Buyurun Dostlar
Bugün İstiklal Caddesinde kurulan bir sofra var. Yeryüzü sofrası. Her gelenin kabul edildiği “Buyurun dostlar!” diye davet edildiği bir sofra, her gelenin bereketiyle geldiği bir sofra…
Bereket denilince aklımıza ‘Halil İbrahim Bereketi’ ve “Zekeriya Sofrası” gelir..
Toplumsal değerlerin değişmesi ahlaki değerlerin çökmesi üzerine anlatılır bu hikâye, içinde
ders vardır tabii ki alabilene....Her cümlesinde mütevazılık barındırır. İnsanlık barındırır. Bereketi ile bilinen sofranın anonim öyküsü şöyledir.
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.
Büyüğü Halil.
Küçüğü ise İbrahim...
Halil, evli çocuklu.
İbrahim ise bekârmış...
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin...
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.
Bununla geçinip giderlermiş...
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı.
İkiye ayırmışlar.
İş kalmış taşımaya.
Halil, bir teklif yapmış :
İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
Peki, abi demiş İbrahim...
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... .
O gidince, düşünmüş İbrahim:
Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine
Böyle demiş ve
Kendi payından bir miktar atmış onunkine...
Az sonra Halil çıkagelmiş.
Haydi İbrahim. demiş, önce sen doldur da taşı ambara.
Peki abi.
İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.
O gidince, Halil düşünür bu defa:
Der ki:
Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var.
Ama kardeşim bekâr.
O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek,
Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider.
Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akşam olur.
Karanlık basar.
Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.
Hatta azalmıyor bile.
Hak Teâlâ bu hali çok beğenir.
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki...
Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler.
Şaşarlar bu işe...
Aksine çoğalır buğdayları.
Dolar taşar ambarları.
Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler gelir akla.
Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir
Ne güzel anlatmış atalarımız. “Veren el alan elden üstündür.” diye…
Biz verdikçe verdiğimizden daha fazlasını bize armağan eden bir yüce güç var…
Sadece verdiğin şey senindir… Verdiğinden olmasa da başka yerden mutlaka sana döner
denilir.
Sofradan kalkarken “Halil İbrahim bereketi versin!’ denilir…
Bu konuyu yazarken, inanılmaz bereketli dünya sofrasında ‘Kimi tatlı peşinde kiminin tuzu yok.” diyen kalplerimizde taht kurmuş Barış Manço’nun en güzel en anlamlı şarkılarından biri olan “Halil İbrahim Sofrası” şarkısını anmadan geçmek olmaz… Adaletsizliği anlatır.
Anmadan geçmek olmaz, bereketli dünya sofrasından payına düşeni kazanmak uğruna ölen Soma Madencilerini…
Tüm güzelliklere tüm berekete rağmen insan olmayı mı beceremedik ne?
Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin. Halil İbrahim sofrası bereketine gitsin.
Tüm dostlara bolluk, bereket, sağlık mutluluk dileklerimle…
Yazara ait bu yazı Önce Vatan gazetesinde yayınlanmıştır.