Çakallar kan Kokusu İstiyor!
Dağdan inenlere aş ve iş sunmazsanız yılan da olsa ona sarılır, medet hep yanlış kişilerde sanır.
Kışı Atlayıp, Bahara Girmemiz Lazım…
Yanımızdaki değil, kendi cahil zihnimizi eğitmemizle ülkemin ağaçlarında çiçekler açacak. Tomurcuklarımızı kezzap döken zavallılar bu kez galip olmamalı. Onlara aldırmadığımız sürece güçlü olacak, ayakta kalacağız. Türkiye kışa giriyor ama bizim kışı atlayıp bahara girmemiz lazım.
Tony Blair’in danışmanı ünlü bir sosyolog şöyle söylüyor: “Doğru uçlarda değildir, ortalarda bir yerdedir.” Bizim kitabımız ne diyor: “Orta yolu koruyun, aşırılığa gitmeyin.” Radikalizm hangi ülkede ne gibi pozitif sonuçlar vermiştir? Peki, hangi sosyo-okonomik durumu iyi bölge bu tür arayışlara girmiştir. Cevap her zaman ve daima: Hayır!
Misalen Rahşan Affı …
Rahşan affını yazıya bağlıyorum hazır olun! Rahşan Ecevit’in müsebbibi olan af neden çok şiddetli tartışmalara neden oldu, bir düşünelim. Çıkanların çocuğunun benzer suçlar işleyerek kürkçü dükkânlarına geri dönmesi olabilir mi mesela? Neden dönüldü, burası önemli. Dışarıda aç açıkta kalan, güvencesi olmayan, sabıkasından dolayı iş bulmak da zorlanan, içerde değil asıl dışarıda kendini kapana kısılmış gibi hisseden mahkûmlar bir bir geldikleri mahpus damına geri döndü. Başlarında bir dam vardı sonuçta. Dağdan inenlere aş ve iş sunmazsanız yılan da olsa ona sarılır, medet hep yanlış kişilerde sanır.
Güneş Doğudan Doğar, Peki Neden Hep Doğu Karanlıktır?
Mızmız, memnuniyetsiz bir çocuk gibi söyleniyorum evet: Ben şimdi Peygamberler diyarını, Urfa’yı, Batman’ı, Diyarbakır’ı, balıklı gölü, Hasan Keyf’i, Mardin’in bir insan geçimliğinde daracık sokaklarını, konaklarını, taşın, kerpicin hâkimiyetini, yeşilden soyutlanmış tüm pastel tonlarıyla güneşin öncelediği kıraç yamaçları göremeyecek miyim? Kebabın hasını yiyemeyecek, türkünün çiğ köfte kıvamında acılarla yoğrulmuş güzelliyle kulakta nefis bir tat bırakan enfes halini dinleyemeyecek miyim? Ajitasyon mu, olsun. Tamam mı, hayır devam edeceğim: Gümüş işlemeli fincanlarda kahve höpürdetemeye hakkım yok mu? Dokumanın, kültürün, tarihin dibine vurmuş toprakları metropolzede aciz bir kul olarak bir nebze olsun yaşamak benim de hakkım değil mi?
Gezmeyi seven her beşer gibi ülkemin bir ucundan diğer ucuna tecessüsüm çok mu görülmeli? Herkes olduğu yerde mi durmalı; parsellemek benim mi, ötekinin mi hakkı? Ötekileştirdiğimiz kim, azınlık neye göre, çoğunluğun hükmünü kim bana ispat ede? Örtüsünden dolayı dışlanan ben, sizlerle empati kurabiliyorum. Ya siz? Yeterince daraldığımız dünya denen kafesi daha da daraltmaya çalışan kimseler, ya siz?
Doğuya Gitmek İçin Doğru Bir Zaman Mı?
Biz oraya geliyoruz, nasıl orada durumlar diyoruz. “Bim’i bile bombalıyorlar. İmam Hatip yurtlarını ateşe veriyorlar.” yanıtını alıyoruz. Ne de rahat anlatıyor. Ölümle arkadaş olan Filistinliler gibi rahat. Ya siz rahat mısınız, toplum mühendisliğine soyunan, Kürdünü, Türkünü piyonu sayan, oturduğu pofuduk koltuklarında Türkiye senaryoları yazanlar, kolay değil mi? Kahvelerde okeyi Taksim meydanı adam asmaca oyununa çeviren iskambil müptedisi bıyıkları sigara sarısı, başında yüzyılların küntü-emaneti kasketi ile atıp tutma gayretinde zaman katili amcamlardan farkınız ne, yaptırım gücünüz-kabiliyetiniz mi?
Cahilliği Giderin Ama İnsan Önce Karnım Doysun İster…
Savaş çığırtkanlığı yapmaktaki amaçları ne? Önce senin oğlun gidecek desen hangi milliyetçi, hangi sosyal demokrat o işaret parmağını sallayarak etrafına çemkirmeyi sürdürebilir. Somut öneri yahu, bu kadar mı zor! Savaşla olmuyor işte, bu yeni bir mesele değil, biraz ayaklarınızı yere basın, korkmayın acımaz. Yukarılarda dolanmaktan beyninize oksijen ulaşmıyor sanırım. Her daim aynı nakaratları tekerrür ettiğinize bakılırsa, yanılmıyorum sanırım. Kurulmuş saat gibisiniz, her şehitle birlikte kan isteriz, kan isteriz demektesiniz. Önden buyurun öyleyse, ama Kızılay’a bile bir ünite kan vermeye erinirsiniz. Siz mi bu ülkeyi kurtaracaksınız. Siz krizden karlı çıkma çakallığında uluyan zavallı uyanık geçinen zevatlar birliğisiniz.
Gelmeyin bunların oyununa. Bir de bunu deneyelim. Elele verip doğuya emanetini verelim. Sahra çöllerinde parlayan mübarek topraklara koşar gibi koşalım peygamberler diyarına. Karnı tok adamın ne işi olur dağla, silahla, kanla!!!
Misyoner Çağdaş(!)lardan Kurtarın Doğuyu!
Doğuyla ilgili ne yaptı toplum mühendisliğine soyunanlar. Aile planlaması, aman nüfus artmasın. İşe yaradı mı, Hayır! Buralarda eğitim verelim, halk cahillikten kurtulur gerisi gelir. Geldi mi, Hayır! Kendini çağdaş sanan zamane misyonerlerinin kardelen avı bir netice verdi mi, kızlarımız okula gitti, erkekleri dağdan indirdi mi, ona da mı Hayır! Siz eve geldiğinizde önce tv mi izlersiniz, kitap mı okursunuz yoksa? Elbet önce karnınızı doyurursunuz. Bu insanlar istihdam, iş, aş sonrası zaten senin benim gibi olduğundan elbet kendini geliştirir de, yetiştirir de. Karnı tok olan her insan bir diğerine eşittir neticede.
Amerika’da bir insanın tipi, rengi, dili, kıyafeti, kültürü, zihni diğerini tutmuyor. Birlikte huzur içinde yaşayabilmelerinin nedeni hepsinin bir şekilde karnı doyuyor. Doğu elinde pastasıyla kat kat göbeğini kaşıyan zengin derebeyi ve kendini de sürekli kırbaçlanan kuru ekmeğe muhtaç zavallı bir köle gibi gördüğü sürece kan akar.
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler dediğimiz sürece bu insanlar kale kapılarında ayaklanacak ve bir gün kalenin önüne diktiğiniz körpe erler değil akan kan sizin ki olacak. Devam edin bakalım, görelim neler olacak. İlla kan aksın diyorsanız, siz müsebbipler akan kan inşallah sizinki olacak.