Büyük Ülke Olmaya Hazır mıyız ???
2023 vizyona ve o vizyona yönelik adımlar atılıyor. Hedef 20023 de Dünya’nın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmek. Bu gün 17. Sırada olduğumuz ve hızımız dikkate alınırsa bu hayal değil.
Tabii büyük ülke olmak için başta özgürlükler , eğitim ,sağlık , ekonomi , kültür v.b. tüm alanlarda mesafe almak gerekiyor.
Bu konularda ilerlemenin en birinci adımı da hukukun geliştirilmesi. Türkiye’yi “deli gömleği “ gibi sıkan 82 Anayasasının değişmesi yıllardır toplumun geniş kesimlerin talebi. Bu talebi ilgililerin iyi değerlendirip çağdaş, demokratik, tüm kesimleri kucaklayan özgürlükçü bir anayasa çalışmasını derhal başarıyla yerine getirmeliler.
Değişim zor bir süreçtir. Geçimlerini statüko ya başlayan bir kısım seçkinler değişimi asla istemezler. Onun için değişim isteyen güçler birleşmelidir. Ve en az statükocular kadar cesur ve gözü kara olmak zorundalar.
Son günlerde yaşanan ‘’Çözüm süreci , Reyhanlı, Gezi , Lice’’ başlıklarıyla zikredebileceğimiz olaylar gösteriyor ki , hala büyük millet olmak konusunda almamız gereken mesafeler var.
Olaylara bir türlü ortak bir paydadan hareketle ülkenin yüksek menfaati açısından bakamıyoruz. Ortak bir dil üretme konusunda ciddi sıkıntılarımız var.
Çok küçük konularda büyük fikir ayrılıkları yaşayabiliyoruz.
‘Gezi Parkı’ olaylarının toplumda insanları durduğu yeri net olarak gösterme bakımında çok faydalı gelişmelere sebep olduğu görüşündeyim.
Herkes tabii ki düşüncesini rahatlıkla ifade etmeli. Adalet, düşünce özgürlüğü, istişare olmazsa olmazımız olmalı. Ama büyük ülke olmak istiyorsak özellikle dış ilişkiler ve milli meseleler konusunda ortak bir dil tutturmamız gerekiyor.
Sözü fazla uzatmadan bizim büyük ülke olmamızı istemeyen uluslararası organizasyonları ‘’Reşo Ağa’’ olarak düşünerek ve içerideki tüm halklarımıza bakış açımıza yardımcı olacak bir hikaye ile bitirmek istiyorum.
‘’Bir zaman Midyat dağlarında zalim mi zalim, gaddar mı gaddar bir ağa varmış. Üstüne üstlük bir de Müslüman geçinirmiş . Bu zalim ağa zapt ettiği bunca bağ, bahçe, tarla yetmezmiş gibi komşu köyün, birkaç koyun ve keçisini otlatmak için kullandığı dere kenarındaki merayı da bostan yapmış kendine. Köylüler ne desin, boyun büküp eyvallah etmişler rezile. Malum Midyat'ta Süryani, Yezidi ye, Müslümanlar birlikte yaşarlar. Kız alıp verme hariç dostluk, arkadaşlık ve ticaret devam eder aralarında. Sıcak bir yaz günü susuzluktan bunalan, biri Müslüman, biri Süryani, biri de Yezidi üç arkadaş dere kenarına inmişler. Ellerini, yüzlerini yıkayıp kana kana su da içince biraz kendilerine gelir gibi olmuşlar. Üçü de güçlü kuvvetli aslan gibi delikanlılarmış.
Gözleri ağanın bostanına takılmış. Sağa sola bakmışlar kimseyi görmemişler. Nasıl olsa dere Allah'ın deresi, bostan da köyün ortak merası, birkaç salatalık, bir iki kavun karpuz yesek ne olur deyip dalmışlar bostana. Müslüman Hasso kavuna, Süryani Gebro karpuza, Yezidi Carcuro da saldırmış hıyara. Daha ilk lokma ağızlarında iken kara vicdanlı Reşo ağa bitivermiş bostanın başında. Bir nara boğazında düğümlenmiş zalimin. Birkaç saniye zarfında birkaç bin tilki dolaşmış kafasında. Ulan demiş tam yalnız başına gelecek zamanı buldum. Her ne kadar aslan gibiysem de bu üç teres de zebellah gibi. Tek tek olsalar neyse ama üçüyle birden baş etmem zor. Bırakıp gitsem namımız beş paralık olacak, ne yapsam ne etsen diye düşünürken aniden bir şimşek çakmış kafasında. Atılmış ortaya, dönmüş Yezidi Carcuro'ya, “ulan dinsiz kitapsız demiş hele bu Hasso benim Müslüman kardeşim, dinimiz, kitabımız, Allah'ımız Peygamberimiz bir. Malımız, mülkümüz, canımız kanımız ortak. Gebro desen İsa efendimizin ümmetinden bir dürüst Ehli Kitap, hiç olmazsa dini kitabı belli, kestiği yenilir, kadınlarıyla evlenilir, sözüne güvenilir. Bunlara değil birkaç kavun, karpuz bütün bostan helal olsun. Ulan peki sana ne oluyor be hey dört kitabın dördüne de inanmaz, camisiz, kilisesiz, imansız. Sen nasıl benim mülküme destursuz girersin” demiş, girişmiş zavallıya. Hasso ile Gebro derin bir nefes çekip şükretmişler. Azıcık da hoşlarına gitmiş ağanın sözleri. Ağa kafa, göz, ağız, burun demeden Allah ne verdiyse yapıştırmış, komaya sokmuş gariban Carcuro'yu.
Ağa Carcuro'yu halledince dönmüş Gebro'ya “ulan demiş biraz önce de söyledim. Hasso benim din kardeşim. Dinimiz, kanımız, malımız, canımız bir. Peki sen neyin nesi oluyorsun? Doğru düzgün bir adam olsan bir Allah'ı üçe çıkarmaz, İsa efendimizi Allah'ın oğlu yapmazdın. Bir Müslümanın malını nasıl yersin? Yedim seni namussuz” demiş patlatmış yumruğu. Eşşek sudan gelinceye kadar dövmüş, dil derman güç takat bırakmamış biçarede. Hasso iyice rahatlamış. "Hem canım, zalim malim de olsa, ağa ne de olsa Müslüman, insan kardeşi"nin kıymetini bilmeli, ötekilerin iflahını kesti bana bir şey yapmadı” demiş içinden. Gebro'nun da işini bitirdikten sonra sağa dönmüş Hasso'ya vay, vay, vay demiş. "Seni gidi vicdansız, hele bunlar biri Yezidi öbürü Hıristiyan. Din, iman, helal, haram bilmezler. Sen sözde Müslüman olacaksın, helali haramı bileceksin, benim malımı mülkümü muhafaza edeceksin. Kendin yetmezmişsin gibi bir de bu gâvurları takmışsın peşine. Bostanıma girersin ha! ulan ben seni gebertmeyeyim de kimi geberteyim. Seni telef etmeyeyim de kimi edeyim”; demiş çökmüş böğrüne.
Gözünde fer, ağzında diş bırakmamış, kolunu kanadını kırmış, iflahını kesmiş Hasso'nun. Carcuro'dan da Gebro'dan da beter etmiş gariban Hasso'yu. Köylüler ertesi gün per perişan bulmuşlar üç arkadaşı. Yaralarını sarıp, su ekmek vermişler. Kim yaptı? Nasıl oldu? Ne oldu? Üçünüz birden nasıl böyle dayak yediniz, diye soranlara Hasso, “Yezidi'ye arka çıkacaktık, Yezidi'ye arka çıkacaktık, Yezidi'ye arka çıkacaktık”, demiş de başka bir şey dememiş. Bugün bile Midyat'ta Tur-u Abidin köylerinde üç beş arkadaş birlikte yola çıktıklarında aksakallılar gençlere, Siz siz olun Yezidi'ye sahip olup, Yezidi'ye sahip olun, Yezidi'ye sahip, diye üç kez seslenirler."