyük falan değil. Mihraba geçin, fısıltınız en kuytu noktada duyulur. Bu mekânların mimarları mübarekler, sesin mabedin her noktasına ulaşması için her şeyi düşünmüş. Tegannisiyle milleti huzursuz eden imam yahut müezzinler kadar düşünceli ve becerikli değilmiş demek ki bu büyük mimarlar…
Namazdan sonra genç imam efendi, odasına girmek üzere iken yetiştim, ‘hocam’ dedim. Dönüp bakınca da, mizahi bir dille: ‘Cemaati saydım, birde hoparlörleri. Kişi başına bir hoparlör düşmesi için birkaç eksik var’ dedim. Güldü. Ekledim ‘hocam bu eseri yapan mimar, namazımızın bozulmasına yol açacak ses sistemi kurulacağını bilse bu camiyi yapmazdı herhalde. Hadi kuruldu, bu kadar açmak zorunda mısınız? Bu yüksek ses zulümdür, işkencedir, vebaldir. Bu yüzden namazımı eda edemedim. Ne okuduğumu şaşırdım.’
O sırada biri geldi üstüme yürüyerek, tepelemek istercesine. Geçmiş gün ‘çık git, beğenmiyorsan bir daha gelme’ dedi. ‘Size ne oluyor, ben imam efendi ile konuşuyorum’ demem üzerine ‘ben buranın baş imamıyım’ diye gürledi. Güvenlik gelip kolumdan tutarak cami dışına atmak istedi. Allah’ın evinden kovdular, anlayacağınız babasının evinden kovar gibi.
Cemaat ikiye bölündü, bir kısmı beni, diğer kısmı onları destekliyor. Onlar diyorum, az önce mizahi söyleme biçimime tebessümle cevap veren imam da saf değiştirerek baş imamdan yana geçti.
Sanırım görüntüleri vardır. İstanbul ve Üsküdar Müftülükleri izleyip, değerlendirir inşaallah. Neyse dostumla şadırvanda karşılaştık, abdest alıp namaz edası için içeri girdiler. Bu kez de benim paralelci olup olmadığımı sormuşlar. Bahçede arkadaşımın namazdan çıkmasını bekliyorum. İmam ve güvenlikçiler etrafımda dolaşıyorlar. Fırsat bulsalar icabıma bakacaklar galiba.
Dursun Gürlek hoca, yüksek ses konusunda ismi bizde mahfuz bir cami görevlisini uyardığını, kendisine hocam bir çay içelim dediğini, çay içerken ‘burada gavurlar oturuyor biraz … sesi dinlesinler’ dediğini aktardı.
Mevzuyu bestekâr ve ses üstadı Ahmet Şahin hoca ile konuştuk. Nasıl dertli... Mehmet Görmez hocaya rapor verdiğinden söz etti. İşin israf boyutu bir yana, galiba Diyanet’in bu zulme bir son vermesinin vakti geldi. Diyanet ve Görmez hocanın diyecekleri ve çözümünü merakla bekliyoruz. Vesselam!