Cami Yazısı…
“Taksim’e cami yapılsın mı, yapılmasın mı?” tartışmasının temeli, onlarca yıl öncesine dayanıyor… Çamlıca Tepesi’ne cami yapılması konusu ise, gündeme yeni dahil olan konu… Bir yandan da zaman zaman farklı mecralardan kendini hatırlatan “Ayasofya ibadete açılsın.” konusu var…
Son olarak, Çamlıca’ya yapılması planlanan camiyle ilgili, caminin mimarı basına bir açıklama yapmış. Planlara göre, camide en az altı minare yer alacak, bu minareler dünyanın en uzun minaresi unvanını alacakmış. Kubbesi ise devasa ebatta, “ecdadın yaptıklarından daha büyük” olacakmış…
“Gösterişli, süslü cami” geleneği, İslam’a sonradan ithal edilenlerden…
Cami, Arabi lisanda “toplanılan yer” anlamında… Bizim bugün “cami” dediğimiz ibadethanelerin Kuran’daki ismi, “mescid”… Ancak, İslam’ın Peygamber ve yayılma devirlerinde mescitler ibadet harici, eğitim, sohbet, yerel yönetim şurası, mahkeme gibi bir çok amaçla kullanıldığı, yani tam anlamıyla birer sosyal kompleks oldukları için bunlara da “toplanılan yer” anlamında cami denilir olmuş…
İslam’ın ilk yıllarında, bizzat Muhammed Peygamber’in Medine’ye göç etmesinden sonra yaptırdığı, hatta kendisi de inşaatında ter akıttığı mescit (şimdiki ismiyle Mescid-i Nebevi) olmak üzere, inşa edilen tüm mescitler gayet sade, dört duvardan ibaret yapılardı…
İslam’ın yayılma devrinde, fethedilen topraklardaki mevcut ibadethanelerin (kilise, havra vb.) camiye dönüştürülmesi, bu yapıların mimarisini ve gösterişinin camilere yansımasına da neden olmuş… Yine gerek İslam devletlerinde, gerekse Osmanlı’da yeni yapılacak olan camilerde, Bizanslı, Rum, Ermeni ustaların görev almasıyla, bu kültürlerin mimari stilleri İslam’a ithal edilmiş…
Dönüştürülen ya da örnek alınan ibadethanelerin duvarlarında resimler, freskler, tasvirler olması ancak Ortodoks İslam anlayışına göre suret tasvirinin (resim) yasaklanması, iç süsleme konusunda yeni arayışlara neden olmuş. Kuran ayetleri, hadisler ve hatta Muhammed Peygamber ile halifelerin isimlerinin cami duvarlarına yazılmaya başlanması, hat sanatının doğmasına neden olmuş…
(Günümüzde camilerin içinde Muhammed ve halifelerin isimlerinin yazılı olmasını, başta Edip Yüksel olmak üzere kimi İslam düşünürleri 72:18 ayetinin “Mescidler sadece ALLAH'a aittir; öyleyse ALLAH ile birlikte hiç kimseyi çağırmayın.” hükmüne aykırı bulur.)
Osmanlı’da camiler sadece ibadethane amacıyla kullanılmıyordu. Caminin içerisinde ya da etrafında bulunan ek yapılar ile yolcuların konaklaması, açların, kimsesizlerin doyurulması sağlanıyor, dersler veriliyordu. İslami geleneklere uygun düğünlerin yapılması, kız ya da erkek çocuklarının Kuran ve çeşitli İslami bilgiler öğrenmesi, cami görevlileri ve ailelerinin barınması gibi amaçlarla ek yapıların sayısı artabiliyordu.
Bu haliyle, Osmanlı geleneğinde camiler, İslam’ın ilk zamanlarındaki “sosyal yaşam alanı” olma özelliğini koruyordu… Ancak bu geleneğin yaşamasında en büyük rol, vakıf kültürünündü… Günümüzde vakfiyelerin yaşamaması, camilerin tuvaletlerinin paralı olmasından, altlarına dükkanlar yapılmasına kadar bir çok ticari çareye başvurulmasına neden olmuş, camiler yaşam merkezinden “alışveriş merkezine” terfi etmiştir…
Osmanlı’nın son dönemlerinde inşa edilen camilerde, yoğun bir Batı etkisi görmek mümkün… Camilerin mimarisindeki değişme, Cumhuriyet döneminde de etkisini sürdürmüş…
Kayıtlara göre, Cumhuriyet döneminde yaklaşık 40 Bin yeni cami yapılmış… Bu camilerin neredeyse hiç biri Osmanlı dönemi estetiğini, zevkini, ihtişamını yansıtmıyor…
NTVTarih Dergisi, Temmuz 2012 sayısında, camiler üzerine oldukça kapsamlı bir dosya yayınlamış ve farklı isimlerden, farklı görüşlere de yer vermiş…
Dosyada yer alan bir anektod, aslında gündemdeki cami tartışmalarına da son noktayı koyacak cinsten…
“Bostanzade Yahya Efendi, Tarih-i Saf / Tuhfet-ül Ahbap adlı kitabında Orhan Gazi’yle ilgili şu ilginç hikayeyi aktarır :
Osmanlılarda ilk cami, imaret ve medrese bu sultandan kalmıştır… Sultan Orhan bir savaşta ele geçen ganimetle Bursa’ya döner ve bununla bir cami yapmayı düşünür. Devlet adamları ve din bilginlerini toplayıp ‘Helal malından bu kadar paraya eriştim, şu anda camiye ihtiyaç var mıdır? Sevaba gireceksem yaptırayım.’ diye sorar. Hepsi ‘Halen şehrimizde en önce yapılması gereken cami ve imarettir. Sevap kazanırsınız.’ diyince Sultan Orhan ellerinden bir tutanak alır ve büyük bir camiyle imaret yapılmasını buyurur. Bu tutanağın da ölünce kefenine koyulmasını vasiyet eder ve ‘Öbür dünyada sen gereksiz yere cami yaptırmışsın derlerse bu tutanağı gösteririm.’ der.”
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts