Büyükşehirlerimiz Oldu!
“Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM’de kabul edildi.
Yasayı AKP çok istiyordu. O nedenle yangından mal kaçırırcasına alel acele TBMM’ye sunuldu ve yasalaştırıldı.
Ne konunun uzmanlarına, ne de konunun muhataplarına soruldu. Parlamento gücüne güvenerek “ben bilirim” anlayışı ile hareket etti.
Şimdi bu yasa içeriğini biraz irdeleyelim. Yasa ile 29 İl Özel İradesinin, 1591 belediyenin ve 16.082 köyün tüzel kişiliği sona erdirildi. Yasa kapmasında 13 şehir daha büyükşehir oldu. Böylece büyükşehir sayısı 29’a çıktı.
Bu 29 büyükşehirde, daha önce İstanbul ve Kocaeli illerinde uygulanan “bütün şehir” uygulamasına geçildi.
Yani Büyükşehir Belediyesinin sınırları tüm il sınırları olacak ve ilçe belediyeleri alt belediye olarak görev yapacak.
Köyler ise ilçe belediyelerine bağlı mahalle olacak. 29 il dışında kalan diğer illerde, nüfusu 2 binin altında olan belde belediyeleri de köye dönüştürülecektir.
Öncelikle şunu söylemek olanaklıdır. Kamu yönetimi konusunda önemli değişiklikler getiren bu yasa, yerel yönetimin özünü oluşturan ‘yerinden yönetim’ anlayışından vazgeçilmektedir.
Yerel yönetim yerine daha merkezi bir yönetim hedeflenmektedir. Özellikle 29 büyükşehirde İl Özel İdarelerinin kaldırılacak ve yerlerine “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri “ kurulacak olması bu kaygıyı artırmaktadır.
Bu yeni birim aracılığı ile merkezi idare yerel yönetimler üzerindeki kontrol ve denetimini artıracaktır.
İktidar, ‘bütün şehir’ uygulaması ile yerel seçimlere gitmek ve mahalleye dönüştürülen köylerin oyları ile yerel seçimlerde büyük başarı(!) elde etmek istemektedir.
Hedef 29 büyükşehir belediyesini kazanmak ve yeni yapılanma ile buraların kent rantının yandaşlarınca değerlendirilmesini sağlamaktır.
“Yatırım İzleme ve Koordinasyon Kurulu” bu işlevi görmek adına faaliyet gösterecektir.
Anayasanın 127. maddesinde yer alan “yerinden yönetim” anlayışı ile yasa içerik olarak çelişmektedir.
Belediyelerin kapatılması, İl Özel İdarelerinin Kapatılması ve Köylerin mahalleye dönüştürülmesi ile hedeflenen merkezi idarenin yerel üzerinde etkisini artırmaktır. Seçilmişlerin oluşturduğu İl Genel Meclisi yerine atanmışların oluşturduğu “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi”, Anayasanın 127. Maddesi ile çelişmektedir.
Ayrıca Anayasa, yerel yönetimler olarak İl Özel İdaresini, Belediyeleri ve Köyleri kabul etmektedir. Merkezi denetimi artırmak amaçlı kurulan, “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” anayasada olmayan bir kurum olarak görev yapacaktır!
Bu nedenle anayasaya aykırı bir kurum ile yerel yönetimleri izlemek ve koordine etmek gibi bir durum söz konusu olacaktır.
Kapatılan belediyeler, başka ilçelere bağlanan yerleşim yerleri ve mahalleye dönüştürülen köyler ise ayrı bir sorundur.
Çünkü bu yerleşim yerlerinin halkına hiçbir şey sorulmamıştır. Oysa Başbakanın son Almanya gezisi sırasında da tam üyelik arzusunu dile getirdiği AB’nin kabul ettiği “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” yapılan uygulamayı doğru bulmamaktadır.
"Yerel yönetimlerin sınırlarında, bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz" ilkesi ile AKP’nin ben yaptım oldu anlayışı çelişmektedir.
Pek çok belde halkı belediyelerinin kapatılmasına karşıdır. Pek çok köy halkı da köylerinin mahalleye dönüştürülmesine karşıdır.
Şişli’den alınıp Sarıyer’e bağlanan yerleşim yerlerinde yaşayan halka da, Yenimahalle’den alınıp Çankaya’ya ya da Etimesgut’a bağlanan yerleşim yerlerinde yaşayan halka da tercihleri sorulmadan değişiklik gerçekleştirilmiştir.
“İleri demokrasi” uygulamasına örnek teşkil eden bir antidemokratik uygulama daha gerçekleştirilmiştir.
Yasa ile 29 Büyükşehir’de mahalleye dönüştürülen eski köyler, pek çok yeni uygulama ile karşı karşıya kalacaklardır.
Köye dönüşen mahaller artık belediyeler için yeni yatırım alanları haline gelecektir. Bu yolla yeni gelir kaynakları yaratılacaktır.
Köylü artık emlak vergisi, çevre temizlik vergisi ve su parası ödemek zorunda kalacaktır. İmar konusunda Özel İdare’nin değil belediyenin mevzuatlarına tabi olacaktır.
Belediyeler bu yolla gelir elde edecekler ama köylü yeterli hizmeti alamayacaktır. Çünkü pek çok belediyenin bu hizmetleri yapacak kadar elemanı ve teknik donanımı yoktur.
Bu teknik yanlışlıkların dışında geleceğe yönelik siyasi bir yanlışlık da göz ardı edilmemelidir. 29 Büyükşehir, yeni yasa ile iktidarın gelecek için (2.cumhuriyet için) hedeflediği federatif devlet yapısının ön adımlarıdır.
“Bütün şehir” uygulaması gelecekte 29 eyalet için ön adımlar olabilir!
Başbakanın; “ ya başkanlık, ya yarı başkanlık, ya da partili bir cumhurbaşkanı” sözleri ile AKP’li Bekir Bozdağ’ın TBMM’ye sunduğu başkanlık sistemi ile ilgili öneri birlikte değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeye “Büyükşehir Yasası” da eklenmeli.
Ayrıca Hükümetin bir süre önce TBMM gündemine getirdiği yerel seçimlerin öne alınması konusu da aynı kapsam içinde ele alınmalı.
Yeni anayasa,
Başkanlık sistemi,
Büyükşehir yasası ve “bütün şehir” uygulaması,
Yerel seçimler
İl Özel İdarelerinin kapatılması,
Belde belediyelerinin kapatılması,
Köylerin mahalleye dönüştürülmesi,
Yerel seçimlerin erkene alınması tartışmaları…
Hepsi bir planın parçaları olarak ele alınmalı ve AKP’nin niyeti irdelenmelidir. Anayasaya aykırı olmasına rağmen iktidarın gözü kara gidişatı ve aceleci tavrı ( 17 Şehit Cenazesine rağmen TBMM de görüşmeleri sürdürmesi) gerçekten düşündürücüdür.
Yeni yasa ile Güneydoğu’da ki büyükşehirleri BDP’ nin, Diğer büyükşehirleri ise AKP’nin alacağı hedeflenmektedir. Evdeki hesap çarşıya uyar mı bilinmez!
Bu nedenle “eyalet Sitemi”ne gidişatın ön adımları olarak değerlendirilen bu yasa acaba “Oslo görüşmeleri” sürecinde mi planlandı?
Büyükşehir olma umudu ile sevinen şehirlerin mutluluğu gözleri kör etmeden, aklımızı tutsak etmeden yasanın arka planını doğru değerlendirmeliyiz.
Halkımız değerlendirirken, gözler Çankaya’da olacaktır. Orada yerel seçimlerin erkene alınması ile ilgili yasanın “veto” edilmesi akıbetine uğramaz ise bu kez gözler Anayasa Mahkemesine dönecektir.
Oradan da geçerse, 2.cumhuriyet için (Federal Türkiye Cumhuriyeti) önemli bir adım atılmış olacaktır.
Acaba “ileri demokrasi” birinciden ikinciye doğru ilerlemek mi?
Yapılanlara bakacak olursak öyle görünüyor.
Keşke halkımız da görebilse…