Büyük Olmak Ne Güzel!…
Uzun yıllar dışişlerinde çalışan ve hala çalışmakta olan bir konsolos arkadaşım, geçen gün ziyaretime geldiğinde “ ABD’ de zencilerin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok, lakin Amerika pasaportu ile yurt dışına çıktıklarında birdenbire dünyanın en birinci sınıf yurttaşı oluveriyorlar.”
Bu arkadaşım siyasi fikir olarak sosyal demokrat. Dolayısıyla benim gibi mayasında milliyetçilik hatta Turancılık yok zannederdim, ama gördüm ki varmış.
Yabancılarla birebir muhatap olan,onlarla birlikte çalışmak zorunda kalan mesleklerde bu hasleti büyük bir çoğunlukla görürüm, fırsatını buldukça da dillendirirler. Dillendirmeseler bile en azından hissettirirler. Öyle ya aynı meslekten olan kişilerle bir aradasınız ve itibarınız alt sıralarda, hele mayanızda ve geçmişinizde yıkılmış bir imparatorluğun izlerini taşıyorsanız, bu eziklikle yaşamak kolay değil.
Ağabeyim 70’li yıllarda Almanya’ya çalışmaya gitmişti. İzine geldiğinde yanında meyve suları ve çikolatalarla gelmişti, ne çok sevinmiştik. Şimdi o günleri hatırladıkça hemen hüzünlenirim ama akabinde de gülümserim. Gülümserim çünkü 90 yılında Azerbaycan’a gittiğimde götürdüğüm çiklet, çikolata gibi(onların deyimi ile) bizim için hırta şeyleri verdiğimde, gözlerindeki ışıltıyı hatırladığımda gülümserim.Birde kaldığımız ev sahibesinin biz Türkiye’ye dönerken verdiği Türklerle evlenmek isteyen(amaçları evlenip Türkiye’ye göç etmekti) kız ve erkeklerin listesini eşime uzatırken eşimin yüzündeki şaşkınlığı hiç unutmam.İlk defa o yıllarda anladım, büyük devlet olabilmenin ne anlama geldiğini.
Büyük olmak bizim için zor mu? Yada imkansız bir şey mi?
Büyük olmak için önce büyük olmak hasleti olmalı toplumlarda, sonra bu amaca dönüşmeli ve bir sonraki aşaması da bu yolda atılacak adımları tayin etmeli ve uygulamalı. Bunun için toplumsal mutabakatın yanında bu toplumun her kademesinde zihinlere kazınmalı., yada zihinsel dönüşümler sağlanmalı. Bugünlerde malum olduğu üzere Gazze konusunda toplumda infial var. Fakat görüyoruz ki mitinglerde Filistin bayrakları ile Türkiye bayrağı dışında, bu yolculuğa katılan ülkelerin bayraklarını göremediğimiz gibi, diğer görsellerle de tam bir “İslamcı” akımların mitingi imiş gibi algılandı,(bilerek veya bilmeyerek) algılatıldı.Ve ayrıca miting sanki sadece Müslüman oldukları için sahip çıkıldığı izlenimi uyandırdı.
Halbuki eğer Türkiye artık etki alanını genişletecekse ve bu konuda hükümet ve diğer resmi kurumlarda gerekli adımlar atılıyorsa, sivil toplum örgütleri de bu konuda kendilerini uyarlamalı ve çeki düzen vermeliler.
Etki alanını genişletmek isteyen devlet ideolojik davranamayacağı gibi, din ve milliyet gibi dinsel ve etnik unsurlar üzerinden sunumlar yapması da beklenemez. Çünkü devletin o toplumları sunacağı şeyler sadece (tüm insanların ortak noktası) insani değerlerdir.
Dolayısıyla bu tür gösteriler, toplumun tüm kesimlerinin katkı sağlayabileceği ortak değer olan “insanlık dramına, haksızlığa ve devlet terörüne” olan tepki olmalıydı.
İşte yazıma başlarken bahsettiğim “ devletlerin büyük düşünmesi yetmez, toplumun kendisi de büyük düşünmeli” mealindeki yazıma örnek vermem gerekirse “gazze örneği” tam buna göre derim.
Bir de arada bir yerde “büyük olmak bizim için zor mu, yada imkansız bir şey mi?” diye sormuştum. Bu soruyu bilmeyerek arada kaynatmadım. Dünyanın 17. büyük ekonomisini gerçekleştiren bir ülke neden 10.cusu olmasın?
Aynı konsolos arkadaşım şunları da ilave etmişti” bizde Amerikan’ın yarısı kadar para olsa bizim didinmemize gerek kalmaz, bazı şeyler kendiliğinden oluverir.”
Bir Türk atasözü "istemek, başarmanın yarısıdır.”